Nefsin adeta doludizgin olduğu ve şeytanın en çok uğraştığı gençlik döneminde, imanın manevi hazzını yaşamak için en başta yapılması ve istikamet üzere devam edilmesi gereken bir ameldir namaz. Beş vakit namaza devam edebilmek, en çok dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bunu başarmanın kolay olmadığını kabul etmekle birlikte, sabırla devam edenlerin kısa süre sonra alıştığı ve kalp huzuruna vesile olduğu bir hakikattir.
Namaz, Allah azze ve celle tarafından kullarına bahşedilen büyük bir nimettir. Düşünsene! Kâinatın Rabbi, Yaratıcısı, Yaşatıcısı ve Yöneticisi seni huzuruna davet ediyor. Ne kutlu bir davet bu! Bu davet kaçar mı? Böyle bir çağrıya kulak verilmez mi? Böyle bir davete icabet edilmez mi? İnsanların arasında bile yüksek makam sahipleri bize bir davet gönderdiğinde nasıl tüm engelleri aşarak gitmek isteriz değil mi? Eğer; “Haydi namaza, haydi kurtuluşa” davetini yapanın kim olduğunu hakkıyla anlayabilseydik, gözümüzde küçülürdü tüm mazeretler.
En büyük iyilik
Kendine bir iyilik yap güzel kardeşim! Kendine yapabileceğin en büyük iyilik namaza başlamandır. Hem maddi temizlik hem de manevi temizliktir. Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, evinin önünden geçen nehirde günde beş defa yıkanan kimseye benzetiyor namaz kılanları. Böyle bir kimsede kirden eser kalmaz değil mi? Namaz günahların affına, derecenin yükselmesine vesile oluyor. Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyor: “Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefarettir” (Müslim, Tahâret, 16)
Namaz bize zaman disiplinini hatırlatır. Niye yüce Rabbimiz beş vakit namazı toptan günde bir defada kılmamızı emretmedi? Sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde beş vakit farz kıldı? Bunun birçok hikmeti olmakla beraber en önemli alacağımız ders olarak, zamanı programlı ve disiplini yaşamak gerektiğini anlıyoruz.
Zamanı sabah namazı öncesi ve sonrası, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazları sonrası gibi disiplinli ve programlı yaşamayı Allah Teâla hepimize nasip eylesin. Bunun için iki cihan güneşi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’i örnek almalıyız. Peygamberimiz yatsı namazı sonrası vakit kaybetmeden uyur ve gece kalkardı. Sabah namazı sonrası güne başlardı. Namaz hayatımızın merkezinde olursa vakitlere göre plan yapma becerimiz de artmış olur.
İçinden gelmiyor mu?
“Ama hocam nefsime çok ağır geliyor. Namaz kılmak içimden gelmiyor?” diyorsan dinle. Sevgili genç kardeşim! Kuralımız nedir “İstek, eylemden sonra gelir.” Yani her zaman ibadetlerden lezzet alacağım diye bir durum söz konusu değildir. Özelikle namaz ibadetine yeni başlayan kimse ilk başta çok zorlanır, ama kısa bir süre sonra hemen alışır. Önemli olan ilk zamanlarda kişinin kendini zorlaması ve alışıncaya kadar sabretmesidir.
Bu hayatta her şeyi isteyerek mi yapıyoruz Allah’ınızı severseniz. Bazen canımız istemese de; “Bu benim sorumluluğum, bunu yapmalıyım” diyoruz değil mi? Her zaman sınavlara çalışmak mı istiyoruz, ama sınav zamanı ise mecburen çalışıyoruz. Namaz ve diğer ibadetleri yerine getirirken de her zaman istekli ve arzulu olmayabiliriz. Eğer canımızın istediği gibi hareket edecek olursak, birçok ibadetimizi terk edecek duruma geliriz. Bazen nefsimize ağır gelecek ve zorlanacağız ki bunun karşılığı başta Rabbimizin rızası ve cennet olsun. Hiçbir zahmet çekmeden nasıl cennet yarışı olacak? Nasıl mükâfat alacağız ki?
Namaz kalbe huzur verir ve hayatın zorluklarına karşı kişiye direnç kazandırır. Peygamberimiz hayatında birçok imtihanlardan geçmiştir. Her birerinde derdini adeta namaza taşımıştır. “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır” (Bakara, 153) buyuruyor Yüce Rabbimiz.
İmanımızın göstergesidir
Bir berbere, “Sen nasıl berbersin göster bakalım” dense, makası ve tarağı eline alıp saç kesimi yapar, berber olduğunu ispat eder. Her sanat ve meslek sahibi kendi alanında yapılması gerekeni göstererek kendini adeta kanıtlar. Peki “Sen nasıl Müslümansın?” deseler biz nasıl kanıtlayacağız? Bizler “Müslümanız elhamdülillah” diyoruz. Sadece Müslümanım demek yeterli mi? Allah Kur’an’ı Kerim’de defaatle, cennete gidecekleri beyan ederken; “İman edenler ve salih amel işleyenler” buyuruyor. Hani salih amelin, hani namazın kardeşim?
