Rasim Özdenören şeyhini böyle anlatmış…

Erzincan’a bir ziyaretimiz sonrasında ikindi vakti Erzincan’dan Ankara’ya otobüsümüz vardı. Saati tam hatırlamıyorum, ama bizim tam ikindi vakti otobüslerin yanında olmamız lazımdı. Efendim’le vedalaşıp gitmek istiyorduk. Mübarek; “Gitmeyin, namazı kılıp öyle gidin” dedi. “Efendim şu saatte kalkmak üzere otobüsümüz var” dedik. Aynı sözü tekrar etti; “Namazı kılın da öyle gidersiniz” dedi.

Hatme yapılan yerin kapısının önünde bunu konuşuyoruz. İçeride de büyükçe bir kalabalık var. Duvar kenarlarına dizilmiş arkadaşlar. Onlarla tek tek müsafaha etti. Benim de içim içime sığmıyor, otobüs kaçıyor diye. Kaçarsa çünkü bir gün daha orada kalmamız gerekiyor. Bizim de memuriyetimiz var, hem memuriyet dolayısıyla hem de yeteri kadar sıkıntı verdik zaten. Efendim’i ziyaret maksadımız da hasıl oldu. Bir an önce gidelim istiyorduk.

Geç kaldık

Yanımda da Nazif Gürdoğan diye bir arkadaşımız var, o da farklı bir yere intisablı. Velhasıl tek tek herkesle müsafaha etti, 30, 40, 50, 60 kişi belki daha fazla! Bu her zaman yaptığı bir şey de değildi. Ondan sonra ikindi namazına durduk. Namazı da mübarek kendisi kıldırdı. Bizi bir an önce salması için ben herhâlde sünneti kıldırmayacaktır dedim. Sünnet de uzadı ya da bana öyle geldi. Netice sünneti kıldırdı, arkasından farzı kıldık. Virdler de içinde olmak üzere her şey tamamlandı.

Ondan sonra; “Hadi” dedi; “Siz yola gideceksiniz, gidin. Sizi Avni götürsün.” Biz Avni Efendimiz’in arabasına bindik. Biraz arabada gittikten sonra Avni Efendi; “Ya yolu şaşırmışım, farklı bir yola girmişim. Şu tarafa girmem gerekirken bu tarafa ben neden girdim ki acaba?” dedi. Tekrar döndü. Ben “Herhâlde biz otobüsü kaçırdık” dedim. Aslında onun bildiği bir yol. Fakat sanki ilk defa gidiyormuş gibi oraya buraya saparak götürdü.

Neticede terminale ulaştık. Otobüs orada. Otobüsün dibine kadar bizi arabayla götürdü. Arabadan indik. Şoför muavini otobüsün kapısını açmış kapıda duruyordu. “Siz filanca yolcular mısınız?” diye sordu. “Evet” dedik. “Kardeşim sizi bekliyoruz” dedi. Ondan sonra hareket ettik. Otobüsün saati geçmiş, ama adamlar bekliyor. Efendim bizi göndermedi, otobüsü de göndermemiş.

Yine bir seyahat

İlk zamanlarımızdı. Erdem Bayazıt ve İhsan Tırı ile beraber Ankara’dan Erzincan’a bir otobüs seyahatimiz vardı. Yol boyunca da konuşuyorduk, Efendi’ye şunları şunları da sorsak iyi olur diye. Bazı hususlarda kafamızda tereddüt kalmasın dedik. Sohbete gittiğimizde herhangi bir şey sormadan Efendim hepsini anlattı. Kafamda soru sormak istediğimiz konularla ilgili şu şöyle mi olmalı, bu böyle mi olmalı nevinden hiç bir pürüz kalmadı. Sorularımızı sormadan cevabını almıştık.

Fehmi Kuyumcu Ağabey’in anlattığı bir olay var. Efendim hastalanmış, grip olmuş, ağır da geçiriyormuş. “Şehirlerarası otobüsle kendisini ziyaretine giderken; ‘Efendim’in yükü azalsın, Efendim’in yükünü bana verin’ diye içimden böyle bir dua ettim. Biraz sonra hastalandım. Hastalandım ama nasıl bir hastalık” diyor. Bu perişan hâlde menzile ulaşınca Fehmi Ağabeyimize; “Üstesinden gelemeyeceğiniz emanetleri almayın” demiş.

Bir gün Mübareği ziyarete gittiğimizde namaz kıldıktan sonra kapının önünde duruyordum. Bu hatme yapılan mekândan hane-i saadete bir kapı ayrılıyordu. Tam kapıdan geçerken bir an göz göze geldik. O anda; “Efendim, sizi çok seviyoruz” dedim. O da cevap olarak Erzincan şivesiyle şunu söyledi: “Biz sizi sevmedikse burada ne işimiz var?”

Rasim Özdenören

Kaynak: Gülden Bülbüllere Tasarruf, Mehmet Ali Demirci, s. 114- 115

İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İstanbul’da bir mevlid hatırası…

Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve …

2 Yorumlar

  1. Orhan Tanrıkulu

    Rasim beyin muhterem şeyhi onu ve otobüsü geciktirmelke kendilerinden başka en az 35-40 kişinin evine, işine, hastanedeki hastasının yanına, okuluna, asker ise birliğine, misafiri vardı ise karşılamaya, uğurlamaya, borcunu ödeyecekse, gecikerek sözünde duramamaya, her türlü randevusuna yetişememeye sebep olduysa bu vebal kime ait neticede ne yapılmış oldu, fazilet bu mu?

  2. Sizce olanlar ve ihtimaller sadece bu kadar mı. Bence objektif olmalı insan…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.