İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren şekillenmeye başlayan tasavvufî sistem eşyaya, olaylara ve var oluşa dair görüş ve düşünce sistemi ile her dönemde dikkat çeken bir sistem olmuştur. İrfanî geleneğimizin temsilcileri, bizlere, hayatı anlamlı kılabilme adına ezelden ebede seyreden var olma serüveni hakkında çok zengin ve geniş bir miras bırakmışlardır. Onlar, Allah Teâlâ’nın birliği, gerçek anlamda sadece O’nun varlığı ve bütün eşyanın gölge varlıklar olması şeklindeki genel düşüncelerini ‘Nefsini bilen Rabbini bilir’1 düsturunca insanın kendisini tanımasına/ bilmesine bağlamışlardır.
İman, ibadet ve ahlaka dair görüşlerinin de temelini oluşturan bu düstur ile hayatı, eşyayı ve var oluşu anlamlı hale getirmeye çalışmışlardır. Sûfîlerin bu deruni fikir dünyaları onları dünya ve ahiret dengesine sahip bir hayat yaşamaya sevk etmiştir. Dünya ve içerisindekilerin sevgisinden kurtulmayı Allah Teâlâ’ya ulaşmak için hedef olarak belirleyen sûfîler, zikir, tefekkür ve yoğun bir ibadet hayatı ile gerçek mutluluk ve huzurun peşinde olmuşlardır.
İrfan geleneği
Onların iman, amel ve ahlaka dair görüş ve düşüncelerinden, koşuşturmalar, hırslar ve farklı sevgileri kalplere nakşetmeye çalışan sekülerizm/ dünyevileşme2 hastalığı ile karşı karşıya kalan günümüz insanının istifade edeceği birçok husus olduğu kanaatindeyiz. İrfanî geleneğimizin zengin dünyasından günümüz insanının inanç, amel ve ahlakî boyutunu şekillendirecek ve onu bir iç huzura kavuşturacak şu ilkeleri çıkarmak mümkündür:
Sûfîler, Allah’a iman ve diğer iman esaslarına şeksiz şüphesiz bir şekilde iman etmenin öncelikli bir görev olduğunun bilincindedirler. Çünkü Allah Teâlâ, insanı bu âlemde kendisini tanıması ve kendisine ibadet etmesi için yaratmıştır.3 Sûfîlere göre, Allah Teâlâ’yı gizli açık her türlü şirkten uzak bir şekilde tanımak nefsin hile ve tuzaklarından kurtulup fena ve beka makamlarını geçerek hakikatleri bütün çıplaklığı ile görmeye bağlıdır.4
Yükselişinde tevhid-i ef’âl, tevhid-i sıfat ve tevhid-i zât mertebelerini, iniş kavsin de ise Cem’, Hazretü’l-Cem ve Cem’u’l Cem mertebelerini içeren bu manevi yolculuk kişiyi Allah Teâlâ’nın bir olduğu idrakinin bütün sırlarına ulaştıracak bir sistemdir.5 Bütün berraklığı ile kişinin gönül dünyasını kaplayacak bu temiz tevhid inancı sayesinde mümin, tarifi mümkün olmayan bir iç huzura kavuşacaktır. Çünkü gönül huzurunun önündeki nefis, dünya, şeytan ve şeytani vasıflara bürünen insanlar silinip gidecek gerçek mutluluğun kaynağı olan Allah Teâlâ’dan başka her şeyin sevgisi yok olacaktır.
İç huzuru
Dünya sevgisi ile her tarafı sarılan, nefsini peşinden koşturacak birçok albeni ile imtihan olan ve şeytanın birçok yolla gönlüne tasallut etmesi kolaylaşan günümüz insanı ancak böyle bir inanç sistemi ile iç huzura kavuşacaktır. Baktığı her şeyde Allah Teâlâ’nın tecellisini gören mü’min var edilen her şeye derinden bir bağ ile bağlanacak ve saygı duyacaktır. Gerçek amacın Allah Teâlâ’yı tanımak olduğunu fark eden gönül insanı dünyanın debdebesi ve günlük koşuşturmacaları içerisinde kaybolmadan esas hedefine kilitlenecek, huzuru ve mutluluğu kendisine yoldaş edinecektir.
