Emretme alanında Allah Teâlâ’yı kabul etmeme, insanlığın içine düştüğü yeni bir inkâr türü değildir. Tarihte hep var olmuştur. Günümüzün bu bağlamdaki en önemli sorunu, hayatın genişlik alanında Allah’ın hâkimiyetini bilerek veya cehaleten reddedenlerin kendilerini hâlâ Müslüman saymalarıdır.
Siyaset, hukuk, eğitim-öğretim, sosyal ilişkiler, iktisat ve diğer alanlarda Allah’ın hâkimiyetine sınırlama getirmenin insanı Müslümanlıktan çıkaran şer’î bir suç olduğunu insanların çoğunun bilememeleridir veya bilmelerine rağmen menfaatleri nedeniyle batılı içselleştirmeleridir.
Tevhidin hakikati
Elbette bu cehalette veya kasıtlı yanlış yapmakta ilim ehlinin büyük payı vardır. Zira ülkemizde Kur’an ve Sünnetteki tevhidin hakikati halkımızın seviyesine indirilerek yalın bir dille anlatılmadı. Tevhidin özellikle rububiyet alanı yeterince vurgulanmadı. Kelâm tarihi okutmakla akaid ilmi öğrenmek birbirine karıştırıldı. Kimse okuduğu kelâm tarihinde toplumun inanç yapısını veya kendinin îmanî durumunu göremedi.
Ülkemizdeki Kelam ilmi akademisyenleri laiklikle ilgili gerçek değerlendirmeyi yapamâdilar. Kemalizm ile alakalı bir şey söylemediler. Yeni fırka, mezhep ve ideolojilerin itikadi hükümlerine dair ortaya bir hüküm koyamâdilar. Fetva ehli sustu ve ümmeti aydınlatamadı. Şunu da itiraf edelim ki bu konularla ilgili yeni çalışmalar yapılmadı ve ideolojilerin itikadi sonuçlarıyla ilgili nihai çıkarımlar netleştirilmedi. Veya netleştirilenler bile topluma deklare edilmedi.
Bunun nedeni, ideolojik bir zemine oturan modern devlet, yapılacak itikadi bildirimle meşruiyetini kaybedecektir. Ona destek veren kitleler irtidat suçuyla karşı karşıya geleceklerdir. Bütün bunlarla ilgili metodik ve yerinde söylemi yapacak ehliyetli zevat olmadığı için toplum yanlış gidişinden rücu etmedi. Bunları konuşmakla tekfir hastalığı arasında ilgiler kurularak kimsenin düştüğü itikadi yanlışlarla alakalı âlimler(!) ağızlarını bile açmâdilar.
Kısacası sözde ulema, milletimizin içine düştüğü siyasal şirk başta olmak üzere toplumun günahlarının ortaklarıdırlar. Zira boşlukta kalan kimseler böyle ilmi bir durumu değerlendirecek hâlde olmadıkları için verili durumu Müslümanlık zannettiler. “İnandık demekle kurtulacaklarını” zannettiler.
Konuyla ilgili kitabi yorum yapanlar ise “radikal” söylemle suçlanıp susturuldular. Suskunluktan yararlanan sistem yanlıları ise toplumsal sapmaya meşruiyet(!) arâdılar. Netice-i kelam; bugünkü yaşanan sapıklıklarda bilip de hakikati söylemeyen ilim ehlinin vebali çok büyüktür.
Tuzaklar kurdular
Daha totoliter ülkelerdeki Müslüman ilim adamları laisizim vb. konularda kitaplar yazmalarına ve araştırmalarını toplumlarıyla paylaşmalarına rağmen ülkemiz ulemasının suskunluğunu ve sözde İslâmcı aydınların laikliğe getirdikleri kendilerinden menkul tanımları anlamak mümkün değildir. Bu da yetmezmiş gibi bir de matüridilikten laiklik çıkartmaya yeltendiler. Burada şu hususu yinelemek isteriz; ülkemizde laiklik vb. ideolojilerin itikadi değerlendirilmesinin yapılmaması garip değil mi?
Müslümanlarla münafıkları birbirinden ayırt etmenin en önemli kriterlerinden biri de tekliflere sahip çıkmaktır. Daha açık bir ifadeyle söylersek, münafıklar teklifin olmadığı bir din istemektedirler. Onlar her zaman dini tekliflerden/ sorumluluklardan nefret etmişlerdir. Kafalarında insanın can dâhil fedakârlıkta bulunmaması gereken bir din vardır.
