Şehid olmak için yaşarız…

İnsanın üretmiş olduğu değerlerin/ salih amellerin Allah celle celaluh katında geçerli olmasının şartı; tüm eylemlerinin bütüncül, yüzdesiz ve gerçek anlamda bir imandan referans almasına bağlıdır. İman alt yapısının önemine binaen Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerinin yaklaşık dörtte üçü bu konuyla alakalıdır. Kur’an-ı Kerim, Allah katından gönderilen tüm konularda kesintisizliği,1 bütünlüğü,2 alan ayrımı yapmamayı,3 Allah’ın emirlerini parçalamamayı4 ve hiçbir varlığı Allah konumuna çıkarmamayı5 emreder.

Eğer bu konularda kişisel bir hata yapılır ve özgür bir seçimle din parçalanırsa, böyle bir davranışı yapan kişiyi Kur’an-ı Kerim’in ifadesine göre Müslüman saymak mümkün değildir. Kısacası, İslam’ın bu konudaki tezi şudur: İnsan davranışlarının kalbi yönü ve ibadetler dahil en geniş anlamdaki pratikleri, dayanağını Allah’tan almalıdır. Davranışların kalbî yönü dediğimiz iman; her türlü hastalıktan salim olmalı ki insanın eylem alanı ve ibadetleri Allah Teala katında geçerli olabilsin.

Kalbin kararı

İnsanın iman alanının çok önemli olduğunu ve bu sebeple de Kur’an ayetlerinin dörtte üçünü tevhidî konuların teşkil ettiğini yukarıda belirttik. Eğer iman konusunu da bir eylem biçimi olarak ela alırsak, Kur’an-ı Kerim’in ve Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in üzerinde durduğu ağırlıklı konuyu tespit etmiş oluruz. Şayet iman konusunu kalbin bir karar vermesi, onaylaması olarak değerlendirirsek; Kur’an-ı Kerim’in salih amel olarak işlediği alanları; vurguların ve emir tekrarının çokluğuna göre; “daha önemlidir” şeklinde bir sıralamaya koymak mümkündür. Emir tekrarının ve vurguların çokluğu emredilen şeyin önemini ve önceliğini gösterir.

Cihad; imanı da kalbin ameli sayarsak imandan sonra, iman alanını ayrı olarak ele alırsak, “salih amel” olarak Kur’an-ı Kerim’in en çok vurguda bulunduğu ibadettir. Cihad ibadeti yaklaşık altı yüze yakın ayette işlenmiştir. Cihad gibi bir ibadeti, oryantalist dediğimiz Yahudi ve Hıristiyan araştırmacıların sübjektif değerlendirmelerinden ve konunun cahili olan fakat, dine karşı sövgü üslubunu kullanan kişilerin yargılarından uzak olarak anlamak ve ele almak zorundayız. Çünkü yukarıda ifade edilen gruplar cihadı; boşu boşuna bir kan dökme, haksız yere yapılan saldırılar ve dini zorla egemen kılma vasıtası olarak algılanıp, Kur’an’da çokça durulan bir ibadeti basite indirgediler. İslam kaynakları açısından konuyu izah edecek olursak, meselenin önemini daha iyi anlarız.

Bu kısa açıklamadan sonra cihadla ilgili vardığımız sonuç; onun, Allah celle celaluh’un kullarına emrettiği muhkem farzlardan birisi olmasıdır. Bunun kanıtı; cihad eden Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve selem’in Kur’an-ı Kerim’deki kıssaları, Peygamber Efendimiz’in pratiği ve konuyla ilgili birçok ayet-i kerimenin varlığıdır. Kapsam itibarıyla “mukatele”den daha geniş olan cihad, mü’minlere Mekke’de farz kılınmıştır.6

