
Nevşehir’deki ilmi hizmetleri ile tanınan Osman Yılmaz Hocaefendi ilmiyle amil bir alim, Allah rızası dışında dünyevi bir makam ve mevki elde etme amacı olmayan örnek, hasbi bir hocaefendi idi. Hakikati söylemekten hiç çekinmez, içi dışı bir, açık sözlüydü. Zühd sahibi, müsamahalı meşreb idi. Basiret ve feraset sahibi idi. Çok Kur’an-ı Kerim okur, kendine ait günlük zikir ve evradını ihmal etmezdi. Halkın herkesimi tarafından sayılan, sevilen ve hürmet edilen bir şahsiyet idi.
1965-1988 yılları arasında Nevşehir’de vaiz/ din görevlisi olarak hizmet etmiş olan Osman Yılmaz Hocaefendi, Nevşehir’in eğitim ve ilim hayatında önemli izler bırakmıştır. Konya ve İstanbul’da Osmanlı bakiyesi alim ve mütefekkirlerden tahsil ettiği yüksek görgü, bilgi ve kültürü Nevşehir halkına aktarmış onları çok yönlü etkilemiştir. O, talebelik döneminden sonra en verimli ve dikkate değer çalışmalarını yirmi üç yıla yakın ikamet ettiği Nevşehir’de gerçekleştirmiştir.
Osman Hocaefendi Nevşehir’i ve halkını çok sevmiş, benimsemiş ve hatta 1985 yılı ramazan görevi için gittiği Van’da kendisine hediye edilen bir kitabın ilk sayfasına ismini yazarken “Osman Yılmaz Konevî sümme Nevşehrî” diyerek kendisini Nevşehir’e nispet etmiştir. Nevşehir halkı da kendisini çok sevmiş, saymış ve vefatından sonra Nevşehir’de bir caddeye ve TOKİ konutlarında yaptırılan bir camiye adını vererek ona olan vefalarını göstermişlerdir.
Doğumu ve ilk tahsili
Nevşehir halkı tarafından “Vaiz Osman” ve “Osman Hoca” diye anılan Osman Yılmaz Hocaefendi’nin kısaca hayatı şöyledir, 25 Haziran 1929’da Konya’nın Seydişehir ilçesine bağlı Nuzumla (Yaylacık) köyünde doğdu. Babası İsmail Efendi (1902-1975), annesi Ayşe Hanım’dır (1900-1952). Hocaefendi’nin sülalesi köylerinde Eyüpler olarak bilinir. Osman Hocaefendi çocukluk yıllarında köydeki diğer çocuklar gibi çobanlık yaparak ailesine yardımcı oldu.
Köyde eğitim-öğretim hayatı Kur’an-ı Kerim okuma ve Türkçe okuyup yazma öğrenimiyle başlıyordu. Kur’an-ı Kerim’i okumayı köy imamı Hacı İbramlardan Seyyid Ahmet’ten (Bademci) öğrendi. Köyde o dönem açık bir ilkokul yoktu. İlk okuma yazma öğrenimini eğitmen olarak görev yapan amcası Ali Yılmaz’da tamamladı.
Kur’an-ı Kerim eğitimini ilerletmek için yakın bir köy olan Çalmanta’da bir müddet Osman Efendi’nin (Gülbahar) derslerini takip etti. Köylerine gelip giden hocalar yoluyla hafızlığa ve ilim tahsiline karşı kendisinde bir merak oluştu. Köy hayatının meşgaleleri onu tatmin etmemeye başladı. Köyden kaçarak Konya’ya gitmeyi ve burada eğitimini ilerletmeyi düşündü. Bu amaçla köyünden Konya’ya tahsil amacıyla çıktı. (1948)
Konya merkezindeki Çaybaşı semtinde köylerden eğitim için Konya’ya gelen bir grup öğrenciyle bir evde kalmaya başladı. Kur’an-ı Kerim eğitimini ilerletmek ve hafızlık yapmak üzere Demirciler Çarşısında yer alan Bulgur Tekke Camii’deki Kur’an Kursuna devam etti. Bu cami Ahmet Fevzi Özçimi Hocaefendi (1856-1952) tarafından ihya edilmiş 1936 yılında Diyanet riyasetine bağlı hafız yetiştirme ve Kur’an kursu olarak faaliyet gösteriyordu. Hocaefendi bu kursta eğitiminin ilk önemli adımlarını atarak hafızlık yapmaya başladı.
