Peygamber Efendimiz’in cenazesi neden bekletildi?

Peygamber Efendimiz nerede vefat etti? Cenazesi neden bekletildi? Cenaze odasının kapısı neden kilitlendi? Odaya kimler girebildi. Defin esnasındaki ihtilaf nasıl çözüldü? Cenazesini kabre hangi sahabeler indirdi?

Sevgili Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, Medine’de, Hicretin on birinci yılının Rebiyülevvel ayının on ikisinde (8 Haziran 632) Pazartesi günü öğleye doğru vefat etti. Sahabe-i kiram efendilerimiz, önce bu vefat olayını kabul edemediler. Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anh gelip bu gerçeği ilan ettikten sonra herkes O’nun vefat ettiğini kabul etti.

Bilindiği gibi Hazreti Ebû Bekir, sevgili Peygamberimizin kayınpederiydi. Peygamberimiz, onun kızı Hazreti Âişe’nin odasında vefat etmişti. Bu odaya herkes giremiyordu; buradan çevreye yayılan vefat haberine kimi sahabeler inanıyor, kimileri de bu acı haberi kabul edemiyorlardı. Bu acı haberi kabul edemeyenlerden biri de Hazfreti Ömer’di. O, Peygamberimizin vefat etmediğini, Hazreti Mûsâ aleyhis selam’ın bayıldığı gibi bayıldığını iddia ediyordu.

Acı haber

Perşembe günü yatsı namazından beri Peygamber Efendimiz tarafından imamlığa tâyin edilen Hazreti Ebû Bekir, pazartesi sabah namazını kıldırdıktan sonra, mescide biraz uzakta olan Sunh mahallesindeki evine gitmek için Peygamberimizden izin istedi. Peygamber Efendimiz de istenilen izni verdi. Perşembe günü yatsı namazı vaktinden beri rahatsızlığı gittikçe ağırlaşan Peygamber Efendimiz, pazartesi sabah namazından sonra kendini çok iyi hissediyordu.

Öylesine iyi hissediyordu ki, rahatsızlığından evvel, Suriye’ye doğru gönderilmek üzere hazırladığı fakat rahatsızlığından dolayı gitmesini tehir ettiği Üsâme ordusuna bu sabah hareket etme emri verdi. Hazreti Üsâme, ordusunun başına gidip hareket hazırlıklarını yaparken; Hazreti Ebû Bekir de Peygamber Efendimiz’in iyileştiğini zannederek kendisinden izin alıp ev işleri ile meşgul olurken gelen vefat haberi ile sarsıldılar ve hemen mescide koştular.

Mescid ve çevresi çok kalabalıktı; çünkü bu acı haberi duyan herkes oraya koşmuştu. Herkes koşmuştu ama odaya kimse giremiyordu. Peygamber Efendimiz’i ve ev halkını rahatsız etmek istemiyorlardı. İşte tam bu sırada Hazreti Ebû Bekir geldi ve kızının odasına girdi, Peygamber Efendimiz’in yüzüne örtülen yüz örtüsünü açtı ve ağlayarak alnından öptü, sonra da örtüyü tekrar örttü ve şunları söyledi:

“Vallâhi, Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem vefat etmiş! İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Babam, anam sana fedâ olsun! Allah’a yemin ederim ki, Allah sana hiçbir zaman iki kere ölüm acısı tattırmayacak. Sen, bir kere ölmüş ve mukadder olan ölüm geçidini geçmiş bulunuyorsun. Bundan sonra senin için bir daha ölmek yoktur. Vâh benim peygamberim!”

Hazreti Ebû Bekir, bu sözlerinden sonra tekrar eğilip Peygamber Efendimiz’in yüzünü açtı ve öptü, başını kaldırdıktan sonra sözlerini şöyle devam ettirdi: “Vâh benim dostum! Sen sağ iken de güzeldin, vefatından sonra da güzelsin. Senin sağlığın da vefatın da ne güzel!” Hazreti Ebû Bekir, bu sözleri söyledikten ve yüz örtüsünü örttükten sonra dışarı çıktı.

Vefatına inanamadı

Hazreti Ömer, Peygamber Efendimiz’in vefat etmediği yönündeki konuşmasını sürdürüyordu. Hazreti Ebû Bekir’in dışarı çıktığını gören kalabalık onun etrafına toplandılar. O da; “Otur artık ey Ömer!” dedi ama Hazreti Ömer oturmaya yanaşmadı. Hazreti Ebû Bekir, sözünü üç kez tekrarladı ve sükûneti temin ettikten sonra konuşmaya başladı ve şunları söyledi:

“Yüce Allah, peygamberine daha aranızda iken vefat haberini vermişti. Sizlerin de eceliniz gelince öleceğinizi haber vermiştir. Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem vefat etmiştir. Sizlerden de hiç kimse sağ kalmayacaktır. Kim, Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyorsa şüphesiz ki Allah, diridir ve ölümsüzdür.”

Hazreti Ebû Bekir, bu sözlerinden sonra Uhud Savaşı’nda nâzil olan şu âyet-i kerîmeyi okudu: “Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi O, ölür ve öldürülürse ökçenizin üzerine gerisin geriye dönecek misiniz? Kim, böyle iki ökçesi üzerinde ardına dönerse, elbette ki Allah’a hiç bir şeyle zarar vermiş olamaz. Allah, şükür ve sebat edenlere mükâfat verecektir.” (Âl-i İmrân, 144)

İnsanlar bu âyeti işitince, Peygamber Efendimiz’in vefat ettiğine artık iyice kanaat getirdiler. Acı haber onları öyle sarsmıştı ki, Hazreti Ebû Bekir, okuyuncaya kadar bu âyetin nâzil olduğunu bilmiyor gibiydiler. O anı, Hazreti Ömer şöyle anlatır: “Vallâhi, o güne kadar bu âyeti sanki hiç işitmemiş gibiydim. Onu, Ebû Bekir’den dinleyince dehşet içinde kaldım. Ayaklarım beni taşıyamaz oldu, dizlerimin bağı çözüldü ve bulunduğum yere yığılıverdim.”

Önce ne yaptılar?

Hazreti Ömer’in bu tavrı, Peygamber Efendimiz’e karşı olan aşırı sevgisinden kaynaklanıyordu. Hazreti Ebû Bekir, durumu tahkik edip mezkûr âyeti okuduktan sonra Hazreti Ömer de dâhil herkes, Peygamber Efendimiz’in vefat ettiğini kabullenmek zorunda kaldı. Peki, şimdi ne yapacaklardı? Vefat eden bir insan için ne yapılırsa onu yapacaklardı. Techîz, tekfîn ve tedfîn işi ile meşgul olacaklardı.

Yani, Peygamber Efendimiz’in mübârek cesedini yıkamak için lazım gelen şeyleri hazırlayacaklar, cenazeyi yıkayacaklar, kefenleyecekler ve defnedeceklerdi. Acaba öyle mi yaptılar? Hayır, öyle yapmadılar. Siyer ve İslâm Tarihi kaynaklarımızın bize verdiği bilgilere göre, önce Peygamber Efendimiz’den sonraki devlet başkanını seçtiler, sonra da techîz, tekfîn ve tedfîn işi ile meşgul oldular.

Sahâbe-i kiram efendilerimiz, bu hareketleri ile bize, İslâm’da devlet başkanlığının ne kadar önemli olduğu mesajını vermektedirler. Onlar diyorlar ki: “Önce halifemizi seçelim, ondan sonra da Peygamber Efendimiz’in cenazesini kaldıralım.”

Oda küçüktü

Peygamber Efendimiz, Hazreti Âişe’nin odasında vefat etti. Bu oda küçüktü. Birinci derecedeki yakınlar ancak sığabiliyordu. Sahâbe-i kiram efendilerimiz mescidde ve mescid çevresinde toplanmışlardı. Peygamber Efendimiz’in kesin olarak vefat ettiğini öğrendikten sonra Sâide oğullarının gölgeliğine gitti ve orada Peygamber’den sonra kimin devlet başkanı olacağı konusunu görüşmeye ve istişâreye açtılar.

Yapılan istişâreler sonucunda Hazreti Ebû Bekir, devlet başkanı olarak seçildi. O tarihte, dünyanın her tarafında krallıklar hüküm sürerken Medine’de güzel bir seçim yapıldı. Mevcut adaylar içerisinde Hazreti Ebû Bekir’in devlet başkanlığı kabul edildi. Bu kabul, salı günü mescidde yapılan bey’at (halkın genel kabûlü) ile resmiyet kazandı.

Pazartesi günü, Peygamber Efendimiz’in vefatının şoku ve Sâide oğulları gölgeliğindeki devlet başkanlığı seçimi ile geçti. Peygamber Efendimiz’in birinci derecedeki yakınları da onun başucundan ayrılmadılar. Bunların başında Hazreti Ali ve bir de Peygamberimizin amcası Hazreti Abbas geliyordu. Hazreti Abbas’ın oğulları ve Suriye üzerine gönderilmek üzere hazırlanan ordunun komutanı Üsâme bin Zeyd de Peygamber Efendimiz’in başucunda bulunanlardan idi.

