Peygamberimizin hafızlığa verdiği önem

Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in peygamber olarak gönderildiği zaman Arap yarımadasında etkin olan kültür, sözlü kültürdü. Bu münasebetle, yazıdan çok ezbere değer verilirdi. Bir kimsenin ezberindeki şiirler, kıssalar ve hitabeler onun zekâsı ile orantılı görülürdü. Yetişme şartları ve içinde bulundukları coğrafi ortam da ezber kabiliyetlerinin gelişmesine olumlu katkı sağlamıştır. Ezber kabiliyetinin çok üst seviyede olduğu bir yerde, gelen vahiyleri ezberlemek elbette zor değildir. Fakat geçmiş dönemlerin ilahi kitapları, başta ezber olmak üzere kayıt altına alınmadıkları için tahrif edilmiştir.

Peygamber Efendimize gelene kadarki kitaplar silinerek, içerisindekilere eklenerek, yok edilerek, hakikatler gizlenerek veya uç yorumlar yapılarak insanlığın vahyin özüyle olan bütün bağları kesilmiştir. Geçmiş dönem ilahi kitaplarının asıllarının bozulup tahrif edilmesi, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem‘in İslam vahyi ile ilgili bir dizi sıkı tedbirler almasına sebep olmuştur.

Kur’an’ın korunması

Kur’an-ı Kerim Allah Teâlâ’nın koruması altındadır. Korumanın mutlaklığı ayette şöyle belirtilmiştir: “Kimsenin kuşkusu olmasın ki bu uyarıcı/ hatırlatıcı (Kur’an’ı) ayet ayet Biz indirdik: ve yine kimsenin kuşkusu olmasın ki, (bütün tahriflerden) onu yine Biz koruyacağız.”1 Böyle bir garanti olmasına rağmen yine de Resulullah’ın Kur’an’ın korunması bağlamında almış olduğu önlemleri şöyle sıralayabiliriz:

1.Yazı: Gelen vahiyler, vahiy kâtiplerine yazdırılarak hem korunmuş, hem isteyenlere yazdırılarak öğretim faaliyeti yaygınlaştırılmıştır. Birçok Müslümanın elinde vahiy kâtiplerince yazılmış sure ve ayetler mevcuttu. Ayrıca Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem kendine ait özel bir arşiv de oluşturmuştur. Vefat ettiğinde Kur’an’ın cem edilmesi çalışmalarında bu arşiv açılmıştır.

2.Namazlarda tilavet: Tilavetin namazın şartlarından olması her Müslüman’ı ayet ve sureleri ezberlemeye mecbur etmiştir. Tüm yararlarıyla beraber Kur’an’ın aslının (nazım ve mana) ibadet dili olması onu her türlü tahriften korumuştur. Hatta Peygamber Efendimi’in kıraatlerini uzun tutması ve sabah namazında 60 il a 100 ayet arası okuması2 mü’minleri namaz için daha çok ayet ezberlemeye sevk etmiştir. Zira kıraati uzun tutmak sünnet olduğu gibi, tilaveti uzun tutulan namazlar tilaveti kısa tutulan namazlardan daha faziletlidir. Tilavette Kur’an metninin okunması şarttır. Hiçbir meal ve çeviri Kur’an değildir. Kur’an Allah’ın gönderdiği lafız ve bu lafzın altındaki mutlak mananın adıdır.

Bütün bu önemli nedenlerle namazlarda meal ve çeviri okunmaz. Böyle kılınan bir namaz batıldır. Eğer bu anlayışın önü açılacak olursa mealler Kur’an yerine konulur ve netice de vahyin tahrifine kapı açılmış olur. Okullar açmak. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem dönemi öğretim faaliyetlerinde uzunca açıklandığı üzere, Medine’ye gelir gelmez Mescid-i Nebi dâhil dokuz tane mescid açıp çocukların, gençlerin ve tüm toplumun Kur’an öğrenimini sağlamıştır. Cami ve mekteplerde yaygın hâle getirilen Kur’an öğretimi ve hıfzı vahyin unutulmasını engelleyen önemli faktörlerin başında gelmektedir.