İlk hafızlık hocası Şeyhülkurra Postalcızade Hacı Abdurrahim Efendi’dir (Ongun) (1873-1954). Ancak hafızlığını Derbentli Mustafa Efendi’de (1919-2001) ikmal etti. Bir taraftan da arkadaşlarıyla Dorlalı Nasır Koçak Hocaefendi’den alet ilimleri tahsiline devam etti. Temel alet ilimlerinde belli bir seviyeye gelince İslami ilimler alanında tahsilini devam ettirmek istedi. Tavsiyelerini almak üzere Şereflikoçhisar müftülüğü görevini yürüten akrabalarından Hasan Tahsin Bilge Hocaefendi’yi ziyarete gitti.
Hasan Efendi Beyazıt dersiamlarından ve Medresetü’l Kuzat mezunu alim bir zat idi. Osman Hocaefendi fikir almak için geldiği bu zatın rahle-i tedrisinde bir müddet bulunduktan sonra Hasan Efendi, Hocaefendiye eğer İslami ilimlerde derinleşmek istiyorsa İstanbul’a gitmesi gerektiği tavsiyesinde bulundu. Hasan Efendi İstanbul’dan tanıdığı Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı’ya (1904-1978) iletilmek üzere bir tavsiye mektubu yazarak Osman Hocaefendi’ye verdi. Aldığı bu mektupla doğruca Abdurrahman Hocaefendi’yi bulmak üzere İstanbul’a gitti.

Gönenli ile tanıştı
1946 seçimlerinden sonra ülkede din ve diyanet konusunda hissedilir bir rahatlama yaşanır. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği dönemde ise ülkede dini tahsil konusundaki kısıtlamalar olabildiğince kalkmış özellikle Anadolu’nun çeşitli şehirlerinden İslami ilimler tahsili için talebeler İstanbul’a akın etmişti. Cami ve çevrelerinde dikkat çeken bir talebe yoğunluğu yaşanıyordu.
Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen talebeler cami içlerinde, cami meşrutalarında, eski medrese odalarında yatıp kalkıyordu. Bu dönemde İstanbul’a gelen neredeyse tüm öğrencilerin yanına uğradığı ilk kişi Sultan Ahmet Camii imamı Reisülkurra Gönenli Mehmet Efendi (1903-1991) idi.
Mehmet Efendi gelen talebelerin ilim tahsili konusundaki ciddiyetini kendine has yöntemlerle imtihan ettikten sonra onlara yatacak yer ve sadece günlük ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir para veriyordu. Gelen talebelerden bazıları kaldıkları camilerde fahri görev almaya başlamışlardı. Bu talebeler bir taraftan da zamanın hocalarından ders alıyorlardı. Talebeler burada Kur’an-ı Kerim tilaveti ve kıraatı ile Arapça ve İslami ilimler tahsiline yoğunlaşıyorlardı.
Osman Hocaefendi böyle bir atmosferde Abdurrahman Şeref Hocaefendi’ye mektubu teslim eder ve ilim tahsili arzusunu dile getirir. Abdurrahman Efendi o sıralar Cihangir’deki İlyas Çelebi Camii’nde Pazar günleri vaaz vermekte, Çapa öğretmen okulunda da derslere girmektedir. Osman Hocaefendi’yi İlyas Çelebi Camii’ne fahri müezzin olarak aldırdı, cami meşrutasında da kalmasını sağladı. (1951-1953)
Osman Hocaefendi İlyas Çelebi Camii’nde kaldığı dönemde Osmanlı bakiyesi değerli hocaefendi ve mütefekkirlerle tanıştı ve dostluklar kurdu. Abdurrahman Şeref ve Mehmet Savan Hocaefendilerden edebiyat dersleri, Kıbrıslı Hoca namıyla maruf Mehmet Arif Hocaefendi’den Arapça dersleri aldı. Ermenekli Safvet Efendi’nin derslerine başlamadığı bir dönemde Nuriosmaniye Camii imamı ve Kur’an kursu hocası Hasan Akkuş Hocaefendi’den (1895-1972) tecvit ve tashih-i huruf dersleri aldı.