Bunun en açık göstergesi; savaşa izin veren ayetlerin nazil olmaya başlaması ve akabinde Bedir savaşının yapılmasıdır. Savaşa izin veren ayetler gelene kadar Peygamber Efendimize en hürmetli ve saygılı davranan bir kesim de ileride münafık olarak zuhur edecek olan kimselerdi.
Peygamber Efendimiz sallellahü alleyhi ve sellem’e saygıda kusur etmeyen bu insanlar cihadın savaş boyutunu muhtevi ayetler inmeye başlayınca Müslümanlardan ayrıldılar. Hatta kâfirlere daha yakın durdular.
Müslümanlar hakkında tuzaklar kurup onların helaki için küfür gruplarıyla her an işbirliği içerisinde oldular.
İçi boşaltılmış din
Münafıkların kafalarında içi boşaltılmış bir din algısı vardı. Onlar Peygamberimize gelen dinin aslına iman etmek yerine; içinde mukatelenin olmadığı, cihadın çıkarıldığı, mal ve canda cömertliğin yapılmayacağı, cemaatle namazın mecbur tutulmadığı, insanların inançlarına göre sınıflandırılmadığı ve Peygamber’in sıradanlaştırıldığı bir din tasavvur ediyorlardı.
Bu özellikleriyle baktığımızda hedeflenen din tasavvuru ile modern insanın din tasavvuru örtüşmektedir. Hata daha da ileri gidecek olursak modern ilahiyat anlayışı bile dünya sistemi ile çatışmamak ve onun yolunu din adına (!) açmak için; ibadetlerin mecbur edilmediği, cihadın farziyetinin inkâr edildiği, ceza hukukunun katı sayıldığı, tesettürün tarihselleştirildiği, faizin haram olmadığı ve ribadan ayrı sayıldığı, “içtihadi nesh” adı altında pozitivist yaklaşımların önünün açıldığı, nasları tatbik etmemek için ayetlerin verili siyasetin çıkarlarına göre yorumlandığı, nasları uygulamadan da Müslüman olunabileceği, hayatın genişlik alanına dair dinin bir şey söylemediği ve ahlakın da liberalizme uyum olduğu bir dini tasavvuru/algısı üzerinde çalışmaktadırlar.
İstismara bakın
Hatta bu konuda İmam Ebu Hanife ve İmam Matüridi’yi istismar etmektedirler. Özellikle İmam Matüridi çalışmalarının amacı budur. İstismar etmek içindir.
İmam Maturidi’nin Te’vilat’ül Kur’an adlı tefsir çalışmasını satır satır okudum. Onu diğer müfessirlerden farklı bulmadım. Klasik yöntemle tefsir çalışması yapan hakka bir âlimdir. Tefsirinde çokça rivayet ve hadis kullanmıştır. İmanın tecezzi etmeyeceğini savunarak ideolojik düşünmenin kâfirlik olduğuna işaret etmiştir.
Rasyonalitenin temsilcisi Mutezile’ye sürekli cevaplar üretmiştir. Mürtedin İslâm Devletinde öldürüleceğini söylemiş ve recme taraftar olmuştur. İbadetlerin mutlaka yapılacağına ve tekliflerin kimseden kalkmadığına vurgular yapmıştır. Peygambersiz İslâm tasavvurunu yerle bir etmiştir.
Sahabeden çokça nakilde bulunmuştur. Özgürlüğü savunmuştur, çünkü özgür olmayana din teklif edilemez. Özgürlük dinin mahallidir. Ama özgürlüğü verili siyasetin emrine vererek siyaseti tiranlaştırmamıştır.
İddiamız odur ki İmam Matüridi istismarı yapanlar kapitalizmin yerli ayağının önünü açmak isteyen zavallılardır. Yaptıklarıyla siyasetten ulufe bekleyen dilencilerdir. Bari yaptığınızı asaletli yapın ve İmamı istismar etmeyin. Eğer amacınız milli bir din üretmekse açıktan söyleyin ki bu daha namuslu bir davranıştır.
Doç. Dr. Ebubekir Sifil’in konuyla ilgili yazısını okumak için buyurunuz.
İsmail Kılıçarslan’ın konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Dr. Mehmet Sürmeli’nin konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Ömer Faruk Akkaya’nın konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Aydın Başar’ın konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Prof. Dr. Orhan Çeker’in konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.