Pala Naci abinin son hali…

Çocukluğumuzda “Pala Naci” namıyla anılan bir kapı komşumuz vardı. Yakışıklı, şık giyimli, çatık kaşlı güzel bir insandı. Her nerede horun oyunu olsa Naci Abi başrollerde oynardı. Onun hal ve hareketleri çocukken çok ilgimi çekerdi, kendisini çok severdim. Merhametli, duygulu bir ağabeyimizdi. Bazen onu görünce içimden; “Şu temiz kalpli insana namaz ne de güzel yakışır” diye geçirirdim.

Naci Abinin annesi Nebiye Yenge annemiz gibiydi. Ormana yürüyerek gider gelirdik. Akşam gelince çok yorgun olurduk. Nebiye Teyze bizi kapısının önündeki taşın üzerine oturtur, bir tas ayran ikram etmeden bırakmazdı. Şimdi böyle insanları gözlerimiz arar oldu. Kendisi aklıma gelince ruhuna bir Fatiha okumadan geçemem.

Aile gibiydik

Naci Abinin küçük kardeşi Yusuf benim anama “yenge” demez “ana” derdi. Sonraları bütün kardeşleri de “ana” demeye başladılar. Zaman zaman anamı ziyarete gelir, gönlünü hoş ederlerdi. Komşu gibi değil akraba gibiydik. Naci Abinin küçük kardeşi Bünyamin akranımız olduğundan en çok onunla oynar, -ne gariptir ki- en çokta da onunla kavga ederdik.

Naci Abinin hanımı ablamız gibiydi. Çocuklara çok güzel davranırdı. Üç tane erkek çocuğu vardı. Bu ablamız genç yaşta hasta oldu, aylarca yatalak kaldı ve nihayet vefat etti. Böylece Naci Abi için zor günler başlamış oldu. Daha sonra Allah kendisine merhamet etti çok değerli bir hanım ablamız ile ikinci evliliğini yaptı. İkinci eşinden de güzel evlatları oldu.

Durumları iyiydi

Bizim mahallede maaş ile geçinen sadece Naci Abinin ailesi idi. Babası karayollarında çalışıyordu. O zamanlarda maaş ile çalışan hademelere bile gıpta ile bakılırdı. Siyah beyaz televizyon çıktığında bizim evlerde yoktu. Akşamları televizyon izlemek için Naci Abilere giderdik.

Mahallede herkes ekmeği tandırda yapardı, Naci abiler fırından alırlardı. O zamanlar fırından alınan ekmeğe “beyaz ekmek” derlerdi. Yoksulluk yaygın olduğu için herkes fırından alamazdı. Şimdilerde ekmeği bulup da bayat mayat deyip beğenmeyenleri görünce o günler aklıma geliyor.

Biz gençliğimizde inşaatlarda amelelik yapardık. Yazın tarlalarda tırpan ile çalışarak para kazanmaya çalışırdık. Bizim mahallede birçok kişi bu tarz işler yapardı. Naci Abilerin durumu nispeten daha iyi olduğu için bizim çalıştığımız işlerde çalışmazlardı.

Naci Abi önceleri kamyon şoförlüğü yapardı. İstanbul’dan gelen otobüs şoförleri; “Pala Naci yolların kralı… Kamyonuyla otobüsleri geçiyor” derlerdi. Onların bu sözleri çocuk halimizle bizlerin hoşuna giderdi. Daha sonra Naci Abi otobüs şoförü oldu. O zamanlar İstanbul’a giden yolcuların akrabaları otobüsün arkasından kova ile su serperek dua ederlerdi.

Otobüs biletini satan Galip Dayı’ya Simsar derlerdi. Aklıma gelmişken Galip Dayı’nın adeta beynimize kazıyarak söylediği iki cümleyi aktarmak istiyorum. “Ben Müslüman diye kime derim biliyor musun? 20 yaşında dağ başında olacaksın, günaha davet edecekler, Allah bizi görüyor deyip o günahı işlemeyeceksin. Ben Müslüman diye kime derim biliyor musun? Üç gün ekmek bulamayacaksın, açlıktan bayılacak hale geleceksin, bin pangonat bulacaksın, ama kapı kapı gezip onu sahibine teslim edeceksin.” İki cümlede dünyayı değiştirecek söz söylemiş mübarek.