Büyük Doğu ve Sebilürreşat gibi dergilerde yazıları yayınlanan Cihangir’deki cami cemaatinden Ahmet Esat Sezai Sünbüllük’le (1874-?) sosyal ve siyasi sohbetler yapma imkanı buldu. Musa Topbaş Efendi (1917-1999) ile dostluk kurdu, birlikte İhyau ulumi’d-din okudu.

İlmi icazeti
Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı Hocaefendi’nin bizzat yönlendirmesiyle asıl medrese usulü İslami ilimler tahsilini son devir Osmanlı ulemasından Ermenekli Mustafa Safvet (Aysu) Efendi’de yapmaya başladı (1949-50). Ermenekli Safvet Efendi Beyazıd Dersiamlığı, Medaris-i Umumi Müfettişliği, Darü’l hikmeti’l Aliyye Azalığı yapmış, Cemiyet-i Müderrisin kurucuları arasında yer almış, Beyanü’l Hak adlı haftalık gazetede makaleleri yayınlanmış bir alimdir.
Safvet Efendi, Mustafa Sabri Efendi, Mehmet Akif ve Said Nursi gibi ülke gündemini yönlendiren, yaşanılan gündemle ilgili söyleyecek sözü olan mücadeleci bir zattır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyeliği olduğu için 1927 yılı Ağustos ayında devlet memurluğundan uzaklaştırılmış, İstiklal Mahkemeleri’nde hakkında açılmış davalar sebebiyle Bulgaristan ve Kıbrıs üzerinden Mısır’a kaçmak zorunda kalmıştır. 1 Haziran 1933 yılında 10. Yıl Affı ile hakkındaki suçlamalar düşünce Türkiye’ye dönmüştür.
Safvet Efendi’nin 1949-50 tarihlerinde Gümüşsuyu’ndaki Fatma Hatun Camii’nde ders okuttuğu bilinmektedir. Hocaefendi’nin dersleri zaman zaman Kamer Hatun Camii’de zaman zaman Elmadağındaki evinde yapılıyordu. Safvet Efendi vefat ettiği 1964 yılı itibariyle Osmanlı ulemasının hayatta olan en kıdemli alimi idi. Osman Hocaefendi ise onun kıdemli ve gözde öğrencilerinden biri idi.
Safvet Efendi’de fıkıh, fıkıh usulü, kelam, tefsir, Arap dili ve edebiyatı alanlarında muteber ve meşhur eserleri okuma ve müzakere etme imkanı bulmuştu. Safvet Efendi’nin rahle-i tedrisinde on iki yılı aşkın devam ettiği dersler sonucunda 1962 yılında ilmiye icâzetnâmesini aldı. Bu icazetnameyle Osmanlı ilmiye sınıfı sistemine göre adeta müderris derecesine yükselmiş oldu.
Osman Hocaefendi, hocası Safvet Efendi’de okurken Cihangir İlyas Çelebi Camii ve Kasımpaşa Sururi Mehmet Efendi camilerinde fahri imam ve müezzinlik yapmıştı. Mahmut Paşa Camii’nde, Fatih Çarşamba’da, Mecidiyeköy Kur’an Kursun’da ve Arap Camii’ndeki talebelere Arap Dili ve Edebiyatı ile İslami ilimler konusunda dersler vermişti.
İlmi şahsiyeti
İslami ilimlerde en fazla ilgi duyduğu ve derinleştiği alan fıkıh usulü ve kelam ilmi idi. İlmi müktesebatında; özellikle her iki usule yani usuli’d-din (Kelam) ve usul-i fıkha, mantık, aruz, belağat konularına vukufiyetinde ayrıca siyasi ve sosyal olayları değerlendirme ve bu konulardaki basiret ve feraseti konusunda ziyadesiyle Safvet Efendi’den etkilenmiştir.
Onun şahsi ve ilmi kişiliği üzerinde hocası Safvet Efendi’nin büyük etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Onda var olan ve gözlenen şahsi ve ilmi cesaret bunlardan biridir. Safvet Efendi’nin mücadeleci hayatına bakıldığında onun da korkusuz ve cesur biri olduğu anlaşılır. Bu cesaret ilmin verdiği bir cesaretti. Safvet Efendi’nin konuşma üslubu, ders anlatım yöntemi, siyaset ve sosyal hayata ilişkin bakış açısı Osman Hocaefendi’yi de etkilemiştir.
Hocalığı sırasında kendi okuduğu klasik medrese müfredatındaki eserlerle birlikte farklı pek çok eseri öğrencileriyle okumuş ve müzakere etmiştir. Uzun süren tahsil hayatına rağmen Şam, Bağdat ve Kahire gibi ilim merkezlerine giderek tahsil hayatına devam etme arzusunda olmuştur. Fetvalarında dinin kesin emir ve yasaklarına riayette hassas idi. Halkın günlük ibadetlerinde onların bilgi vesair düzeylerine göre kolay olanı yapmasını ve devamlılığı tavsiye ederdi.
İtikadi-kelami meselelerde Matüridi bakış açısına sahipti. Naslara sadakat yanında aklın prensiplerine de dikkat ederdi. Geniş bir ufka sahipti. Bid’at ve hurafelere itibar etmez halkı bunlardan uzak tutmak için mücadele ederdi. Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olması ilkesine büyük önem verirdi. Güncel kelami tartışmalara vakıf olabilmek için farklı düşünce yapılarına ait eserleri ve felsefe okumalarını ihmal etmezdi.

Kitap merakı
Osman Hocaefendi’de ileri düzeyde kitap merakı vardı. Kişisel kütüphanesi, talebeleri ve halk için dikkat çekici ve örnek alınası bir mekandı. Vefat ettiğinde metrukesi içerisinde yaklaşık 1200 cilt matbu/ taş baskı eser 337 adet yazma eser vardı. Bu eserler Arap dili ve edebiyatı ile dini ilimler alanındaki temel kaynak eserlerden oluşmaktaydı.
Kütüphanesindeki kitaplar arasında felsefi, fikri ve edebi kitapların varlığı ilim adamlığı ve ufkunun genişliğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Bu yönüyle kütüphanesi dini ağırlıklı olmakla birlikte genel anlamda sosyal bilimler içerikli bir yapı arz etmektedir. Eserlerin bir kısmı İstanbul’da okuduğu bir kısmı da Nevşehir’de yaşadığı dönemde edindiği kitaplarla oluşmuştur. Yazma eserlerin bir bölümü Hacı Kurrâ Efendi’nin metrukesinden kendisine hediye edilen kitaplardan oluşmaktadır.
Kütüphanesinde bir yayın çeşidi olarak ilmi, fikri, edebi, siyasi ve dini muhtevalı süreli yayınların çokluğu dikkat çekicidir. Bu durum Safvet Efendi’nin ilmi olduğu kadar siyasi ve sosyal duyarlığa sahip birisi olması, dindarların bilgi, kültür ve uyanışına vesile olacak yayıncılığa önem vermesi ve bu tür yayınları takip konusundaki teşviklerinin Osman Hocaefendi üzerindeki etkisinin bir sonucu olmalıdır.
Osman Hocaefendi’nin Zarurat-ı Diniyye, Dua, İslam Medeniyetinin Batıya Tesiri başlıklı yayınlanmamış risaleleri bulunmaktadır. Ayrıca hakkında benim tarafımdan hazırlanan “Nevşehir’de Bir Alim Osman Yılmaz Hocaefendi” isimli bir de kitap bulunuyor.
