Hafız Musa amca hep yere bakardı…

Hafız Musa Taşdemir 1928 yılında Gümüşhane’nin Köse İlçesi’nde doğdu. Ailenin en büyük çocuğuydu, ondan sonra yedi kız bir de erkek kardeşi doğdu. Küçük yaşta dayısının himayesinde büyüdü. Ailesinden uzak olduğu için asabi, hırslı ve çok çabuk sinirlenen bir hal aldı. İstemediği halde babasının baskısı ile hafız oldu. Annesi de hafızdı evinde mukabele okurdu.

Babası Celal Amca Köse ilçesinin kanaat önderi idi. Halk arasında çok büyük bir saygınlığı vardı. Herkes onu sayar severdi. İlçemizin kadınları “Celal Amca geliyor” denince kendilerine çeki düzen verirlerdi. Böyle saygı uyandıran bir ciddiyeti vardı. Biz çocukluğumuzda İslam tarihini Celal Amca’dan defalarca dinledik. Yusuf aleyhis selam’ın hayatını anlatırken bazen gözyaşları pınar gibi olurdu. Kendisi adeta canlı bir İslam tarihiydi.

Çok dürüsttü

Celal Amca dürüstlükten taviz vermeyen bir kimseydi. Satışa çıkardığı hayvanların, önce kusurlarını söylerdi, onun için kolay kolay satamazdı. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in şu öğüdü ile amel ederdi: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Kusurunu açıkça söylemeden, bir Müslüman’ın diğerine herhangi bir ayıplı malı satması helal değildir.” (İbn-i Mâce, Ticaret, 45.)

Cenazelerde dua yapıldığı zaman çok uzaktan duyulacak kadar yürekten “amin” derdi. Her gördüğü insana dinden imandan nasihat vermek isterdi. Namazı, ana babaya saygıyı ve haram lokmaya dikkat hususunu özellikle çok anlatırdı.

104 yaşındayken vefat eden Celal Amca’nın yedi kız ve iki oğlundan dünyaya gelen nesillerin pırlanta gibi yaşadıklarına şahid oluyoruz. Onun soyundan gelenleri tanıdığımızda, gayri ihtiyari Koca Ragıp Paşa’nın şu dizleri dilimizden dökülüyor: “Nadir bulunur tiynet-i kamilde kusur,/ Kem mayeden eyler ne kim eylerse zuhur“

Celal Taşdemir

Hafız Musa

İşte bu ailenin en büyük evladı olan Hafız Musa Amca yürüdüğü zaman başı hep önünde olurdu. Arkadan gelen hiç bir kimse ona kavuşamazdı. Çünkü çok hızlı yürürdü. Çarşı pazardaki yanlış görüntülerden bu şekilde sakınıyordu. Belki de onun yüzünün böyle nurlu oluşunun sebebi yürüyüşündeki hassasiyetiydi.

İşte bu Hafız Musa, Kelkit’in bir köyünde imam hatip olur. Köylülerin verdiği ücret helal olsun diye tarlalarında onlara yardımcı olur.

Evli ve çocuk sahibi olmasına rağmen onda ilim sevdası hep devam eder. Meşhur Süleyman Hoca’dan Arapça okur.

Bir zaman sonra İstanbul’a gider orada çeşitli işlerde çalışır. Patronu onun dürüst çalışmasını görünce maaşını artırır, işini kolaylaştırır. Bu duruma sevinmeyen Hafız Abi bu para bana helal olmaz diyerek işinde istifa eder.

1964 yılında Almanya’ya gider 23 yıl orada çalışır. Birçok saf ve temiz gurbetçinin aldandığı gibi kendisinin de aldandığı olur. Almanya’da çalıştığı paraların bir kısmını “fabrika kuracağız” diyerek isteyenlere kanar, onlara kaptırır; bir kısmını borç verir alamaz.

Alacaklı olduğu insanlardan kendisi parasını isteyemez, uzun zaman geçtikten sonra anca oğlu Vahdettin’i gönderir. Oğlu Vahdettin diyor ki: “Babam her kimden tarla satın alsa. Bu çok ucuz oldu der yüzde on daha fazla verirdi. ‘Bu devirde bunlar da olur mu’ demeyin. Gerçekten herkesin yapamayacakları işleri yapardı.”

Bizim komşumuzdu

Allah nasip etti Almanya’nın Neumünster şehrine gittim. Tanışma faslında “Gümüşhaneliyim” deyince; “Hafız Musa Abiyi tanıyor musun?” dediler. “Tabi tanınırım bizim komşumuz” dedim.

“Peki, ne kadar tanıyorsun?” denilince doğrusu komşuluktan öte bir şey bilmediğimi, o Avrupa’ya gittiğinde henüz çocuk olduğumu, izine geldiğinde bazen camide Kur’an okuyup namaz kıldırdığını gördüğümü söyledim.

Orada olanlardan birisi aynen şu ifadeleri kullandı: “1970’li yıllarda burada çalıştı. Bu caminin alınmasında çok emeği oldu.”

Sonra oradaki diğer kimselere de bir şeyler söylediler. O kişilerden duyduklarımın bir kısmını buraya kaydetmek istiyorum. Biliyorum ki bu sözleri Hafız Abi duysa bana kızar. Çünkü o yaptıklarını gizli tutuyor reklamdan hoşlanmıyor.

Onu yakın tanıyan ve o caminin idaresinde olan birisi şu ifadeleri kullandı. “Hafız Abi maaşını aldığı zaman tamamını getirir; ‘Bana harçlık verin, gerisini caminin ihtiyaçlarında kullanın’ derdi. Sonra da; ‘Sakın ha kimseye beni reklam yapmayın’ diye tembihlerdi. Caminin borcu bitinceye kadar bu böyle devam etti. Gerçekten vermede öncülük yapan merhamet sahibi bir insandı Hafız Abi.”

Gözü yaşlıdır

Hafız Abi çok duygusal birisidir. Annesinden bahsederken ağlamaya başlar. Kız kardeşlerine de çok düşkündür. Vefat eden kız kardeşlerini hatırladıkça gözyaşlarını tutamaz.

Ne zaman kendisiyle karşılaşsak bana muhakkak bazı sorular sorar. Aslında ben onun karşısında cevap verecek bir insan değilim ama o bir konu açmak için öyle yapar.

Çok güzel Kur’an okur. Kur’an okuduğu zaman sedasına, okuyuşuna doyamazsınız.

Bir gün yatsı namazından çıktıktan sonra çarşıda giderken bana dedi ki: “Nebe Suresi’ndeki 9,10 ve 11. ayetleri oku bakalım.”

“Hayırdır Hafız Abi” deyip; “Uykunuzu bir dinlenme yaptık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık” mealindeki ayetleri okudum.

Biraz sitemli bir şekilde dedi ki: “Allah celle celaluh; ‘Gece yatın istirahat edin, gündüz de çalışın’ diyor. Bu millet neden yatmazlar? Geceyi gündüzü birbirine karıştırırlar.”

Değerli kardeşlerim, biliyorsunuz bizim millet olarak bir âdetimiz var; insanlar yaşarken hiç onlardan bahsetmiyoruz. Toprağa koyduktan sonra insanlara methiyeler diziyoruz. Böyle olmaması için ben Hafız Abi yaşarken bunları yazmayı daha doğru buldum.

Halen İstanbul’da ikamet eden değerli Hafız Musa Taşdemir Abimize saygı ve hürmetle hayırlı ömürler diliyorum.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.