Cami kuşu olmuş

Çocukluğumuzdan beri gönül bağımız Naci Abi ve ailesi ile hiçbir zaman kopmadı. Tabi aradan uzun zamanlar geçti. Naci Abiden çok güzel haberler aldık. Yıllar sonra namaza başlamış. Her kime Naci Abiyi sorsanız “cami kuşu” diyorlardı. Sabah namazı imamlardan önce camiye gidiyor, beş vakit namazını cemaatle kılıyormuş. Sağ olsunlar Şirinevler Ulucami’de görevli olan hocalarımız ona Kur’an-ı Kerim okumayı da öğretmişler. Naci Abi’nin elinden artık Kur’an düşmüyormuş.

2023 yılı Ramazanını Avrupa’da geçirmiştim. Ramazanın son günlerinde İstanbul’a gelince eşi dostu ziyaret ederek sıla-yı rahim sevabı almak için Şirinevler’e gittim. Bizim orada çok akrabalarımız ve köylülerimiz vardır. Çoğu zaman İstanbul’a geldiğimde oraya uğrarım.

Öğle namazını Ulu Camii’nde kıldım. Namazdan sonra mukabele okunuyordu. Oturmak için yer ararken o esnada çocukluk arkadaşım Nurettin ve Bünyamin’i gördüm. Yanlarına oturup mukabeleyi takip ettim. Meğerki Naci Abi de o camide itikâftaymış. Onu da görmek nasip oldu. Işıl ışıl gözlerini, nurlanmış simasını görünce çok duygulandım.

Aman Allah’ım çocukluğumun Pala Naci’si ne güzel olmuş böyle! Akıbetin hayırlısı böyle bir şey olsa gerek. Naci Abi elindeki Kur’an’ın nuru ile aydınlanmış adeta. Sıkı sıkıya elimden tuttu, hasret giderdik. Hele ki Arap kardeşler ile kıldığı teheccüt namazının hazzından bahsederkenki halini görecektiniz.

Gençliğini hızlı bir yaşantı ile geçiren bir insanın 70 yaşından sonra Kur’an öğrenmesi, beş vakit namazı camide kalması, itikâf gibi unutulan bir ibadeti eda etmesi onu çok seven bir kardeşi olarak beni çok mutlu etti. Ayrıca bütün hemşerilerimizin de gündeminde onun bu değişimi vardı. Naci Abinin en çok hoşuma giden yönü ise geçmiş ile ilgili günlerini hatırlamak bile istememesiydi.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Bugün insanlık olarak egoizmin, bencilliğin, çıkarcılığın, menfaatçiliğin ve bizi insanlıktan uzaklaştıran her türlü kötü duyguların girdabından kendimizi kurtarmak istiyorsak, bir boyacı sandığı ile ailesini geçindiren İsmail Amca, koyunlarını sağıp sütünü hediye eden Kerime Yenge, kurtlar kuşlar yesin diye ağaçlara aşı yapan Kadir Dede, misafir ağırlamayı seven Ahmet Amca, sözünde duran Marangoz Kara Mehmet, mesleğinin hakkını veren hademe Yaşar Abi, topraktan küp yapıp köylülere dağıtan Nacı Teyze, teravih kılarken vefat eden Fatma Anne ve gelinlere nasihat eden Döndü Aba gibi şahsiyetlerin güzel, samimi ve sade hayatlarını okumalı ve onlardan ilham almalıyız. Bizi yeniden diriltecek olan ruh bu ruhtur. İşte bu duygularla İrfanDunyamiz. com olarak güzel ve sade hayatları sizlerle buluşturma gayretindeyiz. Sizler de bu güzel içerikleri sevdiklerinizle paylaşabilir, iyiliklerin, faziletlerin, erdemlerin yayılmasına katkı sunabilirsiniz.

Sade Hayatlar ↗

Bize kaybettiklerimizi hatırlatan, ilham veren sade hayatlar tanımak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Firavun’un ilahlık iddiası…

Kibirlenmek, büyüklük taslamak, ayetlere karşı aldırışsız davranmak, hakikate kulak tıkamak da fısktır. Kibirlenmek (istikbar); büyüklük gösterisinde …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.