Cihad kavramı

Kelime olarak cihad kavramı, “cuhd”den -güç ve takat anlamında tüm gayreti harcamak- veya “cehd”den -yapılan işte, çalışmada aşırılık ve ilerilik anlamına gelir.7 Terim olarak ise cihadın manası şudur: Hakikati inkar edenlerle savaşmak ve onlara karşı savunma yapmak için can, mal ve dil ile bütün gücü, takati ortaya koymaktır.8 Bu tarif, anlamını Peygamber Efendimiz’in şu hadislerinden almaktadır: “Müşriklere -Allah’ın yaratma ve emretmede eşsizliğini kabul etmeyenlere- karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.”9 Ayrıca, Allah’ın dinini izzetli kılmak ve insanlardan gelecek olan her türlü bozguncu eylemi reddetmek için hak olan İslam dinine davet ve yerine göre fiili müdahaleye cihad denir.10

Cihad ibadeti, Allah’ın dininin prensiplerini yayma ve onu müdafaa etmekle bağlantılıdır. Bu ibadet; kelime ve davetle, güzel örnekleme ve önderlikle, aklın ve dinin beğenmediği şeyleri reddetmeyi açıklamakla ve yerine göre de savaşmakla olur.11 İslam fıkıh bilginlerinin yeni olaylara çözüm bulma, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’i hayata katma eylemi olan “ictihad” kavramının etimolojik yapısı da cihadla aynıdır. Dolayısıyla, İslam alimlerinin iyi niyetli ve müstakim çizgideki en geniş boyutlu gayretleri de cihaddır.

Tarihte Müslümanlar, “ictihad” faaliyetini cihad olarak kabul ettikleri için mükemmel bir birikim ortaya koymuşlar ve dünyayı müspet anlamda değiştirmişlerdir. Cihad, Resulullah’ın talim ettiği, sahabenin de uyguladığı üzere Müslümanların bütün benliği ile giriştiği, huşu, teslimiyet ve iffetle uyguladığı en büyük ibadettir.12 Farziyeti; Müslümanlık, akıllı olmak, buluğ, özgürlük, cihada engel olan hallerden uzaklık ve yerine göre maddi kaynak teminidir.13 Oryantalistlerin/ müsteşriklerin ve onların güdümündeki kötü kişilerin iddia ettiği gibi cihad, dünyayı kana bulamak değildir.

Güzeli emreder

Tüm prensiplerinde güzeli emreden İslam’ın cihad farzı da güzelliklerle dolu ve “Mutlak Güzel”in hakimiyeti içindir. Bu bağlamda, gayesini şu şekilde tespit etmek mümkündür: Din özgürlüğünü gerçekleştirmek ve bu özgürlüklerle kişi arasına giren engelleri ortadan kaldırmaktır. İnsanın insana tapınmasına son verip her türlü ibadet ve itaatin yalnızca Allah celle celaluh’a yapılmasını temin etmek cihadın amacıdır.14 Bu amacın gerçekleşmesi için, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sahabeden söz aldığını şu rivayetten öğreniyoruz: “Cabir bin Abdullah radıyella anh derki; Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e, namazı dosdoğru kılacağıma, zekatı vereceğime ve her Müslümanlara güzel öğütte bulunacağıma dair söz verdim/ beyat ettim.”15

Zulme karşı çok yönlü; tevhidi, ahlaklı, fıkıhlı, adaletli, kuşatıcı, projeli, çözümlü, ilkeli ve dirençli bir tavır olan cihad ibadetini terk edenlere peygamberimiz şu ilginç hatırlatmayı yapmıştır: “Kim cihad etmez ve içinden de geçirmezse o kişi münafıklıktan bir şube/ hal üzerine ölür.”16 Cihad ibadetinin sevabı ile diğer ibadetlerin sevapları arasında bir karşılaştırma yapan İbni Teymiye (V: 728/1329) der ki: “Cihad konusunda verilecek olan sevabın benzeri ve fazileti diğer amellerde yoktur. Çünkü cihadın faydası umumidir. Ayrıca, o bütün ibadetlerin zahirî ve batınî tüm çeşitlerini içine alır. Cihad da; Allah’a muhabbet, O’na ihlas, O’na tevekkül, nefsi teslim, malı O’na vermek, sabır, zühd, Allah’ı zikir ve diğer amelleri de içine alacak uygulamaların hepsi vardır.”17

