Büyük günahlar konusunda az bilinenler

Kebire (büyük günah) konusu, öneminden dolayı kelam ilminin, neticeleri nedeniyle de fıkıh ve ahlak ilimlerinin konusu olmuştur. Abdullah bin Abbas (ö: 68/687), büyük günahların “yetmişe yakın” olduğunu söylemiştir.[1]

İbni Abbas bu ifadesiyle sayı ile tahditten ziyade çokluğuna işaret etmiş de olabilir. Hadis kaynaklarını taradığımızda büyük günahlarla ilgili birçok rivayet karşımıza çıkmaktadır. Hem kaçınmak hem de uyarmak için bu rivayetleri taradığımızda büyük günah konusunda Resulullah sallellahu aleyhi ve selem’den gelen nakilleri şu başlıklar altında tasnif edebiliriz.

1. Hadislerde a’zamu’ zenb (en büyük günah) ve mûbikât (helak edici suçlar) ifadesinin kullanıldığı günahlar:

“Kebair (büyük günahlar), Allah’a şirk koşmak, anne ve babaya isyan etmek, insan öldürmek ve yalan söylemektir”[2] buyuran Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem aynı günahlar için bir başka rivayette “Büyük günahların da en büyüğü”[3] ifadesini kullanmıştır. Bazı sahabiler Allah celle celaluh’a isyan içeren her şeyin kebire olduğunu söylemişlerdir.[4] “A’zamu’z Zenb (günahın en büyüğü) nedir?” diye Resulullah’a sorulduğunda o; “Seni yaratmasına rağmen herhangi bir varlığı O’na (yaratma ve emretmede) denk tutmandır”[5] buyurmuştur.

Ayrıca; “İnsanı helak eden yedi günahtan sakının. Bunlar; Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak (yaptırmak), Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak (cihadı veya mukateleyi terk etmek), masum mü’min hanımların namusuna iftirada bulunmak”[6] hadisi de kebirenin kapsam alanına giren en büyük günahları sıralamıştır. “Allah’ın rahmetinden umut kesmek”[7] ve “azabından emin olmak”[8] da bazı kaynaklarda kebire olarak geçmektedir. İmanın şubeleri ve ibadetlerin alanlarıyla bağlantılı kebire ve sağire taksimi yapmak mümkün olmakla beraber konuyu akademik teferruata boğmamak için buraya girmeyeceğiz.

2. Hadislerde haram ifadesinin kullanıldığı günahlar:

“Müslümanın Müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır”[9] byuran Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, bu kuralın kıyamete kadar süreceğini bildirmiştir.[10] Allah’ın izni dâhilinde helal ve haram koyma yetkisine sahip olan[11] Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, bu çerçevede “fuhşun gizlisinin de açığının da haram olduğunu beyan etmiştir.”[12] Bir defasında da bir eline ipeği, diğer eline altını almak suretiyle “Bunlar, ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır”[13] buyurmuştur. Hadis metinlerindeki “haramdır, helal değildir”[14] şeklindeki ifadeler bu suçların büyük günah olduğuna delalet eder. Mü’minlerin bu günahlardan mutlaka kaçınmalarını emreder. Çünkü “haram ve helal apaçık belli olduğuna”[15] göre mü’mine düşen görev apaçık haramlara düşmemektir.

Peygamber Efendimiz’in helal ve haram koyması ilahi denetim altındadır. O, Allah Teâlâ’ya rağmen helal ve haram koyamaz ve Allah’ın koyduğu hükümleri de değiştiremez. Peygamber Efendimiz’in Allah’ın izni dâhilinde helal ve haram koyacağına dair birçok ayet olmasına rağmen konumuzu çok net ifade eden şu ayetle iktifa edelim: “Onlar ki ellerindeki Tevrat’ta ve (daha sonra da) İncil’de sıfatlarıyla tanımlanmış bulacakları Elçinin, okuması yazması olmayan Peygamberin izinden gidecekler (ve o Elçi ki) onlara yapılması doğru olanı buyurup yapılması yanlış olanı yasaklayacak; yine onlara temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri haram kılacak; onların sırtlarına vurulmuş yükü indirip boyunlarına geçirilmiş zincirleri çözecek. Ve sonuç olarak, ona inanan, onu yüce tutup destekleyen ve yücelerden bahşedilen nurun/vahyin ardına onunla birlikte düşenler; işte böyleleri, nihai kurtuluşa, esenliğe erişen kimseler olacak.”[16]

