Konya’nın sevilen abisi Ali Güneri

Annesi kendisine, “1935 yılında kayısılar çiçek açtığı zaman doğdun” demiş ama nüfus kaydına 1 Ocak 1936 olarak yazmışlar… İlahi tecelli, 1 Ocak 2021’de darı bekaya göç etti.

Ali Güneri abimiz 1936 yılında Konya Uluırmak mahallesinde doğdu. İlk ve orta tahsilini Konya’da yaptı. 1958 yılında Ayten Hanımla evlendi. Mehmet, Rıza, Mustafa ve İbrahim isminde 4 erkek evladı oldu. Ticaret hayatında oldukça ataktı. Konya’nın ilk sanayi kuruluşlarından olan Gesaş’ın kurulmasında öncü rol aldı.

Bulunduğu sohbet halkasının hocası İsmail Karaçam’a sık sık, “Hocam, İslam davası adına faaliyetler yapmalıyız, neler yapabiliriz?” diye soru yöneltiyordu. 1969 yılında Erbakan Hocamız bağımsız aday olmak için Konya’ya geldiğinde, İsmail Hoca; “İşte sorduğun sorunun cevabı, arkasından gitmek, İslam davasına hizmet etmek için büyük bir fırsat ayağımıza geldi, bütün gücümüzle Erbakan Hoca‘ya destek olmalıyız” dedi.

Yeni bir dönem

O günden sonra Ali Güneri’nin hayatında, hayatının sonuna kadar devam edecek yeni bir dönem başladı. İşini gücünü bıraktı, seçime kadar köy köy seçim çalışmalarında Erbakan hocanın yanında yer aldı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan 3 milletvekilinin toplamı kadar oy alarak Konya’dan bağımsız milletvekili seçildi.

Erbakan Hoca sonraki siyasi çalışmalarında Ali Güneri’yi hiç yanından ayırmadı, Vefatına kadar, en güvendiği yakın dava arkadaşlarından biri olarak birbirlerini karşılıklı sevdiler, sadık kaldılar. 1972 yılında Milli Selamet Partisi’nin Konya İl Başkanlığı görevine getirildi. Aynı zamanda Genel merkez kadrosunda da sürekli yer aldı.

Yaptığı işe kendisini tam verirdi. Kendi işlerini tamamen ortaklarına emanet ederek tam zamanlı olarak, İslam davası olarak gördüğü, cihat olduğuna inandığı Milli Görüş’ün siyasi çalışmalarını yürüttü. Konya Teşkilatı olarak, siyasi çalışmalarda hep yenilikler ortaya koyarak, ev ev, sokak sokak çalışma modelleri geliştirip, Türkiye’ye örnek olacak çalışmalara öncülük etti. Üç önemli vasfından dolayı Erbakan hoca onu çok sevdi ve her zaman güvendi.

Makam mevki istemedi

Birincisi, hiçbir makam mevki istemedi, o dönemlerde bütün il başkanları milletvekili, belediye başkanlığı adaylıklarında kendilerini ilk sıralara yazarken, o isimsiz çalışmayı tercih etti, bu hususta kendisine yapılan ısrarlı teklifleri de geri çevirdi. Hatta oğlunun bile milletvekili seçilmesini istemedi. Ancak Erbakan Hoca‘nın, “4 oğlun var birini zekât olarak vereceksin” diye ısrar etmesi üzerine razı oldu.

İkincisi; teşkilatı oluştururken, adayları belirlerken, “Kim dava için en faydalı olur?” gözüyle baktı. Davaya sadık olacak, en iyi çalışmalar yapabilecek, çok oy alabilecek ve de teşkilatın da istediği kişileri destekledi ve onların aday olması için gayret etti. Üçüncü özelliği ise aşırı şekilde yoğun çalışması ve Konya teşkilatının hep Türkiye genelinde en başarılı teşkilat olmasını sağlamasıydı.

Bütün bunların sonucunda Erbakan Hoca başka illerin aday listelerini Başkanlık divanında uzun uzun müzakere ettirirken, Konya listesine sıra gelince, “Bu listenin üzerinde durmamıza gerek yok, Ali bey bu listeyi hassas sarraf terazisinde tartarak buraya getirmiştir” derdi. Zaman zaman da etrafındakilere, “her ilde bir Ali Güneri olsa Türkiye’de bambaşka bir duruma gelirdik” derdi.