Cihadın faydası nasıl umumi ise onu terk etmenin doğuracağı zararlar da umumidir. Bu önermenin ispatı mahiyetinde Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir toplumun içerisinde Allah’a karşı suçlar hiç durmadan işleniyorsa ve bu suçlara engel olacak güçte olmalarına rağmen insanlar da bu çirkinlikleri değiştirmiyorlarsa Allah celle celaluh, ayırım yapmadan o toplumun hepsini cezalandırır.”18 Umumi bir cezayı hak etmemek için cihadın çeşitlerini tanıyıp, sonra da gereklerini yerine getirmek suretiyle müslüman insan, bu ibadeti hayatına katmalıdır. Şu sayacaklarımız cihadın türleridir:

Cihadın türleri

  1. Nefisle Mücahede: Din mahiyetini öğrenme, onları hayata geçirme ve sonra da başkasına öğretmedir.
  2. Şeytanla Mücahede: Şehvetlerin süslediği ve şeytanın şüphe, vesvese cinsinden ilham ettiği şeyleri reddetmektir.
  3. Kafirlerle Cihad: Dille, elle, malla ve kalple kafirlere karşı verilen mücadeledir.
  4. Fasıklarla / Allah’a itaatten çıkanlarla cihad: Elle, dille ve kalple olur.

Konunun önemini farklı ve doğru olarak algılayan, tabiinin büyük alimlerinden Said bin Müseyyeb; “Cihad, Müslümanların üzerine ebedi olarak farz-ı ayındır” demiştir.19 Cihad gibi bir ibadeti farklı kılan sebeplerden birisi de, sonunda “şehidlik” gibi bir mertebenin olabilmesidir. Aslında cihadla şahadet birbirinden ayrılmaz. Hakiki şehadet, cihadın bir meyvesidir. Şehadet konusunu cihadın bir devamı olarak ele almak zorundayız. Belki, baştan beri yaptığımız tüm açıklamalar, imana bağlı Salih bir amel olan, cihadın önemini uygulayıp, iman alt yapısıyla; bir başka Salih amel olan cihadın da devamı olarak bilinen şehadet arasındaki ilgiyi kurabilmek içindir. Bu bağlamdan konuyu ele alırsak şehadet; görünürde olan, görülen, şahid olunan şeyi ifade eder. En yüce şehadet mertebesi Allah celle celaluh yolunda öldürülmektir. Ayrıca şehitlik ikiye ayrılır

1. Yüce olanı; Allah’ın büyüklüğünü, kudretini tüm yaratılanlarda görebilmektir. Allah’ın ayetlerini müşahede edip eserle müessir arasında ilgi kurmak ve her an Allah Teala’nın azametini tefekkür edip hayatı sadece O’nun emirleriyle anlamlandırmaktır. İnsan bu dereceye imanda kemal ve yakin ile ulaşabilir.

2. Sebepsiz, garazsız olarak Allah’a sevgi beslemektir.20 Bu sevgi bedelsiz ve soyut bir sevgi değildir. Hayatta göstergeleri olan, bedelli ve ölçülebilir bir sevgidir.

Böyle bir sevginin samimi göstergesi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uymaktır. Bu ifademizin delili şu ayettir: “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir.” Bu ayet Müslümanlara bedelsiz ve teklifsiz bir sevginin olamayacağını öğretmektedir. Tüm eylemlerini ve mücadelesini Allah için sürdüren bir insan; son anında, hakiki imanla göçtüğüne tanıklık/ şehadet ettiğinden, cennetteki yerini ve nimetleri bizzat gördüğünden belki de zamandan ve mekandan münezzeh olarak Allah Teala’nın temaşa ettiğinden dolayı kendisine “şehid” denilmiştir.