3- Peygamberimizin puta tapmaya eş değerde gördüğü günahlar:

Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, ümmetini korumak ve zaman zaman da korkutmak (terhib) için bazı günahları çok ağır suçlara benzeterek uyarı görevini yapmıştır. Kur’an-ı Kerim’de kesin bir delille yasaklanan ve “şeytan işi pisliktir”[17] diye anlatılan içki, Ebu Hureyre’nin (v: h.58) rivayet ettiği şu hadisle, ilginç ve anlamlı uyarıyla insanlara gereken ders verilmiştir. “İçki içmeye devam eden kimse puta tapan kimse gibidir. (Puta tapan gibi günaha girer)”[18] Bu rivayet çok önemli bir sakındırma görevi yapmaktadır.

Kalbinde imanı olup da böyle bir harama düşenleri kendilerine getirmek için çok şiddetli bir tehdit dili kullanılmıştır. Bu ifade bazı hadislerde ise şu şekilde yerini bulmuştur: “İçkiye devam eden bir kimse cennete giremeyecektir.”[19] Cennete girememek ancak büyük bir suçla mümkün olduğuna göre, mü’minlerin bu suçların haber verildiği hadisler üzerinde düşünmeleri gerekir.

Topluma karşı işlenen suçlar konusunda Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem “lanet” kelimesini kullanmıştır. Faiz ve rüşvet alıp verenleri lanetlemiştir.  

4. Peygamberimizin faillerini lanetlediği günahlar:

Topluma karşı işlenen suçlar konusunda Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem “lanet” kelimesini kullanmıştır. Bu tip günahları işleyenler, insanların maddi ve manevi haklarını gasp ederek toplumda büyük sarsıntılar meydana getirmektedirler. Böyle bir olumsuzluğa meydan vermek istemeyen Peygamber Efendimiz, gerekli ikazını yapmış ve bu durumu seçmiş olduğu kelimelerle de göstermiştir. “Faiz alıp verenleri lanetlemesi”[20] konumuzla ilgili önemli bir örnek olduğu gibi, bir haram kazanç yolu olan rüşvetle ilgili uyarısı da çok manidardır: “Allah Teâlâ, rüşvet alana da verene de lanet etsin.”[21]

Toplumun en büyük dertlerinden olan uyuşturucu ve içki ile ilgili ise Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem: “İçki imali için (ilgili hammaddeyi) sıkana, sıktırana, içene, taşıyıcılığını yapana, kendisine taşıttırana, sunana, satana, parasını yiyene, ona müşteri olana ve müşteri bulana Allah Teâlâ lanet etsin”[22] buyurarak içkiyle ilgili suç ortağı olan kimseleri de “lanet” cezasının kapsam alanına almıştır. Ayrıca; “Allah celle celaluh’tan başkası adına kurban kesen, bidatçi kimseleri koruyan, anne babasına ilenç okuyan ve arazilerin sınırlarını değiştiren” kimseleri de lanetlemiştir.”[23]

Öyle ki “görme özürlü bir kimseye doğru yolu tarif etmeyen veya onları yanlış yola yönlendirenler de Resulullah’ın lanetinden[24] paylarını almak suretiyle en büyük günahlardan birini işledikleri için uyarılmışlardır.