Erbakan Hocamıza, Konya’dan bir kişi veya bir heyet gitse ve Konya teşkilatları ile ilgili bir talep, bir şikâyet iletse Hocamızın sözü şöyle olurdu: “Bu konuyu Ali Güneri Bey’e ilettiniz mi?” Cevap “hayır” ise “O zaman gidin Ali beyle konuşun, o çözer” derdi. Erbakan Hocamızın, Ali Güneri Ağabeyimize bu şekilde son derece güveni vardı.

Vesile oldu

Erbakan Hocamızın, Ali Abi’ye olan güvenine bir örneği de eski Ankara milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan katıldığı bir TV programında şu olayı anlatarak vermiştir: “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmasında en büyük pay Ali Güneri Abi’nindir.

Ali Coşkun ismi üzerinde nerdeyse karar kesinleşmişken Ali Güneri abinin saha ve teşkilat tecrübesine dayalı olarak “bu seçimi kazanmak istiyorsak kazanabilecek tek aday Tayyip kardeşimizdir” diyerek ısrar etmesi üzerine, bu karar alınmıştır.” Hasan Hüseyin Ceylan’ın anlattığı bu olaya o dönemde ben de bizzat şahit olmuş ve gerek Ali abimin kendisinden gerekse Erbakan hocamızdan özel bir sohbette dinlemişimdir.

Teşkilattaki bu gücüne, Erbakan hocanın yanındaki bu önemine rağmen Ali abi hiçbir dünyalık iş için talepte bulunmamıştır. Konya’mızın eski Büyükşehir Belediye Başkanı Halil Ürün katıldığı bir TV programında bu hususu özellikle belirtmiş, “O kadar zaman Konya’da yöneticilik yaptım, Ali Abi hiçbir şahsi işi ile ilgili talepte bulunmamıştır” demiştir.

Darbe sonrası

Ali Güneri’nin hayatında önemli bölümlerden birisi de 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki uzun cezaevi dönemidir. Bu dönemde yaşadıklarını Ali abiden bizzat dinlemişimdir. MSP’nin GİK (Genel İdare Kurulu) üyesi olduğu için onu da tutuklamışlardı. İlk 4 ayında Erbakan hocalarla birlikte Dil Okulu denilen binada kalmışlardı, orası nispeten rahat bir yerdi.

Ancak ilk 4 aydan sonra milletvekili olmayan tutukluları aldıkları Mamak cezaevi dönemi çok zor ve çileli bir süreçti. İdam mahkûmlarını bile son günlerinde sadece 5 gün tuttukları tek kişilik hücrede Ali Abiyi 21 gün tutmuşlar, türlü işkenceler uygulamışlardı. Tek tip cezaevi elbisesi, sıfır numara saç tıraşı, askeri yürüyüş eğitimleri, içtimalar, söylettikleri marşlar, ziyarete gelen ailesinin önünde bile yüksek sesle andımızı, çeşitli askeri marşları okutmaları ve tartaklamaları kendisinden birkaç kez dinlediğim, işin boyutunu anlatan enstantanelerdi. Tabii sonunda beraat etmişlerdi.

Oğlunun dilinden

Ali Abimizin evladı, Refah Yol Hükümetinin Devlet Bakanı değerli dostum Teoman Rıza Güneri bey, Ali Abi‘nin yaşantısı ile ilgili şu bilgileri verdi:

“Babam merhum Ali Güneri ile ilgili şunları söyleyebilirim: Öncelikle Erbakan hocamızın sadık dostu idi. Son görüşmesinde Erbakan Hocamız kendisine, “Aleyhissalatü vesselam Efendimiz için Eyüb el Ensari ne ise bizim için de sen osun” diyerek babama verdiği değeri gözyaşları içinde dile getirmiştir. Babam da, Erbakan Hoca’ya sadakatten ve Millî Görüşçü olmaktan hiçbir zaman taviz vermemiştir.

Babam; namaza, camiye cemaate çok önem verirdi, 5 vakit namazını mutlaka camide kılardı. Rasülullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sünnetlerine uymakta çok titizdi ve etrafına da sürekli bu telkinlerde bulunurdu. İstisnasız her gece saat 2-3 civarında annemle birlikte kalkar, teheccüt namazını kıldıktan sonra, Kuran, zikir ve dua ile meşgul olurdu, Duayı sesli olarak uzunca yapardı, duasında isim isim bütün aileyi, arkadaşlarını, İslam davası liderlerini, zulüm altındaki İslam beldelerini sayarak, her birinin durumuyla ilgili özel dua ederdi. Bu duayı hiç aksatmadan her gece mutlaka yapardı. İslam davasının muvaffak olması için, Müslümanların birlik ve beraberliği için, tek tek isim isim zikrederek dua ederdi.

