Halil Es Siirdî çok yönlü bir alimdi

Molla Halil, Bitlis’in Hizan ilçesinin Süttaşı (Gulpîk) köyünde 1164/1750 tarihinde doğdu. İlk hocası ilmihal bilgilerini aldığı babası Molla Hüseyin’dir.

Nesebi Hazreti Ömer’e ulaşan Molla Hüseyin, çocuğunda bulunan üstün kabiliyeti fark etmede gecikmemiştir. Molla Hüseyin çocuğunu Gülpik’te kendisinin de hocası olan Sofi Hüseyin el-Karasevi’ye teslim etmiş ve oğlu bir sene içinde Kur’ân-ı Kerim’i tecvidiyle beraber öğrenmiştir.

Molla Halil daha sonra Hizan âlimlerinden fıkıh ilmini tahsile başlamış, Molla Abdurrahman el-Belâkî’den ve bilahare Bitlis‟te Molla Ramazan el-Hazvînî’den ve Siirt’in Tillo ilçesinde bulunan halasının beyi Molla Ahmed el-Hafız’dan da ders almıştır.

Meydan Medresesi

Olgunluk dönemine kadar ilimde şöhret bulmuş birçok âlimden ders alarak mezun olan es-Siʻirdî, Hizan’da Meydan Medresesi’nde ilim talebelerine ders vermeye başlamıştır. Onun Hizan’daki talim ve tedris hayatı yaklaşık beş sene devam etmiştir.

Babasının isteği üzerine Siirt’e yerleşen es-Siʻirdî, Medrese-i Fahriye’de yaklaşık otuz sene talim ve tedris hayatını sürdürmüştür. Bu süre zarfında bir taraftan binlerce talebeye ilim öğreten es-Siʻirdî, diğer taraftan da eser telif etmekle meşgul olmuştur.

Medreselerin durumu

Es-Siʻirdî’nin yaşadığı dönem olan XVIII yüzyılın son yarısı ile XIX. yüzyılın ilk yarısında hem merkezî hem de kırsal yerlerde medreseler bulunmaktaydı. Merkezdeki medreseler büyük, kırsal yerleşim bölgelerindekiler ise küçüktü. Özellikle köylerde camilerin bitişiğinde “hücre” diye isimlendirilen ve bir ya da birkaç odadan meydana gelen medreseler vardı. Bu medreselerdeki müderrisler aynı zamanda köyün imam-hatipliğini de yapıyordu.

Merkezdeki bir kısım medreselerin harcamaları devlet tarafından karşılanıyordu. Bazılarının ise özel vakıfları vardı ve bunların bütün masrafı bu özel vakıflar tarafından temin ediliyordu. Özellikle köydekilerin giderleri ise cami giderleriyle beraber halk tarafından karşılanıyordu. İşte es-Siʻirdî bu tür medreselerde talebe okutmuş ve yetiştirmiştir.

Öğrenci medreselerde uzun bir müddet sadece dini ilimleri (ulum-u aliye) ve dini ilimlerin tahsilinde gerekli olan alet ilimlerini (ulum-u âliye) (sarf, nahiv, maâni) okuyordu. Öğrencinin zekâ ve kabiliyetinin de etkili olduğu bu süre on-on beş sene arasında değişiyordu. Yaş ve seviye ile sınırlandırmış bir tahsil yoktu.

Bu medreselerden mezun olanlar bugünkü manada, yükseköğrenim diploması işlevini gören bir icazet almaktaydı. İcazet alan ve artık müderrislik unvanını kazanan öğrenci kabiliyetine göre merkezdeki büyük bir medresede veya kırsal bölgede bulunan ve merkezdekine nisbetle daha küçük olan bir medrese de görev alırdı.

Kırsal bölgelerdeki medrese müderrisliği genellikle imam-hatiplikle birlikte yürütülüyordu ve müderrislerin ihtiyacı cami, medrese ve öğrenciler de dâhil olmak üzere köylüler tarafından karşılanıyordu. Seviyesini ilerletebilen müderrislerin büyük medreselere geçmeleri ise mümkün olabiliyordu. Bu icazetnamelerde kimin kimden icazet aldığı belirtilmekte ve bu silsile genelde büyük bir âlime kadar uzanmaktadır.

Şairliği vardı

Arapça diline çok iyi vakıf olan ve aynı zamanda şair olan Molla Halil es-Siʻirdî dini ilimlerin pek çok dallarında eser yazmış bir din âlimidir. Eserlerinin büyük bir kısmını nesir halinde yazan es-Siʻirdî, bir kısmını ise şiir olarak kaleme almıştır. Toplam olarak yazdığı yirmi altı eserin yirmi beşinde, yaşadığı dönemde medreselerin ilim dili olan Arapça’yı büyük bir ustalıkla kullanan es Siʻirdî, medreselerin ilk basamağındaki öğrencilere yönelik olarak “Nehcu‟l-Enâm” isimli manzum bir eser yazmıştır.

Es-Siʻirdî’nin yetiştiği çevrede maddi imkânların kısıtlı olması, Osmanlı merkezinden uzakta bulunması ve buna bağlı olarak da ilmi çevrelerle irtibatın istenilen düzeyde olmaması gibi sebeplerle medrese müderrislerinin eser telif etme geleneği nispeten zayıftı. Fakat üzülerek ifade edelim ki inceleyebildiğimiz kadarıyla es-Siʻirdî’nin kendisi bölge dışına çıkmadığı gibi, eserleri de aynı akıbete uğramış ve müellifin yaşadığı bölge ile sınırlı kalmıştır.

Çok yönlüydü

18. yüzyılın ikinci yarısı ile 19. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Molla Halil es-Siʻirdî sadece bir-iki alanla ilgilenmeyi yetersiz görmüş ve kendi döneminde yaygın olan ve olmayan pek çok ilimde eserler kaleme almayı başarmıştır. Başta temel Kur’an ilimleri olmak üzere Tefsir, Hadis, Kelam, Tasavvuf, Münazara, Mantık, Nahiv, Sarf, Edep ve Âdâp gibi çok fark alanlarda eser yazmıştır.

Kaynakların çoğunda es-Siʻirdî’nin 1259/1843’te Siirt’te vefat ettiği belirtilmektedir. Kabri Siirt’te olup, şehrin doğusundaki hafif yüksek bir tepe üzerinde bulunmaktadır.

Not: Bu yazı, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 20, Sayı 34, Temmuz–Aralık 2015 sayısındaki Dr. Cüneyt Gökçe imzalı ‘’Molla Halil Es-Siʻirdî, Hayatı, Eserleri ve Tekfir Problemine Bakışı’’adlı makaleden yapılan kısmi iktibastır.

Dr. Cüneyt Gökçe/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.