5. Peygamberimizin “veyl” (yazıklar olsun) ifadesini kullandığı günahlar:

Veyl; azap ve helak anlamlarına geldiği gibi cehennemde, hararetinin dağları bile eriteceği bir vadi manasında da kullanılmıştır.[25] Kur’an-ı Kerim’de de bu kelime helak, azap anlamlarıyla beraber tehassur, pişmanlık ve yazıklar olsun manalarına gelecek şekilde çeşitli kalıplarda kırk defa geçmektedir. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem şaka da olsa yalan konuşmayı yasaklamış ve “İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere veyl olsun! Veyl olsun! Veyl olsun!”[26] buyurarak gerekli ikazı yapmıştır. Suçun cezasının ağır bir neticeye bağlanması o günahın büyüklüğü ile orantılıdır.

6. Peygamberimizin işlenen suçu küfür olarak değerlendirdiği günahlar:

Müslüman bir kimsenin, imanını muhafaza edip o hâl ile Allah Teâlâ’ya kavuşması idealdir.[27] Göz açıp kapayana kadar bile küfre düşmeme hususunda uyanık olmak gerekir. Bir Müslüman için en büyük felaket küfür ve o hâl üzerine ölmektir. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem insanları bazı suçlara daha duyarlı olup kaçınmaları için bu günahları küfür kelimesiyle haber vermiştir.

Kur’an-ı Kerim ve Sünnet, gaybı yalnızca Allah celle celaluh’un bildiği hususuna birçok vurgu yapmıştır. Konuyla ilgili Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kimse arraf veya kâhine gider ve onun gelecekle (gaybla) ilgili söylediklerini tasdik ederse Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olur.”[28] 

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, kelime-i tevhidi ikrar eden bir kimseyi öldüren kimsenin fiilini küfür[29] ifadesiyle haber verdiği gibi, Müslüman’ı (haksız yere) öldürmeyi de küfür olarak nitelemiştir.[30] Bunlardan ayrı olarak “Karnında içki dolu olduğu hâlde bir kimse ölecek olursa küfür üzere ölür”[31] hadisi de içki ve uyuşturucu kullanımına karşı oldukça uyarıcı bir tavır ortaya koymaktadır.

Peygamber Efendimizin küfür ifadesini kullandığı günahlardan birisi de namazı terk etmektir. Şu hadis bu realiteye delalet etmektedir: “Adamın birisi gelmiş ve “İslâm’a girdikten sonra Allah katında en sevimli amel hangisidir” demiştir. Resulullah o kişiye şu cevabı vermiştir: “Vaktinde kılınan namazdır. Kim ki bilerek namazı terk ederse onun dini yoktur, çünkü namaz dinin direğidir.”[32] “Sahabe, Resulullah’tan böyle öğrendiği için, namazı kılmamanın dışında bir ameli terk etmeyi küfür olarak görmemişlerdir.”[33]

Hazreti Ömer: “Namazı terk eden bir kişinin İslâm’dan (zerre kadar) nasibi yoktur.”

Hazreti Ömer radıyellahu anh da bu anlayışın bir yansıması biçiminde şöyle demiştir: “Namazı terk eden bir kişinin İslâm’dan (zerre kadar) nasibi yoktur.”[34] “Namazı hafife alan ve ona gereken değeri vermeyen İslâm’ı da hafife alıyor ve değer vermiyor demektir. Bir insanın İslâm’dan nasibi, namazdan aldığı nasip kadardır. İslâm’a olan rağbeti de namaza olan rağbeti kadardır”[35] sözü de yine Hazreti Ömer’e aittir.

Sahabeden Hazreti Ömer, Hazreti Abdurrahman bin Avf, Hazreti Muaz bin Cebel, Hazreti Ebu Hureyre vb. farz olan bir vakit namazı zamanında bilerek kılmayan kâfirdir; mürteddir sonucuna varmışlardır.[36] Bu ve benzeri rivayetler aslında ağır değildirler. Kur’an’daki yüze yakın ayetin tefsirleridirler. Fakat namazı devamlı veya hiç kılmayan zevat, bu rivayetleri aşırı bularak nakleden kişilerle polemiğe girmektedirler. Bu hadisleri nakledenleri tekfircilikle suçlamaktadırlar. Bu polemiklerinin temelinde empati ve korku vardır.

