1965 yılı Maraş İmam-Hatip orta okulu ikiden üçe geçmiştim. O yaz Haziranın sonuydu. Doğru Cizre’ye Şeyh Seyda’yı ziyarete gittim. Akşam oldu dergahta yattım. Sabah oldu kimse beni tanımıyor, ben de kimseyi tanımıyorum. Ziyaretçiler gelsin dendi. Ev tarafına gittik. Girişte çay getirildi belki yedi sekiz bardak çay içtim. Ömrümde öyle lezzetli çay içmemiştim.
İçeriden misafirler gelsin dendi. Ben girmedim. Çünkü şöyle bir bilgim vardı. Şeyh Seyda kendisi ismen söylermiş; “Gidin şu isimdeki ziyaretçi gelsin” Ben de; “Beni ismen çağırmazsa girmem“ diye düşündüm. Muhammed Nurullah Efendi, “İbrahim-i Adıyamânî sen misin?” dedi. Ben de; “Evet benim” dedim. “Seni de çağıyor” dedi.
Ben de içeri girdim. İçeri girince Şeyh Seyda beni eliyle işaret ederek en üste diz üstü oturan İzmit kağıt fabrikasının müdürü imiş, onun alt kısmına oturttu. Tarikata intisap için orada bulunanlara tarif etti. İntisap esnasında kimsenin elinden tutmadı. İntisap işi bitince ben kalbimden sordum: “Siz üç tarikatta da intisap veriyormuşsunuz, bu nasıl oluyor?” dedim. Şeyh Seyda kafasını kaldırdı ve bana baktı şöyle cevap verdi:
“Evet biz kök olarak Nakşîyiz fakat hem Nakşî hem Kadirî hem Rüfâîliği vermekle vazifeliyiz.” Sonra kendisi vefat edinceye kadar her sene ziyaretine gitmeye çalıştım.
Vefatından bir gün önce de kendisini ziyarete gitmiş ve ziyaret etmiştim. İki otobüsle ziyarete gitmiştik. Herkes acele ediyordu dönmek için. Nihayet varışımızdan üç gün sonra ziyaret edip döndük. Ziyaret edip döneceğimiz günün sabahı beni Muhammed Nurullah Efendi çağırdı, durum nedir dedi. Ben de acele ediyorlar dönmek için dedim. Muhammed Nurullah Efendi; “Ne olacağını bilmiyorlar ki!” dedi.
O sabah Besni’li Uncu Hacı Mustafa bana dedi ki; “Rüyamda Şeyh Seyda’yı gördüm dedi ki “Ben vefat ile ayrılıyorum deyince ağlamaya başladım Üzülme yerime Muhammed Nurullah’ı koydum, zahir batın imtihan ettim imtihanı kazandı. Uyandım.”
Mehmet Emin Er Hocaefendi de bana Şeyh Seyda’ya intisabını şöyle anlatmıştı:
Suriye’de ben Hanefi medresesinde okudum, Halil Gönenç Hoca da Şafii medresesinde okudu. İlim icazesini alınca kendime şeyh aramaya başladım. Rüyamda Hazreti Musa aleyhis selam’ı gördüm bana; “Şeyh Seyda’ya git intisap et” dedi, ben de doğru Cizre’ye Şeyh Seyda’ya gittim intisap ettim. Memlekete döndüm ve bir mektup yazdım Şeyh Seyda’ya: “Yine şeyh arıyorum, eğer senden daha büyük zatı bulursam ona intisap edeceğim.” Şeyh Seyda mektubuma şöyle cevap yazdı: “Ben üzerine su dökülmüş bir toprağım. Benimle teyemmüm bile olmaz, bulabilirsen bana da bildir ben de geleyim intisap edeyim.”
İbrahim Cücük/ İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: Gönül aynası temiz olan Allah Teala’nın bazı seçkin kulları, yine Allah Teala’nın izni ile gönülden geçenleri tahmin eder ve bu konuda isabet kaydederler. Bunun içindir ki tasavvuf ehli; “Velileri ziyarete giderken günlünüze sahip çıkın” demişlerdir. Kalp gözü ile gören kimseleri bazı kimselerin anlayamaması çok normaldir. Fakat anlayamadığımız şeyleri inkar etmek normal değildir. Edepli bir insan velilerin tecrübeleri ile kendisini kıyaslamaması gerekir. Bu konuda Mesnevi’deki “Kel Papağan” kıssasını okumanızı tavsiye ederiz. Fakat burada velilerin her şeyi bildiğini ya da kalpten geçenlerin tamamını bildiğini iddia etmek aşırı bir yaklaşım olur. Allah muhafaza tehlikelidir de… Her şeyi duyan, bilen ve gören yalnızca Allah Teala’dır. Onun sevgisini kazanmış ve bu sevgiye leke bulaştırmamış kişilerin ise baş gözünden başka gözü daha açılacaktır ki buna da kalp gözü denilmektedir.
Hatıra Arşivi ↗
Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.
İyi Haberler ↗
İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayın.