Ülkemizin en önemli problemi nedir?

Geçenlerde bir gençle konuşuyordum; “Hocam durum çok vahim” dedi. “Hayırdır vahim olan nedir?” dedim. “Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, enflasyon” diyerek saymaya başladı; sebzenin, meyvenin, giysilerin, araçların fiyatlarını bir bir sıraladı. Dövizin, altının iniş çıkışından bahsetti. Tabi bizim yaştakilerin ömrünün pahalılık ve enflasyon muhabbetti ile geçtiğini bilmiyor, ekonominin kötü gidişinden endişeyle söz ediyordu.

“Maşallah seni tebrik ediyorum, tam Maliye Bakanı olacak kişisin. Ne iş yapıyorsun?” dedim. “Şu anda boştayım, bana göre iş yok” dedi. “Allah Allah, bu nasıl düşünce! Demek dünyada sana göre iş kalmamış? Sen nasıl bir iş istiyorsun?” dediğimde, masa başı, yorucu olmayan, maaşı iyi olan bir iş aradığını söyledi. Babasının ne iş yaptığını sordum, tır şoförü olduğunu, gece gündüz demeden sürekli çalıştığını söyledi.

Yanık pantolon

Bu mesleğin aileden geldiğini, dedesinin de eski BMC kamyonunun olduğunu söyleyince ben de ona şöyle dedim: “Dedenin yaşındaki kamyon şoförlerinin büyük çoğunluğunun pantolonlarının paçaları yanık olurdu. 1960 ve 70’li yıllarda kamyonların kalorifer sistemi yoktu. İran’a yük götürenler aracın içerisindeki küçük tüplerle ısınırlardı. Ufak bir dalgınlık neticesi şoförlerin paçaları yanardı.”

Dedesini ziyarete gidince bunu kendisine de sormasını söyledim. Dedesinin köyde olduğunu, onu hiç ziyaret etmediğini söyledi. “Büyüklerini ziyaret et, dualarını alırsın” dediğimde; “Ben dua etmem ki” dedi. Namaz kılar mısın? “Kılmam.” Kur’an okumayı biliyor musun? “Çocukken okumuştum ama şimdi okumuyorum.” Bazen hakikatleri direk söyleyince kızan oluyor ama bazen de etkili oluyor: “Peki gayrimüslimden ne farkın var?”

Genç kardeşim boynunu eğdi ve pişmanlık ifade eden bir tavırla; “Haklısınız” dedi. Ekonomi profesörü gencimiz artık beni daha dikkatli dinliyordu. Ben de dilimin döndüğünce anlattım: “Bak evladım. Sende beden var, ruh var, nefis var… Bunlar hakkında araştır, dengeli bir insan olmaya çalış. Dengeli insanda ahlak ve maneviyat olur. Dengeli insan nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilen erdemli insandır.

Her zaman tekrar ettiğimiz bir cümle var; imanlı insan her mevsimde meyve veren bağa benzer. İnsanı insan yapan bedeni, eti kemiği değildir. İnsan; “Beni kim yarattı? Ben nereye gidiyorum? Şu anda neredeyim? Neler yapıyorum?” sorularına cevap aramaya kalkınca yolunu bulur, yönünü de bulur. Lütfen artık sen de tenkit etme, bir işin ucundan tut, yangına bir kova su götür. Boş boş oturup ekonomi muhabbeti yapanlar gibi olma. Ömür bitiyor, asıl sorunu tespit et.”

Gencimiz sağ olsun, sözlerimizi dinledi ve namaz kılacağına söz verdi. Son söz olarak; “Dedeni ziyaret etmelisin. Büyükler ile bağ kuran köklü olur, köksüz ağacın dalları, meyveleri olmaz. Yanık paçalı pantolonu sormayı da unutma. Geçmişin sıkıntılarını bilenler, ellerindeki nimetlerin kıymetini bilirler. Dünyanın en zengini olsan, bu gençlik gibi bir nimetin yerini tutar mı?”

Asıl sorun

Sadece bu kardeşimiz değil, bugünlerde kiminle konuşsanız; “Hayat pahalılığından bittik” diyor. Sahi, ülkemizin en büyük problemi nedir? Hayat pahalılığı mı? Döviz belası mı? İşsizlik mi? Diploma uğruna çoğalan cahillik mi? Siz buraya yüzlerce madde ekleyebilirsiniz. Marketler, AVM’ler, meyhaneler, kumarhaneler, lokantalar akla gelen her yer dolu. Camiler boş. Turistler çok gelince seviniyoruz. Sahillerde ne halt işlerlerse işlesinler, yeter ki döviz getirsinler. Bu mantık ile sahillerin maneviyatını yaktık, yok ettik.