Cömert ve fedakârdı.  Çevresindeki ihtiyaç sahiplerine imkânları ölçüsünde bol bol verirdi, herhangi bir müşkülü olanın işini görmek için de yoğun çaba gösterirdi. Ömrünün son 12 senesini ağırlıklı olarak Medine-i Münevvere’de geçirdi. Her gün istisnasız teheccüt vaktinde Mescid-i Nebeviye girer, işrak vaktine kadar namaz, Kuran ve zikirle meşgul olurdu. Öğle ve ikindi namazlarını mahalle mescidinde kıldıktan sonra tekrar Mescid-i Nebeviye gider, Yatsı namazına kadar yine dua ve zikirle meşgul olur, sohbet gruplarıyla sohbet eder, yatsı namazını kıldıktan sonra çıkardı.

Babüsselam kapısından girişte hemen soldaki alanda bir grup Allah dostu arkadaşlarıyla birlikte olurdu. Bu grup arasında haftada bir gün yemekli sohbet toplantısı olurdu, bu toplantılar diğer arkadaşlarının ikram yapacağı günde hazır yemekle Mehmet Hocanın evinde olurken, sıra babama gelince, arkadaşları, “Hacı teyzenin yemeğini isteriz” derler, evde babama misafir olurlardı. Annem de yemekleri büyük bir sevinçle hazırlardı.

Babam, İslam’ın yeryüzünde hâkim olmasına, İslam ülkelerinin birlik ve beraberliğine çok önem verirdi. Ömrünü bu uğurda gayret ve dua ile geçirdi. En önemli özelliklerinden birisi de Allah için sever, Allah için buğz ederdi.  Aile birliğine çok önem verirdi, kendi çocuklarının, ailesinin bir arada olması için sürekli dua ve telkinde bulunduğu gibi, akrabalardan, çevresinden birbirine küsmüş kişileri barıştırmaya özel çaba gösterirdi. Bunun için davetler düzenler, ikramlar yapardı.

Konya Uluırmak Mahallesi’nde komşuluk yaptığımız Tahir Büyükkörükçü hoca efendi ve başkaca hoca efendilerin, mahalle büyüklerinin oluşturduğu manevi iklim, hayatı boyunca vaz geçmediği, taviz vermediği İslami hayat çizgisinde olmasını sağladı. O dönemde kazandığı arkadaşlıklarını ve yaşantısını hayatının sonuna kadar sürdürdü. Arkadaşlarına büyük bir muhabbetle bağlıydı, dertleriyle dertlenirdi.”

Teşkilatçıydı

Teoman Rıza Güneri kardeşime şükranlarımı sunarak, Erbakan Hocamızın sağ kolu ve Konya’mızın sözünün üstüne söz konmayan abisi olan Ali Güneri Abimizle ilgili şu bilgileri de yazmam gerekiyor.

Ben, Ali Abimi 70 li yıllarda MSP döneminde tanıdım. Kendisi MSP İl Başkanı, Babam İl Başkan Yardımcısı ve Basın Sözcüsü, aynı zamanda partinin yayın organı olan Türkiye’de Yarın Gazetesi’nin de yazarı idi. Ben de gençlik teşkilatında çalışıyordum. O dönemlerde bütün günümüz hatta gecelerimiz bile parti çalışmaları ile geçiyordu.

Bu sıkı çalışmanın en başında tabi ki Ali Abi vardı ve bütün çalışmaları o yönlendiriyordu. Bu koşturma devam ederken 1978 yılı içinde Ali Abi beni çağırarak; “Salih gazetede çalışır mısın? Orada senin gibi bir kişiye ihtiyacımız var” dedi. Ben son derece büyük bir memnuniyet içinde; “Tabi ki çalışırım” dedim. Böylece gazetecilik serüvenim başlamış oldu. 4 yıl süren gazetecilik hayatı bana aynı zamanda yazarlığa adım atmama da vesile olmuş oldu.

Daha sonraki yıllarda da Ali Abimle kopmayan bir bağımız oluştu. Kendisi babam gibi sevdiğim, saydığım, hürmet ettiğim bir zattı. O da bana büyük sevgi gösterirdi. Hatta birkaç kez; “Salih, senin oğullarımdan farkın yok, onlar neyse benim için sen de aynısın” demişti. Aramızda bu derece büyük bir sevgi bağı vardı. Ali Abim 1978 yılında benim nikâh şahitliğimi yapmış ve düğünümde de o zaman Konya’da tek olan arabasını gelin arabası olarak tahsis etmişti. Kaptanlığı da Rıza kardeşim yapmıştı.

