Allah Teâla’ya karşı edeplerimiz

Bizi yoktan var eden ve sayısız nimetler ihsan eden Mevlâmızdır. Yüce Rabbimize karşı en büyük edep evvela her türlü şirkten kalbimizi arındırmaktır. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde şirk konusunun üzerine ehemmiyetle durulmuştur.

Sözlükte şirk, “ortak olmak” ve “ortaklık”; “ortak koşmak” anlamındaki işrâk kelimesinden türer ve bu anlamlara gelirken, isim konumunda bulunan şirk ise küfür demektir. Şirk koşana müşrik, şirk koşulana şerîk denir. (Lisânü’l-’Arab, “şrk” mad.; Kāmus Tercümesi, “şrk” mad.) Terim olarak şirk, “Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde veya ona ibadet edilmesinde ortağı, dengi yahut benzerinin bulunduğuna inanma” demektir. (TDV İslâm Ansiklopedisi)

Şirke dikkat

Her hangi bir yaratılmışı Allah’tan üstün tutmak, daha çok sevmek ve itaat etmek kişiyi şirke götüren amellerdendir. Yani aslında Yüce Rabbimizin önüne geçirilen her şey şirke giden yolda bir aracı gibidir. Bu bazen insan olur bazen de mal, makam, nefis vs. olabilir.

Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı!” (Bakara, 165)

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, Hazreti Muâz radiyellahu anh’a; “Ey Muâz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?” diye sorar. Hazreti Muâz; “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” der. Resulullah; “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve O’na ibadet etmeleridir” şeklinde cevap verir. Efendimiz’in; “Peki, ey Muâz! Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?” diye sorması üzerine Hazreti Muâz yine; “Allah ve Resulü daha iyi bilir” der. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem; “Allah’ın onlara azap etmemesi, onları cennetine koymasıdır” buyurur. (Müslim, İman, 48, 49)

İhlas ve haya

İman ettiğimiz kadar nasıl iman ettiğimiz de önemlidir. Hıristiyanlar da “İman ettik” dediler ama haşa ki “İsa aleyhis selam Allah’ın oğludur’ diye bir iddiada bulundular. Aynı şekilde Yahudiler de; ‘Üzeyr Allah’ın oğludur’ dediler haşa. Mekkeli müşrikler de Allah vardır dediler ama Allah azze ve celle’nin hayatlarına müdahale etmesini istemediler. Evet, Allah bizden şirk bulaşmamış bir iman istiyor. Müslüman’ım demek yeterli değil, imanın Allah’ın istediği gibi olması gerekir. (Nisa, 136; Hucurat, 14; Bakara, 137)

Bedenin en önemli edebi organları her türlü günahlardan korumaktır. Gözü harama bakmaktan, mideyi haram lokma yemekten, elleri haram tutmaktan, ayakları harama gitmekten, aklı tefekkürle çalıştırıp yanlış düşüncelerden ve dili gıybet gibi haramlardan korumaktır. En çok Allah azze ve celle’yi sevmek, samimi içten dua etmek, ibadetleri yerine getirmek, bizlere gönderdiği mesajı Kur’an’ı Kerim’i okumak, zikretmek, itaat etmek, ihlâslı olmak, haramlardan sakınmak ve her hangi bir günah işlendiğinde hemen tövbe etmek de Allah’a karşı edeplerdendir.

Allah azze ve celle’den hayâ etmenin en önemli alameti de yine günahlardan sakınmaktır. Abdullah İbn Mes’ud radıyellahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem; “Allah’tan hakkıyla haya edin” buyurdu. Biz de: “Ey Allah’ın Resulü! Hamdolsun biz hakkıyla hayâ etmeye çalışıyoruz” dedik. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hayâ sadece sizin anladığınız manada değildir. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek demek baş ve başta bulunan organlarla, karın ve karnın içerisine aldığı organları her türlü günah ve haramlardan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi daima hatırlamak, ahireti isteyip dünyanın süsünü bırakmaktır. Kim bu şekilde davranırsa Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur. (Tirmizi, Kıyame, 24)

Bizler de her daim bu edepleri gözetmeli ve nefsimizi muhasebe etmeliyiz? “Ben en çok Allah’ı seviyorum iddiamda ne kadar doğruyum?” amellerimle ve yaşantımla bunu gösterebiliyor muyum? Bu soruları kendimize yöneltmeliyiz. Yüce Rabbimizin verdiği nimetlere şükretmek ve O’nun yolunda kullanmak. Dağları, ormanları, hayvanları vs. yaratılanları tefekkürle temaşa etmek… Ve O’na kulluğumuzun gereğini yapmak…

Kulluğun gereği

Peki kulluğumuzun gereği nedir? Evvela İlmihalden yapacağımız ibadetin kurallarını öğrenmeliyiz. Mesela namaz üzerine farz olan kimse evvela namazın hükümlerini öğrenmeli. Diğer bütün ibadetlerde de birinci yapılması gereken o ilmi öğrenmektir.