Yaşayan Kur’an

Ayetlerin içeriğini yaşamayı teşvik. Ayetlerin anlam alanına göre hayat sürmek, toplumda yaşayan bir kültür oluşturur. Bu kültür nesilden nesile devam ederek dini ve dinin kaynaklarını unutulmaktan korur. Vahyin bu şekilde korunması bazı durumlarda okunarak korunmasından daha kuvvetlidir. Konuyla ilgili şu olay oldukça manidardır: “Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem ilmin kaybolup gitmesinden bahsedince, Ziyad bin Lebid radıyallahu anh şöyle demiştir: ‘Ey Allah’ın Resulü! İlim nasıl kaybolur? Biz Kur’an okuyor, çocuklarımıza da okutuyoruz. Onlar da kendi çocuklarına öğretiyorlar. Kıyamete kadar bu durum devam edecekken ilim unutulur mu?’ Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem bu cevabı yetersiz bulup şöyle buyurmuştur: ‘Yahudiler Tevrat’ı, Hıristiyanlar da İncil’i okuyorlardı. Fakat her iki gurup kitaplarının içerisindeki şeyleri yaşamıyorlardı.’”3

Ehli Kitabın kendilerine indirilen kitapları yaşamamaları, vahyi yaşayan bir toplum vücuda getirmediği için kitaplarının da asıllarının bozulup unutulmasına ve kaybolmasına neden olmuştur. Aynı durum Kur’an için de söz konusu olabilirdi. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem buna dikkat çekmiş ve Kur’an’ı yaşamaya teşvik çerçevesinde şöyle buyurmuştur: “Kim Kur’an’ı öğrenir içerisindeki hükümlerle amel ederse, Allah Teâlâ o kimsenin anne ve babasına parlaklığı dünyadaki güneşin parlaklığından daha güzel olan altından bir taç giydirecektir. Sizler yaşamayı ne zannediyorsunuz!”4

Ahkâmı uygulamak konusu ayetleri yaşamayla ilgili gibi gözükse de biraz daha özeldir. Daha çok dinin sosyal ve siyasi alandaki uygulamaları amaçlanmaktadır. Buna göre, ahkâmı uygulamak denince akla; hadlerin/ ceza hukukunun uygulanması, iktisadi alandaki uygulamaları, siyasi kurumlaşma ve atamalar, sosyal hayatın denetlenmesi gibi meseleler gelmektedir. Bütün bu alanlardaki uygulanan ayetlerle yaşayan İslam’ın devamını sağlanır.

Uygulamalar, referanslarıyla beraber Kur’an’ın anlam olarak zihinlere yerleşmesine zemin hazırlar ve unutulmaktan korur. İslâm’ın emir ve yasaklarını Peygamber Efendimiz uygularken insanların yaşadıkları sosyal ve siyasal ortamı, hukuku bilip bilmemelerini, yaş durumlarını ve psikolojik hallerini göz önünde bulundurmuştur. Dinin hükümleri Peygamber Efendimiz’e bir defada inmemiş; tedrici olarak nazil olmuştur. Hükümlerin tedrici indirilmesi hem ilgili ayetlerin lafızlarının hem de içeriğinin zihinlerde karar kılmasını sağlamıştır.

Hafızlığı teşvik

Öğrenme kolaylığı sağlamıştır. Peygamber Efendimiz hafızlığı teşvik etmiş ve hafız yetiştiren kurumlar oluşturmuştur. Bu kurumların başına da hafız sahabileri yerleştirmek suretiyle eğitim ve öğretimde çok büyük mesafeler almıştır Kur’an-ı Kerim’in kendisine nazil olduğu Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de hafızdır. Ona hıfzını Allah Teâlâ yaptırmıştır. Şu ayet-i kerime Resulullah’ın hafızlığına delalet etmektedir: “(Gelen vahiyleri ezberlemek için) dilini acele acele hareket ettirme/ezberlemeye çalışma. Kur’an’ı (Senin hıfzında) toplamak ve dosdoğru okumak bize aittir. Biz O’nu okuduğumuzda, Sen de hemen o okuyuşu takip et. O’nu açıklamak da Bize aittir.5

”Allah Resulü, hem ezberlediklerini ilahi kontrolden geçirmek, hem de pekiştirmek ve vahyi korumak amacıyla hıfzını her Ramazan’da Cebrail’e arz etmiştir.6 Vefat edeceği sene ise Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem Kur’an’ın tamamını iki defa arz etmiştir.7 Cebrail’e Resulullah’ın Kur’an okuması bugün camilerimizde “mukabele okuma” şeklinde örf haline gelmiştir. Resulullah döneminde başlayan bu uygulama ile diğer ilahi kitapların başına gelenlerin Kur’an’ın başına gelmemesi; her türlü tahriften ve tebdilden korunması için çaba sarf edilmiştir.