Şehadetin ödülü

Tüm bu saydıklarımız bizlere Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in dilinden şöyle ifade edilmiştir: “Şehidin Allah katında altı tane mükafatı vardır: Toprağa düşün ilk kanının yüzü suyu hürmetine (borç hariç)21 tüm günahları bağışlanır, cennetteki elde edeceği makamı görür, kabir azabından kurtulur, kıyamet gününün korkusundan emin olur, iman elbisesi giydirilir, hurilerle evlendirilir ve akrabalarından yetmiş kişiye yardımda bulunma hakkı verilir.22 Ayrıca Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, şehide Allah yolunda canı feda etmenin acısının “ancak karıncanın ısırması kadar” acı vereceğini bildirmiştir.23

Onların ruhlarını teslim etmelerinin diğer insanlar gibi acılı olmayacağını haber vermek için Kur’an-ı Kerim onlara “ölü” demeyi bile şu ayette yasaklamıştır: “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz. Hayır onlar yaşıyor ama siz farkında değilsiniz.”24 Şehide “ölü” gibi soğuk bir ifade kullanılırsa şehadete hazırlanan başka Müslümanlar üzerinde de olumsuz bir etki bırakır. Nitekim, şehidlerin gerçekten diri olduklarını ve cennetteki durumlarını şu ayet daha net ortaya koymaktadır: “Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın. Hayır, onlar diridir. Rızıkları, rableri katındadır. Allah’ın lütfuyla kendilerine bağışladığı (şehitlikten) övünç duyarlar. Ve arkada kalıp henüz kendilerine katılmamış olan (kardeşlerine), bir korku ve üzüntü duymayacakları müjdesinde bulunmaktan zevk alırlar.”25

Uhud savaşından kırk altı yıl sonra, sel suları mezarları oyduğu için bazı sahabilerin yerleri değiştirilmişti de, şehitler sanki ruhlarını yeni teslim etmiş gibi taptaze duruyorlardı.26 Şehidin öbür dünyadaki makamının yüceliğinden dolayı Peygamberimiz; “Allah yolunda defalarca öldürülüp sonra diriltilip sonra tekrar canını feda etmeyi istemiştir.27

Her Müslüman farkında olarak ya da olmadan kıldığı her namazın rekatlarında ve okuduğu Fatihalarda şehadeti istemektedir. Fatihada isteğimizi şöyle arz ediyoruz: “(Ey Rabbimiz!) Bizi doğru yola ilet, nimet bahşettiklerinin yoluna; gazab’a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.”28 Onlar gibi olmamızı istediğimiz nimet bahşedilenlerin yolu/ gidişatı ayette sayılan şu zümrelerin yoludur: “Allah’a ve peygambere itaat edenler, Allah’ın nimetlerini bağışladığı peygamberlerle, sıdıklarla, şehitlerle ve salih kişilerle beraber olacaklardır. İşte böyleleriyle olan birliktelik ne güzel beraberliktir.”29

Şehadet duamız

Kişi, Fatihada da dolaylı olarak atıfta bulunulan “şehadeti” gönüllü olarak isterse, yatağında bile ölecek olsa Allah Teala onu konumuna yükseltir.”30 buyuran peygamberimiz, ümmetini şehadet konusunda istekli olmaya davet etmiştir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, sadece Allah yolunda öldürülenleri şehid olarak saymamıştır. Hükmen de olsa bazı hastalık ve musibetlerden ölenleri şehid olarak ifade ettiği gibi; malı/ emeği, namusu, dini ve canını emniyete alma uğrunda öldürülecek olanların da şehid olduğunun müjdesini vermiştir.31 Dinimiz Hazreti Adem aleyhis Selam’dan Peygamberimize, Peygamber Efendimizden bize kadar, Allah’tan alındığı orjinalliği içerisinde gelmişse bunda şehitlerin emeğini, dinlerindeki samimiyetlerini unutmamak gerekir.

Şehitlik İslam’ın zirvesi olan cihadın bir zirvesi iken yeni nesil esefle belirtelim ki bu ibadeti unutmak üzeredir. Unutmasında, batıda İslam aleyhinde yapılan yayınların ve yürütülen kara propagandanın elbette etkisi vardır. Bu etki nedeniyle şehadetin kaynağı olan cihad ibadetinden kürsülerde, minberlerde bahsedilmiyor. Konuşanlar da ancak nefsi müdafaadan ve cephede düşmana karşı saldırıdan konuşabiliyorlar. Ayrıca anlattıklarında cihadın hiçbir heyecanını ve cazibesini bulmak da mümkün değildir. Okulların ve ders kitaplarının durumu da camilerden farklı değildir. İlkokuldan lise son sınıfa kadar yapılan program ve sonucu olan ders kitaplarında da cihaddan en meyvesi olan şehadetten hiçbir eser yoktur.