Yakınları, Peygamberimizin cenazesi ile ancak Salı günü ilgilenebildiler. Salı günü, herkes Peygamber Efendimiz’in cenazesi ile ilgilenmek istediyse de yukarıda ismi geçen şahıslar kapıyı kilitleyerek kalabalığın içeriye girmesine izin vermediler, Ensâr ve Muhâcirler, içeri girme konusunda Hazreti Ebû Bekir’den izin istediler, o da kalabalığın içeri girmesini uygun görmedi.

Peygamber Efendimiz’in mübârek bedenini yıkayanlar onun iç elbiselerini çıkarmadılar, yıkama işini iç elbiselerinin üzerinden gerçekleştirdiler. Ölülerde görülebilen olumsuzluklardan hiçbiri Peygamberimizde görülmedi. Vefat ettiği odaya güzel bir koku yayıldı. Yıkama işi bittikten sonra cenazeye kefen sarıldı. Salı günü öğleye doğru yıkama ve kefenleme işi bitmişti.

Cenaze namazı

Evdekiler bu işleri bitirdikten sonra cenazeyi odanın içinde bir divanın üzerine koydular. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu oda küçüktü, fazla büyük değildi. Cemaat, işte bu odada Peygamber Efendimiz’in cenaze namazını kıldılar. Namaz, cemaat halinde değil, münferid kılındı. Önce Hâşimoğullarının erkekleri, sonra kadınları, sonra da çocukları kıldı.

Sırası gelenler içeri giriyor, imamsız olarak kendi başlarına peygamberimizin cenaze namazını kıldıktan sonra çıkıyorlardı. Sonra Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Muhâcir ve Ensâr içeri girdiler, namazlarını kılanlar çıkıyor, başka bir grup giriyordu. Erkeklerden sonra kadınlar, kadınlardan sonra da çocuklar girip namazlarını kıldılar. Cenaze namazının kılınması geç vakte kadar devam etti. Akşam da Peygamber Efendimiz kabrine indirildi.

Peygamber Efendimiz vefat ettikten sonra nereye defnedileceği konusunda ihtilaf çıkmıştı. Bu ihtilafa Hazreti Ebû Bekir, Peygamberimizden rivâyet ettiği bir hadis-i şerif ile son verdi. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, her peygamberin ruhunu gömülmesini istediği yerde alır.” (Tirmizî, Cenâiz, 33)

Bu hadis-i şerif gereğince Peygamber Efendimiz’in döşeği kaldırılarak yerine Medineli Ebû Talha tarafından kabir kazıldı. Kabre Hazreti Ali ile Hazreti Abbas’ın oğulları Fadl ve Kusem indiler. Hazreti Âişe annemizin odasında iki kişilik daha kabir yeri kalmıştı. Oraya da sonradan Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ömer defnedildiler. Medine mescidinin yeşil kubbesinin altındaki Ravza’da üç dost birlikte yatmaktadırlar.

Rabbim bizleri onların şefaatlerine nâil eylesin (Âmin!). Biz, Sevgili Peygamberimiz’i ve onun yanında yatan iki güzel sahâbîyi ve bütün ashâb-ı kirâm efendilerimizi çok seviyoruz. Bu dünyada onların sünnetini yaşayarak öbür dünyada kendileri ile berâber olmak istiyoruz. Bizim bu dileğimizi kabul eyle yâ Rabbi! Bizi güzeller güzeline kavuştur yâ Rabbi! Bizi mahcûb eyleme yâ Rabbi! Bizi mahrûm eyleme yâ Rabbi! Âmin… Âmin… Âmin…

Prof. Dr. Mustafa Ağırman/ İlkadım Dergisi

Sünnet Yolumuz ↗

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.

Hayat Kitabımız ↗

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Muhammed Emin Er Hoca’nın Akaid Görüşleri

Son dönemin en önemli âlimlerinden Muhammed Emin Er Hoca, ilmi donanımı, eserleri, insan yetiştirmesi, talebelerine …

Bir yorum

  1. İbrahim Akyol

    Fahr-i âlem göç eyledi dünyâdan
    Ashablarım size olsun elveda
    Bize gel oldu ol yüce Mevlâ’dan
    Ashablarım size olsun elveda

    Haber verin Bilal’e hem sela versin
    Ali yusun Fazlı suyumu döksün
    Ebu Bekir durup namazım kılsın
    Ashablarım size olsun elveda

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.