Bu ariflik bilinci ile ibadetlerine yönelecek mü’min bıkmadan, usanmadan ve herhangi bir gevşeklik göstermeden var edilişinin gereği olan ibadet hayatını sönmeyecek kandillerle taçlandıracaktır.6 İslam’ın direği olan namaza koşan kişi İsmail Hakkı Bursevî’nin (ö.1725) şu tespitleri ile irkilip kendine gelecek, şuur ve gayret ile ibadetine dört elle sarılacaktır: “İşin gerçeği şudur: Sağ el ahiretten, sol el ise dünyadan ibarettir. Elleri kaldırmak ise dünya ve ahiret ilgisini elden çıkarıp arka tarafa atmak ve her ikisi sebebiyle de büyüklenmeyi yok etmek anlamını taşır.”7
Kişi, Serrac’ın (ö.988) işaret ettiği şu hakikatlerle namazını eda edecektir: “Namazda kıyam edebi, Allah Teâlâ’nın huzurunda bulunma şuurudur. Kıraat edebi, Kur’ân-ı Kerim ayetlerini gönül kulağıyla dinliyormuş gibi yahut da Allah Teâlâ’ya okuyormuş gibi bir duyguyla okumaktır. Rükû edebi, Allah’ı yüceltmek, kendisini bir toz zerresi gibi görmek; secde edebi ise Allah’a yakın olma halini hissetmek ve O’nu aziz bilmektir.’8
Ruhuna, aklına ve nefsine oruç tutturmaya çalışan mümin, orucu, Hazreti Mevlana’nın (ö.1273) ifadesiyle insanı Miraç’a götüren, Kur’ân’ın sırrı olan, insana taze can bağışlayan ve onu varlıkta yokluğa ulaştıran bir ibadet şuuru9 ile ifa edecektir. Zekât vermesi gereken bir mümin ise madde ve mal düşkünlüğünü tedavi için bu ibadetinde dikkatli davranacaktır. Hacca yönelen bir mümin ise Allah’ın evi olan Kâbe’ye gösterilmesi gereken önem kadar gönül Kâbe’sine de önem verilmesi gerektiği şuuru ile haccını eda edecektir.10 Tıpkı Yunus’un dediği gibi:
Ak sakallı pîr koca bilmez ki hali nice
Emek vermesin hacca bir gönül yıkar ise 11
Ahlaka vurgu
Sûfîler, tasavvufu sadece şekil ve ilmi kriterlerle sınırlandırılmış bir yol olarak görmemişlerdir. Onlara göre hedef ahlakî bir değişim dönüşüm yaşayarak Allah Teâlâ’nın istediği ahlak ile ahlaklanabilmektir. O’na tevekkülü HazretiMevlana’nın; “Gel tevekkül et, çalışmak üzre hep,/ Önce tohum ek sonra kıl Hakk’tan talep” mısralarında gören insan tembellik ve sefahatten uzak duracak ve böylece hazır yiyicilikten son derece kaçınmış olacaktır.