7. Peygamberimizin işlenen suçu, imandan çıkmaya bağladığı günahlar:

Bazı günahlarda toplumun hukuku daha galiptir. Bu günahlar çoğalacak olur ve toplum, bu suçları işleyenlere karşı tepkisini kaybeder; faillerine karşı suça denk bir ceza verilmeyerek suçların çoğalmasına vesile olunursa toplumda fesat çoğalır. İslam fıkhı ağır suç işleyenlere ağır cezalar vermek suretiyle suçları engellemeye çalıştığı gibi bu suçları işleyenleri manevi dille; sert ifadelerle uyarmıştır. Böylece fesada mahal bırakmamıştır. Örneğin; “Mü’min mü’min olarak zina etmez, mü’min olduğu halde hırsızlık etmez, mü’min olduğu halde içki de içmez…”[37] buyruğu bu günahların faillerinden o anda imanın çıktığına delalet eder.

Hadislerin görünen anlamları oldukça açık. Bu açıklık, belirtilen günahlardan kaçınmanın önemini göstermektedir. “Zina suçu veya içki içme eylemi esnasında imanın gömlek çıkar gibi çıktığını”[38] buyuran Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ ile kurulan en büyük iletişim olan namaz terk edilince de imanın tehlikeye gireceğini; namaz kılmayanın dinden çıktığını birçok hadisinde dile getirmiştir.[39] Hatta bu konuda İbni Kayyim gibi âlimler müstakil kitaplar yazdığı gibi,[40] fıkıh külliyatının salat bablarında da ek bilgiler vardır.    

8. Peygamberimizin işlenen suçu nifaka bağladığı günahlar.

Kur’an-ı Kerim’in tanımlamasına göre münafıklar: “Allah’a inanmadıkları halde inandık diyen”[41] ikiyüzlü insanlardır. Dine bir taraftan sözleriyle giren bir başka taraftan da söz ve amelleriyle çıkan[42] bu batıl inanç gurubuyla ilgili Kur’an’da birçok ayet vardır. Medeni surelerden onları tanımak ve sıfatlarını iyi bilmek gerekir. Peygamber Efendimiz onlara “Dilleriyle iman edip kalplerine imanın girmediği güruh”[43] diye hitap etmiştir.

Peygamber Efendimiz yatsı ve sabah namazlarına devam etmeyenlerin münafıklar olduğuna işaret buyurmuş emekleyerek de olsa yatsı ve sabah namazlarına gelmeyi tavsiye etmiştir.

Uyarma ve sakındırma çerçevesinde Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem; “Üç Cumayı önemsemeyerek terk edenin kalbinin nifak üzerine mühürleneceğini”[44]duyurmuş ve bu üst üste Cuma namazı geçirmenin büyük günah cinsinden olduğuna, kullanmış olduğu lafızlarla dikkat çekmiştir. Ayrıca; “Yatsı ve sabah namazlarına devam etmeyenlerin münafıklar olduğuna” işaret buyurmuş; “Emekleyerek de olsa yatsı ve sabah namazlarına gelmeyi”[45] tavsiye etmiştir.

Cemaate katılmayanların evlerini başlarına yıkmakla tehdidi[46] ve “Camide ezanı işitip de namaza katılmayanlara münafıktır” demesi, Rasulullah’ın sallellahu aleyhi ve sellem’in bu işe ne kadar önem verdiğine delalet etmektedir. Peygamber Efendimiz, büyük günah cinsinden olan bu suçları Kur’an-ı Kerim’de sıkça hatırlatılan münafıkların amelleri çerçevesinde değerlendirmeyi tercih etmiş ve ümmetini bu büyük günahlara karşı uyarmıştır.