Kasıtlı olarak literatürden ve zihinlerden silinmiştir. Sonuçta… Bedir savaşına çıkarken Kureyş’in hakikat inkarcıları şöyle dua ediyorlardı: “Ey Allah’ımız, şu iki guruptan hangisi senin yanında daha değerli ve hayırlıysa ona yardım et.”32 Bu duanın sahiplerinin Kur’an-ı Kerim’de hakikat inkarcıları olarak tanıtılmasının sebebi, inançlarının kesintili, sentezci, yüzdeli, parçalı ve kapsamsız olmasından dolayıdır. Sadece Allah’ı varlık alanında kabul etmek kişinin Müslüman olmasına yetmez. Önemli olan, hayatın tüm alanlarında Allah’ı “Mutlak Bir” olarak kabul etmektir. Eğer kişideki Allah inancı böyle bir duruma gelmiş ve hayatı anlamlandırmada Allah Teala referans alınmışsa tüm eylemler Yüce Yaratıcı’nın katında bir değer ifade eder. Tevhidî alt yapı hastalıklı ise, cihad ve şehitlik dahil hiçbir salih amelin Allah katında bir ederi yoktur.33

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Bkz. Nisa 4/150-152.
2 Bkz. Bakara 2/208
3 Bkz. A’raf 7/54
4 Bkz. Bakara 2/85; Hicr 15/90-92
5 Bkz. Tevbe 9/31
6 Bkz. Müddessir 74/2-5; Şuara 26/3,39,41,214; Ankebut 29/69; Furkan 25/52.
7 Zuhayli, Vehbe, el-Fıkhi’l-İslamî, Dımeşk, 1984, c. VIII, s. 177.
8 Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c. II, s. 690-1.
9 Nesâî, Sünen, Cihad, c. VI, s. 7, Hd. N: 1.
10 el-Ganîmî, Lübab, c. III, s. 241
11 el-Behiy, Muhammed, el-Mefahim, s. 211-213
12 Havva, Said, el-Esas fi’s-Sünne, c. II, s. 384.
13 Zuhaylî, a.g.e., c. VIII, s. 181
14 Kahtanî, Muhammed Salim, el-Vera ve’l-Bera’, s. 191
15 Dârimi, Sünen, Buyû’, c. I, s. 644, Had. N: 9
16 Ebu Davud, Cihad, c. III, s. 22; Nesaî, Cihad, c. VI, s. 8 No: 2
17 Kahtanî, a.g.e., s. 292.
18 İbni Mace, Fiten, c. II, s. 1329, Had. N: 4009
19 Kurtubî, el-Camî li ahkâmi’l-Kur’an, c. III, s. 38
20 Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri sözlüğü, s. 667
21 İbni Hanbel, Ahmed, Müsned, c. II, s. 220
22 İbn Mace, Cihad, c. II, s. 936, Hd. N: 2800.
23 Dârimî, Cihad, c. I, s. 601, HD. N: 14.
24 Bakara 2/154
25 Âl-i İmran 3/169-170
26 Havva, a.g.e. c. II, s. 281
27 Malik, Muvatta, c. II, s. 460, Çağrı yay., İst. 1981.
28 Fatiha 1/6-7
29 Nisa 4/69
30 İbni Mace, Cihad, c. II, s. 935, Hd. N: 2797; Dârimî, Cihad, c. II, s. 270.
31 Nesaî, Tahrimu’d-Dem, c. VII, s. 116; Ebu Davud, Sünen, c. V, s. 129
32 Sabunî, Muhammed Ali, el-Kıbes min Nuri’l-Kerim, c. III, s. 130
33 Bkz. Tevbe 9/17-19; Âl-i İmran 3/21-22; İbrahim 14/18 vb.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.