Yine, İbrahim Tennurî’nin; (ö.1482) “Lütfun da hoş kahrında hoş” anlayışı ile rıza halini iliklerine kadar hissedecektir. Kişi, Allah Teâlâ’dan başka her şeyi gönlünden çıkararak zühde; Muhammed bin Hafif’in;12 “Elden çıkanın ardından bakmamak ve var olanla yetinmek” şeklinde tanımladığı kanaate ve İbn Atâ’nın; (ö.923 veya 931) “Kalbi Allah Teâlâ’ya tahsis etmek” şeklinde ifade ettiği istikamete ulaşacaktır. Böylece Peygamber Efendimiz sallellalhu aleyhi ve sellem’in cömertlik, yalan söylememe, doğruluk, sır tutma, hakaret etmeme, sevgi, hoşgörü, sabır, teenni, tövbe, merhamet, takva ve israftan uzak durma gibi bütün güzel ahlak ilkelerini hayatına yansıtabilen bir ayna olacaktır.13
Bundan dolayıdır ki sufiler; “Tasavvuf, ahlaktır. Ahlakça senden üstün olan tasavvufta da senden üstündür“14 anlayışını benimsemişlerdir. Bu konuda; Feridüddin Attar; “Ahlâkı ile halkı hoşnut etmeyen kimsenin Allah katında hiçbir değeri yoktur” derken, Darendeli Hacı Hasan Efendi de; “Ahlâkın ehemmiyeti her tasavvurun fevkindedir. Zira insaniyetin kıymeti ahlâk iledir“15 demiştir. Darendeli Hulusî Efendi’nin şu sözleri de calib-i dikkattir: “Güzellik sûreti aldayan bir kisve ile olmayıp mekârim-i ahlâk ve mehâsin-i ahvâl ile olduğu muhakkaktır. Âlem-i beşeriyyetin senden beklemekte olduğu da güzel huyluluğun ve güzel ef’âlinden ibarettir.“16
Baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji, bilim ve ekonomik refah ile birlikte müsrif, bencil, sevgi ve hoşgörüden yoksun, sıkıştığında yalandan sakınmayan, tahammülsüz, aceleci ve daha birçok kötü ahlak ilkesini sıradanlaştıran günümüz dünyasında kalbi ve gönlü büyük yanılgılara maruz kalan bizlerin, sûfîlerin bu çağrısına büyük ölçüde ihtiyaç duyduğumuz açıktır. Onlar, Kur’ân ve Sünnet’ten ilham alarak şekillendirdikleri güzel ahlak anlayışlarını düşünce sistemleri içerisinde kilit bir noktada görmüşlerdir. Modern çağın tesiri ile kendinden gün geçtikçe uzaklaşan günümüz insanının gönlünü ve gidişatını Kur’ân ve Sünnet’in gösterdiği güzel ahlaka yönlendirmesi dileği ile…
Dr. Fatih Çınar/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ c.II, s. 262. (Hadis No:2532).
2 Ramazan Altıntaş, Din ve Sekülerleşme, Pınar Yayınları, İstanbul 2005, s.101-193.
3 Zariyat 51/56.
4 Sadreddin Konevî, en-Nusûs fî tahkîki tavri’l-mahsûs, (Vahdet-i Vücûd ve Esasları), Çev: Ekrem Demirli, İz Yay., İstanbul 2004, s.19-25.
5 Necmettin Şahinler, Ganiyy-i Muhtefi’den Merâtib-i Tevhîd Risalesi Yorumu, İnsan Yayınları, İstanbul 2011, s.85-176.
6 Ahmed Zerruk, Tasavvufun Esasları, Çeviren: Mehmet Uysal, Özkan Matbaacılık, Ankara 2010, s.130, 219.
7 İsmail Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce, Hazırlayan: Ali Namlı-İmdat Yavaş, İnsan Yayınları, İstanbul 1997, c.II, s.62.
8 Ebu Nasr Serrac et-Tusî, el-Lum’a, Çeviren: H. Kamil Yılmaz, Altınoluk Yayınları, İstanbul 1996, s.160.
9 Müjgan Cumbur, ‘Mevlana’ya Göre Oruç Ayı’, I. Milletlerarası Mevlana Kongresi Tebliğleri İçerisinde, Konya 1988.
10 Bu konuda geniş bilgi için bkz; Mehmet Demirci, İbadetlerde Manevi Boyut, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2004, s.29-85.
11 Yunus Emre, Divan, Hazırlayan: Mustafa Tatçı, Akçağ Yayınları, Ankara 1991, s.207.
12 Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-Evliya, Tercüme: Süleyman Uludağ, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2002, c.I, s. 609
13 H. Kamil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Yayınları, İstanbul 2011, s.156-183.
14 Süleyman Ateş, İslam Tasavvufu, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul Tarihsiz, s.333.
15 Hasan Akyol, İslâm ve Ahlâk, Yaylacık Matbaası, İstanbul 1988, s.13.
16 Osman Hulusî-i Darendevî, Mektubât-ı Hulûsî-i Darendevî, Nasihat Yay., İstanbul 2006, Mektubât, s.216. (Altmış İkinci Mektup)
BENZER YAZILAR
Şahsiyet Gelişimi↗
Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.
Adab-ı Muaşeret↗
Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.