Tv’de bir program

Beş yıl önce Kanal 42 TV’de program yaptığım dönemde kendisi ile yaptığım programda Erbakan hocamızı anmıştık. Erbakan Hocamızın 1969 yılında Konya’dan adaylığını, kendilerinin hocaya nasıl sahip çıktıklarını bütün teferruatı ile anlatmış ve Erbakan hocamızın davasının İslâm davası olduğunu, ömrü boyunca İslâm’ın hâkim olması için mücadele verdiğini, kendilerinin de bunun için hocanın yanında yer aldıklarını vurgulamıştı.

Son yıllarda yılın yarıdan fazlasını mübarek topraklarda geçirdiği için Konya’ya geldiği zamanlarda mutlaka ziyaret eder, elini öper, hayır duasını alırdım. Birkaç kez de babamla birlikte ziyaret etmiştik.

Son olarak pandemi sürecinin başlamasından hemen önce 2019 un Aralık ayı içinde Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü ağabeyim ve birkaç dostla birlikte evinde ziyaret ettik. Yukarda anlattığım 12 Eylül 1980 darbesi dönemindeki tutukluluk sürecinde yaşadıklarını, bu ziyaretimizde kendisinden bir kere daha dinlemiştim. Ali Abimi son görüşüm ve kendisini son dinleyişim de bu ziyaret sebebiyle olmuştu.

Kendisini yıllardır çok yakından tanıyan birisi olarak rahatlıkla şunları söyler ve bu konuda şahitlik yaparım.

Ali abi; İslâm davasının âşığı, Milli Görüş davasının sevdalısı idi. Ömrü boyunca bu dava uğruna çalışmış, gayret etmiş, bu dava uğruna işini, gücünü ikinci plana bırakmıştır. Allah için sevmiş, Allah için buğz etmiştir. İslâm’ın bütün prensiplerini tam uygular, farz ve sünnetlerde hiç ihmal göstermezdi. Tasavvuf ehliydi. Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi’ye bağlı, onun gönül pınarından beslenirdi. İslami ilimlere son derece vakıftı.  

Misafirperverdi

Ailecek aşırı misafirperverdiler. Hem kendisi hem eşi hacı teyzemiz evlerinde misafir ağırlamayı çok severlerdi. Ramazan ayında 30 iftarda ve sahurda misafir olduğu bir ev hayal edin, hem bunlar yatılı misafirler… Gündüz köylere, ilçelere çalışmaya giderler, akşam gelirler, Ali Abi’nin evinde kalırlar, sabah tekrar giderlerdi.

O dönemde Konya dışından gelenler otellerde değil evlerde misafir edilirdi. Biz de evimizde, Şevki Yılmaz Hocamız ailecek ve merhum Kadir Mısıroğlu başta olmak üzere çok sayıda misafir ağırlamıştık. En çok misafir ağırlamayı tabi ki Ali abi yapardı. Konya’ya şehir dışından gelen teşkilat mensuplarından çoğu direk Ali Abi’nin evine gelir, ikramlar yapılır, yatırılır, misafir edilirdi.

Eşi Hacı Teyzemiz de Allah ona sağlıklı uzun ömür versin hiçbir sefer yüksünmez, misafir gelecek denilince sevinçle hemen işe koyulur, su böreğine varıncaya kadar Konya yemeklerini büyük bir hazla hazırlar ve misafirlere ikram edilirdi.

Erbakan Hocamız da Konya milletvekili olduğu için ilk dönemlerde seçim çalışmalarında Konya’da çok uzun kalır, bütün ilçeleri, beldeleri ve pek çok köyü ziyaret ederdi. Bu uzun Konya programlarında Ali Abi‘nin evinde kalır, bazı seçim sonuçlarını da buradan takip ederdi. Sabah çalışmalara katılacak olanlar da, Ali Abi‘nin evine gelir, kalabalık gruplar halinde kahvaltılar yapılır ve yola çıkılırdı.

Davamız var

Ali abi, bu derece yoğun çalışma içinde iken, kendisinin mücadelesini verdiği İslâm davasına bağlı evlatlar da yetiştirmiştir. Mehmet Güneri kardeşim, Teoman Rıza Güneri Bakanımız ve Mustafa Güneri ile İbrahim Güneri kardeşlerim dördü de babalarının yolunda Milli Görüş davasına bağlı olarak yetişmişlerdir.