Nevşehir vaizliği
Konya eşrafından Ali Kemal ile Zeliha Yeşil çiftinin kızı Sıddıka Hanımla 29 Temmuz 1959 tarihinde gerçekleşen evliliğinden Selva,,Mustafa Safvet ve Ali Tarık Ziyat adlarında üç evladı oldu. Evlendiği sene, Ömer Nasuhi Bilmen’in de aralarında olduğu bir imtihan komisyonu önünde yapılan vaizlik imtihanını kazandı. Ancak resmi okul diploması olmadığı için herhangi bir göreve ataması yapılmadı. Bu durum resmi kariyerinde sürekli engel oldu. Bu engeli aşmak için ilk, orta ve lise eğitimini dışardan imtihanlara girerek tamamladı.
24 Eylül 1965 tarihinde Nevşehir merkez vaizliği görevine atandı. Vaaz ve sohbetlerinde zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı, nefret ettirici değil müjdeleyici olmayı önemserdi. Vaazlarında en ağır konuları dahi halkın seviyesine indirerek onların anlayacağı bir üslupla anlatmayı başardı. Talebelik yıllarında onun etkilendiği kişilerden biri de Abdurrahman Şeref Hocaefendi’ydi. Vaaz ve sohbet kültürü, gençlerle ilgilenmenin gerekliliği ve yöntemleri konusunda ondan faydalanmıştı. Onun fedakarane hizmet anlayışı Osman Hocaefendi’de de vardı.
Cuma ve bayram namazı öncesi verdiği vaazları şehrin gündemini belirliyen bir etkiye sahipti. Vaazlarında halkın dikkatini toplamak amacıyla edep çerçevesinde espriler yapmaktan çekinmezdi. Sıkıcı olmayan, canlı bir anlatım üslubu vardı. Nevşehir’in tarihi camisi, Cami-i Kebir’i, Kurşunlu Camii’nin kürsü ve kadılık bölümü adeta Hoca’nın resmi makamı idi. Bu camiye karşı ayrı bir sevgisi ve bağlılığı vardı. Mubarek gün ve gecelerde taleberiyle programlar yapardı.

Cami dersleri
1965’te Nevşehir’e geldiğinde Kur’an-ı Kerim eğitimi, kıraat ve hafızlık konularında nitelikli hocaefendiler vardı ama Arap dili ve edebiyatı ile fıkıh, kelam, tefsir, hadis gibi İslami ilimlerde hoca sayılacak kimse kalmamış, adeta bir inkıraz dönemi yaşanıyordu. Osman Hocaefendi Nevşehir’de Osmanlı’da uygulanan cami dersleri geleneğini yeniden canlandırdı.
Kurşunlu Camii, Bekir Efendi Camii ve Şeyh Efendi Camilerinde cami dersleri başlattı. Buralarda bir çok talebe okuttu. Talebelerinin büyük bir bölümü din görevlilerinden oluşuyordu. Daha sonraki dönmelerde İmam Hatip Lisesi’nde okuyan öğrenciler de yaz tatillerinde bu derslere iştirak etmeye başladı. Bir müddet sonra din görevlilerinin büyük bir kısmı ile İHL öğrencilerinden birçokları Hocaefendi’nin rahle-i tedrisinden geçti.
Hocaefendi’nin ilk talebeleri her ikisi de din görevlisi olan Güvercinlikli Âmâ Hâfız Ahmet Bilgiç ve Lâle Camii müezzini Abdullah Özcan idi. Bu iki değerli öğrenciyle derslerine başladı ve zamanla talebelerinin sayısı arttı. Kurrâ Hâfız Ahmet Sürücü, Hâfız Cemil Usta, Hâfız Halil Aydın, Ahmet Avlanmaz, Mehmet Sunar, Mesut Özdemir, Mustafa Aydemir, Tayyar Kütük, Burhan Çetin, Hâfız Ahmet Yalvaç, Hâfız Faris Koçak, Hâfız Mahmut Yalçın, Hâfız Derviş Efe, Hâfız Salih Güneş, Mustafa Dağaslanı, Sabit Çalışkan, Adnan Pamuk, Ali Aydemir gibi birçok talebe rahle-i tedrisinde bulundu.