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem Kur’an’ın tamamını veya içerisinden bazı ayet ve sureleri ezberlemeyi tavsiye etmiş ve şu uyarıyı yapmıştır: “Gönlünde/hafızasında Kur’an’dan herhangi bir ezberi olmayan kimsenin kalbi harabeye dönmüş ev gibidir.”8 Baştan sona Kur’an-ı Kerim’i ezberleyenler için ise şu önemli müjdeyi vermiştir: “Kur’an-ı Kerim’i hıfzından okuyan çok değerli meleklerle beraberdir.”9

Bu ve benzeri açıklamalarıyla Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem Kur’an-ı Kerim’i hıfz eden kimselerin, ezberledikleri ayetler kadar risalet misyonunu zihinlerinde topladıklarını belirtmiştir.10 Bu yönlendirmeden nasibini alan sahabe, ellerinden geldikleri kadar sure ezberlemeye çalışmışlardır. Hatta Bakara ve Âl-i İmran surelerini ezbere bilen (muhtevaya da hâkim olan) kimseler sahabe arasında çok büyük ve değerli kimseler olarak kabul edilmiştir.11

Ezberi ve hafızlığı mü’minler arasında yaygınlaştırmak için Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem en çok ezber bilenleri imamet görevine layık görmüş ve şu ölçüyü koymuştur: “Üç kişi bir araya geldiğinde Kur’an’dan en çok ezberi olan onlara imam olsun.”12 Sadece imamlık değil, siyasi atamaları da Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem insanların Kur’an bilgilerinin ve ezberlerinin çokluğuna göre yapmıştır. Rivayete göre, Osman bin Ebi’l-As kafilesiyle beraber Resulullah’ın yanına gelmiştir. Peygamber Efendimiz içlerinden birini gelen kabileye reis atamak için Kur’an-ı Kerim’i ezberlerine göre imtihandan geçirmiştir. İmtihan sonunda Peygamber Efendimiz en gençleri olmasına rağmen Bakara Suresini ezbere bildiği için (diğerleri okuyamamışlar) Osman bin Ebi’l As’ı başkan olarak atamıştır.13

Sünneti ihya

Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem ezberi ve hafızlığı yaygın hale getirmek için ezbere sure ve ayet bilen kimselerin bildikleri vahiyleri evlenecekleri kadınlara öğretmelerini mehir yerine saymıştır. Bu durum özellikle evlenmek isteyip de maddi imkânı olmayan kişilere mahsustur. Mesela adam evleneceği kadına talip olmuş, Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem; “Ona verecek maddi şeylerin (para, altın, gümüş, akar vb.) var mı?” diye sormuş ve adam da yok deyince, Peygamber Efendimiz; “Bildiğin sureleri öğretmen karşılığında onu sana nikâhladım.”14 buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’i çok ezberleyip muhtevasına da hâkim olan kimseleri Resulullah hayatın her alanında öncelemiştir.

Bu sünneti ihya etmeden Müslümanların dirilmeleri, kendi ülkelerinde siyaseti meşru zemine oturtmaları ve dünya sistemiyle hesaplaşmaları mümkün değildir. Ümmetine hayatın bütün boyutlarında örnek olan Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem şehidleri Uhud’da toprağa verirken bile çok Kur’an ezberlemeyi ve muhtevayı bilmeyi Allah’a vuslatta öncelik nedeni saymıştır. Bu durum Hadis kaynaklarında şöyle rivayet edilmiştir: “Uhud gününde şehitler mezara iki veya üçer kişi halinde defnediliyorlardı. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem cenaze namazlarını kıldıktan sonra en çok Kur’an bilen hangisi ise önce onu kabre koyuyordu.”15 Ahirette şehitlere nasıl şefaat etme hakkı verilecekse, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem hafızlara da şefaat hakkının verileceğini bildirmiştir.

Bu bildiri birçok Müslümanı hafızlık konusunda motive etmiştir: “Kim Kur’an-ı Kerim’i okur ve ezberlerse Allah Teâlâ, onu cennetine kor ve akrabalarından on kişiye şefaat hakkı verir.”16 Böyle önemli bir makamı zayi etmemek ve hıfzını unutmamak için hafızların sürekli çalışmaları gerektiğini söyleyen Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem hafızlıkla ilgili şöyle bir benzetme yapmıştır: “Kur’an’ı ezberleyen kimsenin durumu, devesini bağlayan kimsenin haline benzer. Ona sahip çıkarsa tutar, serbest bırakırsa kaçar gider.17 ” “Hatta devenin bağından boşanıp gitmesinden hafızadakiler daha hızlı geçip gider.”18 uyarısını yaparak hafızların Kur’an’la hemhâl olmalarını istemiştir.