Buradan anlıyoruz ki Müslümanlık bir hayat modeli ve yaşam tarzıdır. Yani dille “Ben Müslümanım” demek yeterli değil, yaşamak gerekir. Namazla, oruçla, imkân varsa zekâtla, hacla; kul haklarından, kamu haklarından sakınarak ve güzel ahlakla Müslümanlığımızı ispat etmemiz gerekiyor. “Ben Müslümanım elhamdülillah” demek bir iddiadır, o iddianın delili ve ispatı ise salih amellerde bulunmak yani Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşamaktır.
Namaz imandan sonra en büyük emir ve Müslümanlığımızın en önemli göstergesidir. Adeta olmazsa olmazımızdır. Kişi hasta olduğunda oruç tutmayabilir, zengin değilse zekât vermez ve hacca gitmez. Ama namaz kılmamak için kişinin kendinden geçmiş baygın, ameliyatta olması gerekir. Hasta bile olsa oturduğu yerden ima ile namazını tamamlar.
Namaz kılarak alnı secdeye giden Müslüman paranın, makamın, herhangi bir beşerin, nefsin değil, sadece Allah azze ve celle’nin kulu olduğunu Allah’tan başka kimseye kulluk yapılmayacağını hal diliyle beyan etmiş oluyor.
Kötülüklerden alıkoyar!
Ayet-i kerime ile sabittir ki namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar. (Bkz. Ankebut, 45) Namaz beraberinde zikri, duayı ve iç huzuru getirir. Ama namazı terk eden kimse diğer salih amelleri de terk etmeye başlar farkında olmadan. Bir nevi Rabbiyle arasındaki bağı koparmış olur. Allah ona şah damarından yakındır ama o bunun farkında olmaz. Namazsızlık insanı böylece gaflete sürükler.
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Sonra bunların ardından artık namazı kılmayan ve nefsani arzulara uyan bir nesil geldi. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Ancak tövbe eden, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler böyle değildir. Bunlar hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın cennete; çok esirgeyici olan Allah’ın, kullarına vaat ettiği, onların idraklerini aşan ‘Adn’ cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz O’nun vaadi yerine gelecektir.” (Meryem, 59,60)
Bırak mazereti
Namaz kılmamak için hep birtakım bahaneler öne süreriz. Ama bu mazeretler ne kadar geçerlidir Allah yolunda? Bunu bir düşünmek gerekir. İmanı güçlü, inancına gereken önemi veren kimse vakit girer girmez ilk yapmak isteyeceği amel, namaz olacaktır. Allah katında en makbul, faziletli amelin vaktinde kılınan namaz olduğunu peygamberimiz bizlere haber veriyor. Eğer ezan okunduğunda mümkünse cemaatle, değilse kendimiz vakit kaybetmeden namaza koşarsak hem Allah katında makbul bir ibaret yapmış hem de şeytanın “sonra kılarsın” vesveselerine aldanmamış oluruz.
Bir ayette Allah azze ve celle, işin gücün Müminler için namaz kılmamaya mazeret olmadığını beyan ediyor. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Onlar ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur, 37)
E hadi ama!
Gel beş vakit namaz kılmıyorsan şimdi “Bismillâh” de başla. Unutma ki şeytan iyi bir amele başlayacak Müslümana “yarın yarın” der. Yani; “Sonra yaparsın, yaz tatilinde başlarsın, okullar açılsın başlarsın, Ramazan gelince başlarsın, yaşlanınca kılarsın, daha gençsin…” diyerek aldatır. Böylece insan aldanır. Hâlbuki ne zaman vefat edeceğimiz belli değil ve yaşlanacağımızın garantisi yok. Çok yaşamış bile olsak gençlik döneminde namaz kılmadığımıza hep pişmanlık duyacağız. Kıyamet günü “Gençliğini nerede tükettin?” sorusuyla karlı karşıya kalacağız.
Akıllı kimseye gereken dünya ve ahiret nice güzelliklere vesile olan namaz ibadetini aksatmamasıdır. Birtakım mazeretler ileri sürerek namazı terk etmek ise Müslümana yakışmaz. Dersimiz, işimiz ve yoğunluğumuz bunların hiçbiri namaz kılmaya engel bahaneler değildir. Eğer bir iş yapıyorsak Allah’ın verdiği akılla, elle, ayakla yapıyoruz. Tüm sahip olduklarımızı Yüce Yaratanımıza borçluyuz. Tüm bu nimetleri bizlere veren Allah’a karşı, bir on dakika namazı gözümüzde büyütürsek nankörlük etmiş olmaz mıyız?
Gel genç kardeşim! Kendine bir iyilik yap ve namaza başla. Asla pişman olmaz bilakis niye geç kaldım diye kendine nefsine kızarsın. Nefsinin peşine gidip de mutlu olan bir kimse bile olmamış. Allah’ı zikir ve namazdan başka insana dünyada huzur yoktur. Çokları gençliğinde birçok yanlışa dalmış, en sonunda bunu anlamış. İnşaallah biz geç kalmayalım. Şükreden kullardan olmak dileğiyle. Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in duasıyla bitirelim: “Allah’ım! Seni anmak, sana şükretmek, sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et.” (Ebu Dâvûd, Salât, 361)
Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.