İbadette niyettin sahih olması yani ibadetleri sadece Allah için yapmak esastır. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “De ki: ‘Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf, 110)

İbadetlerde huşuyu yakalamak ve ihsan kıvamını bulmak da önemlidir. Mesela namazı hızlı hızlı geçiştirerek değil, yavaş yavaş kılmak gibi bir hassasiyetimiz olmalıdır. Bütün ibadetleri Allah azze ve celle’yi görüyormuş gibi yerine getirebilirsek ne mutlu bize…

Ömrümüz boyunca yaptığımız ameller Allah azze ve celle’nin verdiği bir göz nimetinin bile karşılığı olamaz. Yani cennet Yüce Allah’ın ibadet eden kullarına bir rahmeti, lütfu ve ikramıdır Dolayısıyla ibadetler kibrin değil mütevaziliğin artmasına vesile olmalıdır. İbadet ettiği için kibirlenen ve kendisini garanti cennette gören bir kimse kulluğun hikmetini anlamamış demektir.

Haramdan korunmak

Her konuda olduğu gibi ibadetlerde de aşırıya kaçıp kendini ve aileyi ihmal etmek doğru değildir. Sahabeden üç kişi Resûl-i Ekrem sallellahu aleyhi ve sellem’in eşlerine gelerek onun ibadet hayatı hakkında sorular sordular. Peygamber Efendimiz’in ibadet hayatı kendilerine anlatılınca, içlerinden biri, “Bundan böyle geceleri daima namaz kılacağım” dedi. Diğeri, her daim oruç tutacağını, üçüncüsü de hiç evlenmeyeceğini söyledi.

Onlar böyle konuşurken Peygamberimiz çıkageldi ve şöyle diyerek aşırılıktan kaçınmaları hususunda onları uyardı: “Allah’a yemin ederim ki, ben aranızda Allah’tan en çok korkan ve O’na en bağlı olanım. Bazen nafile oruç tutarım bazen tutmam. Hem namazımı kılar hem uykumu uyurum; hem de evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.” (Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5) Yine Efendimiz aleyhis selatü ve selam bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Rabbinin sende hakkı var. Nefsinin sende hakkı var. Ehlinin (eşinin) sende hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver.” (Buhârî, “Edep, 86, Savm, 51-55; Teheccüd, 15)

İbadeti edeple yapmak

Doğruları konuştuğumuz kadar nasıl bir üslupla konuştuğumuz da önemli. Mesela firavuna giden Musa aleyhis selam’a; “Yumuşak söz söyle” buyuruyor Rabbimiz. Anlat da nasıl anlatırsan anlat demiyor! (Bkz. Taha, 44) Zekât verdiğimiz kadar nasıl verdiğimiz de önemli. Mesela Allah “Başa kakmadan/gönül incitmeden” vermemizi emrediyor. (Bkz. Bakara; 262,264)

Orucu tutun da nasıl tutarsanız tutun buyurmuyor! Bakara Suresi’nin 183. ayetinden anlaşıldığı gibi oruç bizi takvaya sevk etmeli günahlardan sakınmamıza vesile olmalıdır. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor: “Oruçlu bir kimse yalanı veya yalanla ameli terk etmezse (bilsin ki) onun yiyip içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Buhari, Savm 8; Ebu Davud, Savm 25)

Tesettürlü ol da nasıl olursan ol demiyor Allah azze ve celle. Başörtü tesettürün bir parçası, sadece başörtülü olmak tesettürlü olmak anlamına gelmez! Teni belli edecek kadar şeffaf, vücut hatlarını belli edecek şekilde dar olmaması, el ve yüz hariç bütün vücudu örtmesi gerekir tesettürün gerçekleşmesi için. (Nur 31, Ahzab 59; Hadisler; Ebu Davud, Libas 31; Müslim, Libas, 125)

Namaz kıldığımız kadar nasıl kıldığımız da önemli. “Namazı dosdoğru kılın” buyuruyor Rabbimiz. Namazı kılın değil de “Namazı dosdoğru kılın” buyruluyor. Namaz kılarken şartlarına riayet ederek namazımızı yavaş yavaş mı kılıyoruz? Ve en önemlisi namaz hayatımıza yansıyor mu? (Bkz. Ankebut, 45)

Unutmayalım ki Allah azze ve celle bir ibadeti kullarına emrederken onun nasıl yapılması gerektiğini bazen ayetle bazen de Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetiyle bize bildirmiştir. Velhasıl bir şeyler yapıyoruz ama onu Allah azze ve celle’nin razı olacağı şekilde mi yapıyoruz? Bu bizim için çok önemli. İman ve ibadetlerin kabul olabilmesi için Allah’ın istediği şekilde yapılması gerekir. Dini gönderen Allah Teâla, dinin nasıl yaşanacağını da beyan etmiştir. Bizim kendi düşüncemize göre hareket etme yetkimiz yoktur!

Geliniz bu anlamda imanımız şirkten, amellerimizin de bidatlerden uzak olup olmadığının muhasebesini yapalım. Ve kendimize şu soruyu soralım: İbadetlerimiz güzel ahlaka vesile oluyor mu? Yani kıldığımız namaz bizi kötü sözden, tuttuğumuz oruç yalanla iş yapmaktan bizi alıkoyuyor mu? Kulluğumuzun idrakinde miyiz, yoksa kibirli bir insan mıyız?

  • Öğrendiklerimiz
  • Şirk hassasiyetini canlı tutmalıyız.
  • Müslümanım demekle imtihanı kazanmadığımızı bilmeliyiz.
  • Günah işlediğimizde hemen tövbe etmeliyiz.
  • Her işimizde niyetimiz Allah Teâla’yı razı etmek olmalıdır
  • Amellerin nasıl yapıldığı da önemlidir.

Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazılar okumak için tıklayın.

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.