Hafızların ezberledikleri ayetleri “unuttum” demelerini bile iradi bir eylem kabul eden Peygamber efendimiz bizlere ahlak dersi vermiştir. “Unuttum” demeyi Kur’an’a saygısızlık kabul etmiştir. “Hiçbiriniz şu ayeti unuttum demesin. Bilakis o unutturuldu”19 desin ki Allah kelamına hürmetsizlik yapılmasın. Bu hürmetsizliğe ahirette ceza verileceğini ise şu sözleriyle açıklamıştır: “Bir kimse Kur’an’ı okur sonra da unutursa kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın huzuruna elleri çolak vaziyette gelecektir.”20

Hıfzı unutmanın büyük günah olduğuna işaret eden Resulullah, konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır: “Ümmetimin günahları bana gösterildi. Kur’an’dan sureleri ve ayetleri ezberledikten sonra onları unutandan daha büyük günah sahibi görmedim.”21 Kıyamet gününde keramet tacının takılıp çok değerli elbiselerin giydirileceği ve hepsinden önemlisi Allah celle celaluh’un kendilerinden razı olacağı hafızlar22 da Kur’an’la münasebetlerini sadece ezberden ibaret görmesinler.

“Kur’an-ı Kerim’i, deri bir mahfazanın içerisine koyup ateşe atsan, ateş onu yakmaz”23 veya “Kur’an’ı ezberleyen kalbe Allah Teâlâ azap etmez”24 şeklindeki rivayetler onları aldatmasın. Bu rivayetlere güvenerek hafızlar hatalı davranışları müsamaha ile karşılarlar; gıybet dâhil her türlü günahı işlerlerlerse, bu İblisin onları aldatmasından başka bir şey değildir.25

İdeal hafızlık

İdeal hafızlığın şeklini Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem şu hadislerinde çizmiştir: “Kim Kur’an’ı okur ve ezberler, helalini helal, haramını haram sayarak amel de ederse Allah cellele celaluh onu cennetine girdirir…”26 Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in üzerinde önemle durduğu gibi yaşamak, ayetlerin anlam alanına göre hayata mana vermek önemlidir.

Kur’an’ı ezberleyip sonra da unutan, vahye göre bir dünya kurma sevdası taşımayan, hükümleriyle amel etmeyen; Hazreti Ali, Abdullah bin Mesud, Zeyd bin Sabit, Ubey bin Ka’b, Muaz bin Cebel, Mus’ab bin Umeyr ve Salim bin Ma’kel gibi bir ruh taşımayan, ezberledikleri Kur’an’ın hayata hâkim olması için mücadele vermeyen, hurafelere savaş açmayan, verili şirk durumuna teslim olan, hafızlığı ranta çeviren sözde hafızların yukarda belirtilen müjdelerden nasip dar olması mümkün değildir.

Peygamberin Efendimiz teşvikleri sayesinde birçok hafız yetişmiştir. Tüm hafızlara iman, ibadet, ahlak, ilim, ihlas, vera, takva, siyaset, cihad, cömertlik, nezaket vb. konularda örnek olacak hafız sahabilerin bir kısmı şunlardır: Bunları seçip saymamızın amacı onları bireysel özellikleriyle iyi tanıyıp model almak içindir. Bunlar: Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebi Vakkas, Abdullah bin Mesud, Huzeyfe bin Yeman, Salim bin Ma’kel, Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Amr, Abdullah bin Abbas, Ebu Hureyre, Abdullah bin Saib, Ubey bin Ka’b, Zeyd bin Sabit, Muaz bin Cebel, Ebu’d- Derda, Sa’d bin Ubade, Ebu Eyyub el-Ensari, Ubade bin Samit ve Temim ed-Dari’dir (radiyallahu anhum). Ayrıca, Daru’l-Hâfız mektebini Ashab-ı Suffe içerisinde Peygamber Efendimiz oluşturmuştur.

Okuyup öğrendiğimize göre bu hafızlar/ kurra, hem Arap diline hâkim olmuşlar hem de Tefsir, Hadis başta olmak üzere diğer Kur’an ilimlerinde iyi yetiştirilmişlerdir. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem İslâm’ın dünyaya tebliğ edilip hakikatlerinin duyurulmasında onlardan faydalanmıştır. İçlerinden çok büyük âlimler yetişmiş ve kendileri de âlimler yetiştirmiştir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in uygulamaları esas alınarak günümüz hafızlık kurumları yeniden ıslah edilmelidir. İçerisinde başta Arapça olmak üzere diğer alet ilimleri de okutulmalıdır.