Bazı hizmetleri
Nevşehir’de görev yaptığı yıllarda sade bir devlet memuru olarak hizmet etmedi, bunun ötesinde sosyal hayatın her yönüne dokunan gayretlerde bulundu. Şehrin dini, sosyal ve kültürel hayatında kalıcı izler bıraktı. Hayır amaçlı müesseselerin kurulmasında teşvik edici ve yönlendirici roller üstlendi. Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği Nevşehir Şubesi, Damat İbrahim Paşa İlim ve Kültür Vakfı, Nevşehir İmam Hatip Yaptırma ve Yaşatma Derneği, Nevşehir İli Hayra Hizmetler, Kültür ve Dayanışma Vakfı gibi vakıf ve derneklerde kurucu üye veya gönüllü olarak hizmetler verdi.
Türkiye’de din eğitimi ve öğretiminin iki resmi kurumu vardır. Biri Diyanet İşleri Başkanlığı diğeri ise İmam Hatip Liseleridir. Hocaefendi her iki kurumun fiziki yapısı ile eğitim öğretim süreçlerinde yapılan faaliyetlere, sahip olduğu ilmi ağırlığı ve toparlayıcı özelliğiyle öncülük etti. Nevşehir İmam Hatip Lisesi’nin ana binası, yurt binası, iaşe ve ibate işlerinde fedakarane çalışmalarda bulundu. Yaz aylarında Kurşunlu Camii içi ve revakları altında İmam Hatip Lisesi öğrencileriyle her yaz düzenli cami dersleri yaptı. Ortaokul ve lise çağındaki öğrenciler bu ders halkalarında Arapça, dini ilimler ve Kur’an-ı Kerim talim dersleri aldılar.
Bu dersler sadece bilgi edinme amaçlı değil belki ondan daha fazla gençlerin sosyalleşmesi ve dini kültürüne büyük katkılar sağladı. Yaz cami derslerine katılan öğrencilerle tiyatro, piknikler, kamplar ve spor faaliyetleri gibi sosyal etkinlikler yapıldı. Hocaefendi ilerlemiş yaşına rağmen kendisi de spor kıyafetleri giyerek bu etkinliklerde hep talebelerini teşvik edici oldu. İmam Hatip Lisesi öğrencilerine dönük çalışmalarda okul idaresi ve öğretmenleriyle çok uyumlu çalışmalar yaptı.
Nevşehir’de öteden beri var olan Kur’an Kurslarının fiziki yapısı ve eğitim düzeyinin yükseltilmesi için çalışmalar yaptı. Din görevlilerinin mesleki yeterliliklerini üst seviyeye çıkarmak için cami derslerini bir hizmetiçi eğitim programı haline getirdi. Din görevlisi ve İmam Hatip Lisesinde okuyan talebelerini camilerde vaaz vermek için teşvik etti, onlara imkanlar sundu. Din görevlilerine bir eğitimci sıfatıyla mesleğin inceliklerini güzel bir üslupla anlattı.
Vefatı
1 Mart 1988 tarihine kadar yaklaşık yirmi üç sene Nevşehir’de merkez vaizi olarak çalıştıktan sonra kendi isteğiyle İstanbul merkez vaizliği görevine tayin edildi. 25 Haziran 1994 tarihinde re’sen emekli oldu. 18 Temmuz 1995 yılında İstanbul’da vefat etti. Cenazesi Üsküdar Valide-i Cedit Camii’nde kılınarak Üsküdar Bülbülderesi mezarlığına defnedildi. Allah Teâlâ rahmet eylesin.
Dr. Ali Tarık Ziyat Yılmaz/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.