Mehmet, Rıza ve Mustafa Güneri Kardeşleri Ali Abim gibi 70’li yıllardan beri çok yakından tanıyorum. Mehmet kardeşim ile yıllarca haftalık sohbetlerde ve İlim Yayma Cemiyeti’nde beraber olduk. Teoman Rıza kardeşimle gerek MSP, gerekse RP dönemlerinde teşkilatlarda çalışmalarımız oldu.

Mustafa kardeşimle gazetedeki çalışma dönemimden itibaren çok sık görüşürdük. En küçük oğlu İbrahim de oğlum Veyis ile birlikte aynı dönemde hafızlık yaptılar. Ali Abim biri hafız diğerleri de kendisi gibi İslâm yolundan kopmayan, samimi ve her biri altın değerinde evlatlar yetiştirmiş ve bütün faaliyetleri ile amel defterinin açık kalmasının yolunu açmıştır.  

Bugünlere kolay gelinmedi

Son olarak 1978 yılında yaşadığımız bir olayı anlatarak yazıma son vereyim. 29 Mayıs 1978 tarihinde MSP tarafından Erbakan Hoca‘nın da katılımı ile Fetih Mitingi düzenlenmişti. Mitingden birkaç gün önce partide bir toplantı yapıldı. Toplantıda İl Başkanı Ali Güneri Abimiz ve Konya Milletvekili Şener Battal bilgi verdiler. Verilen bilgiye göre, Konya Valiliği miting ve yürüyüşün şehir merkezinde yapılmasına izin vermiyordu. Toplantıda bu durumda ne yapılması gerektiği istişare edildi. Toplantıda babam ve ben de vardım.

Ali Abi ve Şener Battal; “Kargaşaya ve bir olaya sebebiyet vermemek için valilik kararı doğrultusunda hareket edelim” diyorlardı. Gençlik teşkilatından katılan ben ve birkaç arkadaşımız ile Parti yönetiminden bazı kişiler de büyük bir heyecanla Mevlâna Meydanı’na kadar yürüyüş yapılması, mitingin de Mevlana Meydanı’nda yapılması konusunda ısrarcı idik.

Sonuçta mitingin gösterilen yerde yapılmasına, mitingden sonra Sultan Selim Camii‘nde namaz kılmak üzere Mevlana’ya kadar yürünmesine karar verildi. Öyle de yapıldı ama yüz binin üzerinde kişinin katıldığı miting bittikten sonra yapılan yürüyüşe polis müdahale etti. Birkaç yerde kurulan polis barikatı aşıldı. Bir grup Mevlâna’ya kadar vardı. Biz de bir grupla Valilik binası önünde idik.

İşte o anda polis kalabalığın üzerine ateş açtı. Yanımdaki arkadaş ayağından vuruldu. Manisa’dan mitinge katılan Hasan Sürel kardeşimiz Sultan Selim Camii şadırvanında abdest alırken vurularak hayatını kaybetti. Çok büyük olaylar yaşandı. Erbakan Hoca’nın bulunduğu gruba bile polisin şiddet içerikli müdahalesi oldu. Olaylar hava kararıncaya kadar devam etti. Onlarca yaralı, yüzlerce tutuklu vardı.

Birkaç gün sonra partide görüştüğümüz Ali Abim beni görünce unutamadığım şu dersi verdi: “Salih gördün mü heyecanla alınan kararlar felâketle sonuçlanabiliyor.” Mahcubiyetle başımı önüme eğince de şunu söyledi: “Üzülme sizin samimiyetle hareket ettiğinizden zerre kadar şüphem yok, böyle olacağını bilemezdiniz.” Ali Abim ve Şener Battal’ın tecrübe, öngörü ve olgunluklarına o olayda yaşayarak şahit olmuştum.  

Hepimizin üzerinde büyük emeği olan Ali Güneri abimiz son zamanlarında kanser tedavisi görmekteydi ancak son derece dinçti. Öyle ki oturarak namaz kıldığını hiç gören olmamıştır. Bu hastalığının bir kontrolü için hastaneye gittiğinde,  Covid 19 virüsü bulaştı. Yaklaşık 1 ay Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesinde tedavi gördü. Yapılan bütün tedavi yöntemleri olumlu sonuç vermeyince 1 Ocak 2021 Cuma günü Hakk’ın rahmetine kavuştu. Fâni dünyadan ebedi yolculuğuna da hayatı boyunca sadık kaldığı ve hep evinde misafir ettiği Erbakan Hoca’nın adını taşıyan üniversitenin hastanesinden çıktı. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Rabbim şehitler sınıfına dâhil eylesin.

Salih Sedat Ersöz/ İrfanDunyamiz.com

KONYA ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendiyi ziyaretimiz…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.