Bazı mütedeyyin insanlarımız bile, kendi memleketleri yerine önce turistik yerleri tercih ediyorlar. Turistik yer ne demek Allah aşkına kardeşlerim? Allah’a savaş açılan yer demek değil mi? Çıplaklığın, fuhşiyatın yoğun olduğu yer demek değil mi? Elbette kış boyunca yoruldun, senin de tatile ihtiyacın var. Fakat kendine yazın deniz kenarlarında bir rota çizebilir misin? Çıplaklığın hat safhada olduğu tatil beldelerinde gönlün rahat gezebilir misin? Bazıları da şimdi İslami oteller, İslami havuzlar diyerek birçok şeyi mubah görmeye başladı.

Maneviyat kelimesi dillerde yer bulamayınca, madde ön plana geçince, doyumsuzluk hat safhaya çıktı. Neredeyse her şeye ekonomi gözlüğü ile bakılır oldu. Varlık içerisinde manevi bir yoksulluk yaşıyoruz. Lüks çılgınlığı almış başını gitmiş, caddeler, sokaklar lüks araçlardan geçilmiyor. Yeni yeni mobilyalar çöp tenekelerinin kenarlarına atılıyor. İnsanlar evlerindeki giymediği elbiseleri sayamaz hale gelmiş. Şöyle bir lokantaların önünden geçin, yemeklerin çoğu tabakta bırakılıp israf ediliyor.

Bereket kalkmış

Allah aşkına, bereketin olmadığı yerde ucuzluk beklemek hayalden öte bir şey değil mi? Ahlak, edep, haya, dibe vurmuş, aile, gençlik, akrabalık, saygı, sevgi, nezaket sıfırlanır olmuş, madde ilah konumuna gelmiş… Yok efendim enflasyon düşecekmiş, döviz inecekmiş, işsizlik bitecekmiş; kendimizi bildik bileli bu muhabbet… 12-13 yaşlarındaki çocukların haya duyguları gitmiş, toplu taşıma araçlarına insanlar aileleri ile binemez olmuşlar. Bir genç kızımız vücudunu göstererek beğeni almayı hedeflemişse daha başka ne düşünebilirsiniz?

Bir gencin nezaketi, zarafeti, edebi, saygısı vs varken hepsini sıfırlayıp bedenini teşhir etmesi o insanın tüm güzelliklerinin dibe vurmasıdır. Sokaklarda iç çamaşırı benzeri kıyafetlerle gezen kızlarımızın ilerde yuva kurması anne olması, vatana millete faydalı bir insan olması çok zordur. Küçük yaşta bu hastalığa tutulan zavallıların 30’lu 40’lı yaşlarının nasıl olacağını hayal edebilir musunuz? Onların yetiştirecekleri çocukları düşünebiliyor musunuz?

Gerçekleri söyleyenlere acı acı bakıyorsunuz. Allah aşkına, bir memleketin okuyanları bile bedenlerini teşhir ediyorlarsa varın gerisini siz düşünün. Okullardaki bazı öğretmenlerin kıyafetlerini görmüyor musunuz? Nesil yetişecekmiş, şöyle olacakmış, böyle olacakmış, ölme eşeğim ölme! Ahlakın dibe vurduğu bir ülkede huzur olur mu? Bu ülkede ucuzluk beklemeyin, başımıza taş yağmadığı için şükredin.

Hiç düşündünüz mü?

Hiç düşündünüz mü bu zavallı gençler nereden geldiler? Bunların aileleri, öğretmenleri, akrabaları ne alemdeler? Caddeleri, sokakları plajlar gibi görünce mutlu oluyorlar mı? Ülkemizin en büyük sorunu pahalılık veya işsizlik değil; bu ülkenin en büyük sorunu imansızlık ve ahlaksızlıktır. Bundan bütün ülke olarak hepimiz sorumluyuz. Ya seferber olur, ahlak tahribatının önüne geçeriz, ya da gelecek felaketler ile tarumar oluruz..

Ülkemizdeki gençlerin bir kısmı rotasını kaybetmişse, bu konuları sosyal medyada veya başka bir yerde paylaşmak çözüm üretmeye yeterli olur mu? Her şeyden önce Ahlak dibe vurmuşsa, sorumlu veya sorunlu kim? En başta ilgisiz ve ehliyetsiz aileler sorumlu değil mi? Yaşları büyük hareketleri küçük anne babalar, dedeler nineler sorumlu değil mi? Peki ya okullarda öğretici olup örnek olamayan eğitimciler, cemaate faydası olmayan imamlar, örnek alınması gereken arif ve alimler sorumlu değil mi?

Bir anne baba elbette evlat yetiştirmek için gecesini gündüzüne katar, gayretler sarf eder, ama evladının onlara “anacığım babacığım” diyerek sarılması bütün yorgunluklarını unutturur. Bu evlatlarımızın iyi güzel insan, salih bir kul olması hepimizi mutlu etmez mi? Allah Teala; “Ey iman edenler, kendinizi, birbirinizi, ailenizi, halkınızı ve mü’minleri ateşten koruyun” (Tahrim, 6) buyururken, evladının midesini dolduran, beynini gönlünü aç bırakan zavallılara söyleyecek başka söz bulamadım.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.