Cahiliye şiiri Kur’an’ın divanı olması münasebetiyle yeteri kadar ezberletilmeli ve belagat dersi kavratılmalıdır. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm ilimlerinin usulleri iyi verilmelidir. Usulden sonra bu ilimlerle ilgili ders halkaları kurulmalıdır. Ahlak ilmi öğrencilere özümsetilmelidir. Mantık ilmi mutlaka okutulup hafızların tefekkür kabiliyetleri geliştirilmelidir. Ayrıca davet-tebliğ, hitabet ve diksiyon dersleri verilmelidir. İslâm’ın Kur’an ve Sünnet merkezli fakirliğe çözüm projeleri öğretilip çok üst düzey siyaset fıkhı öğrenmelerine gayret edilmelidir. Yeni bir proje ve uygulamayla hem hafızlarımızın güven sorunu ortadan kaldırılır hem de hafızlığın manevi sevabından gereği gibi istifade edilmiş olunur.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Hicr 15/9.
2 Ahmed, Müsned, c.IV, s.41.
3 İbni Mace, Fiten, 14, h.no: 4048, c.II, s.1344; Ahmed, Müsned, c.IV, s.160; Darimi, Sünen, c.I, s.99.4
4 Ebu Davut, 2, Salat, 349, h.no: 1453, c.II, s.148; Hâkim, Fedail, h.no: 2085, c. I, s.756.
5 Kıyame 75/17-19.
6 Ahmed, Müsned, c.VI, s.282;Buhari, 30, Savm, 7, c.II, s.228; Müslim, 43, Fedail, 12, h.no23008, c.II, s.1803.
7 Buhari, 66, Fedail, 7, c.VI, s.101; Müslim, 44, Fedailu’s-Sahabe, 15, h.no: 2450, c.II, s.1905.
8 Ahmed, Müsned (tah: Muhammed Şakir), h.no: 1947, c.III, s.290.
9 Buhari, 65, Tefsir, 80, c.VI, s.80.
10 Bak: Muhasibi, elAkl Fehmu’l-Kur’an, s.290-1.
11 Tahavi, Müşkilu’l-Âsâr, h.no: 3492, c.IV, s.165.
12 Nesai, Ezan, h.no: 8, c.II, s.10; Ebu Davud, 2, Salat, 61, h.no: 61, c.I, s.582; Şibli, Mevlana, Büyük İslam Tarihi Asrı Saadet (Ter: Ömer Rıza Doğrul), Eser matb., İstanbul, 1977, c.I, s.466.
13 Tirmizi, Sünen, c.V, s.156; Heysemi, Zevaid, c.III, s.74.
14 Malik, 28, Nikah, 3, c.I, s.926; Buhari, 40, Vekale, 9, c.III, s.926; Ebu Davud, 6, Nikah, 31, h.no: 2111, c.II, s.586.
15 Abdurrezzak, Musannef, h.no: 6356-6379, c.III, s.469, 471.
16 İbni Mace, Mukaddime, 16, h.no: 216, c.I, s.78.
17 Malik, 4, Kur’an, 15, c.I, s.202; İbni Ebi Şeybe, Musannef, Salat-ı Tatavvu, c.II, s.383.
18 Müslim, 6, Salatu’l-Musafir, 33, h.no: 791, c.I, s.545.
19 Abdurrezzak, Musannef, h.no: 5969, c.III, s.359-60; Ahmed, Müsned (tah: Muhammed Şakir), h.no: 3620, c.V, s.220.
20 Ebu Davud, 2, Salat, 356, h.no: 1474, c.II, s.158.
21 Ebu Davud, 2, Salat, 16 h.no: 461; c.I, s.316.
22 Tirmizi, 18, Fedailu’l-Kur’an, 2915, c.V, s.178.
23 Ahmed, Müsned (tah: Muhammed Şakir), h.no: 17424, c.VI, s.142.
24 Darimi, Sünen, Fedailu’l-Kur’an, c.I, s.828.
25 İbni Cevzi, Cemaleddin Ebu’l-Ferec Abdurrahman, Teblisu İblis, Beyrut, 1989, s.102.
26 Tirmizi, 13, Fedailu’l-Kur’an, 2905, c.V, s.171.

Sünnet Yolumuz ↗

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.

Hayat Kitabımız ↗

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.