9. Peygamberimizin işlenen suçları şirke bağladığı günahlar.

Yaratma ve emir alanının arasını ayırmak suretiyle Allah celle celaluh’u yaratıcı kabul edip emredici olarak Allah’ı tanımamak;[47] hayatın sevk ve idaresini Allah Teâlâ’dan başkasına tevdi etmek şirktir. Yüce Allah’a karşı işlenen en büyük suçtur. İnsanı helak eden günahların birincisi olan şirk,[48] “İnsanın yakılsa da, paramparça da edilse”[49] kaçınması gereken bir büyük cürümdür. Hiçbir durumda tevhidin hakikatinden ödün verilmemesi gerektiğini bu hadisiyle açıklayan Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem; “Allah’tan başkası adına yemin edenin şirke düşeceğine”[50] vurgu yapmıştır. Bundan ayrı olarak “Düğümlere üfleyerek sihir yapanların”[51] ve riyakârların[52] da şirk günahı işlediklerini insanlara duyurmuştur.

10. Peygamberimizin işlenen suçun cennete girmeye engel olduğunu söylediği günahlar:

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de “Cenneti müşriklere haram kıldığını”[53] ve ayetlerini yalanlayıp inkâr edenlerin cennete giremeyeceklerini şu ayette açıkça beyan etmiştir: “Ayetlerimizi yalan sayan ve (buyruğumuza boyun eğmeyi gururlarına yediremeyerek) onlara karşı büyüklük taslayanlar var ya, göğün rahmet kapıları onlara asla açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçmedikçe, onlar da cennete giremeyeceklerdir. (Devenin iğne deliğinden geçmesi nasıl mümkün değilse, inkârcıların da cehennemden çıkıp cennete girmeleri öylece imkânsızdır.) İşte biz, suçluları böyle cezalandırırız!”[54]

Şirk ve ayetleri yalanlamak, cennetle insan arasındaki en büyük engeldir. Bazı günahları Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem cennetin engellerinden saymıştır. Bu cümleden olmak üzere “Haksız yemin ederek başkasının malını alanlara cennetin haram kılındığını”[55] bildiren Peygamberimiz, “İçkiye devam edenlerin”[56], “Anne ve babalarına isyan edenlerin”[57], “Faiz ve yetim malı yiyenlerin”[58] de cennete giremeyeceklerini söylemiştir.

Allah Resulü’nün bu buyruklarından anlaşılıyor ki sayılan günahlar, ilahi lütfun en büyük tecelli yeri olan cennete girmeye mani olduğuna göre büyük günahlar cümlesindendir. Kaçınmak gerekir. Bu hadislerin sahibi Peygamber Efendimiz olduğuna göre, birilerini kurtarmak veya günaha cesaretlendirmek için Peygamber adına kimseye söz söyleme salahiyeti verilmemiştir. Bilinmeli ki kimse ümmetine karşı Peygamber Efendimiz’den daha merhametli değildir.

11. Peygamberimizin suçu işleyenleri cehennemle tehdit ettiği günahlar:

İnsan, sürekli ilahi murakabenin içerisinde olduğunu bilirse söz ve davranışlarına çeki düzen verir. Daha olumlu faaliyetlerde bulunur. Yüce Allah’ın ve kullarının hukukunu daha bilinçli bir şekilde gözetir. Harama ve diğer günahlara düşme endişesiyle teyakkuz halinde yaşar. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, insanın boş bulunup; “Sarf ettiği bir kelime nedeniyle doğu ile batı arası bir mesafe kadar cehenneme sürükleneceğini”[59] buyurmuştur.

Bugün dini tezyif için uydurulan fıkralarda veya çevreyi güldürmek için yapılan “şov”larda bu kötü hâle tanık olmaktayız. Müslümanlar bile dine karşı bu alaycı tutuma “surat asma haklarını” kullanmamak suretiyle itikadi bir günaha ortak olmaktadırlar. Bilinen kural; günahı onayan günahı işlemiş gibidir.

Bu bağlamda Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, kul hakkı konusundaki duyarlılığını her zeminde dile getirmiş ve “Başkasının bir karış toprağını gasp eden kimsenin yedi kat yerle beraber boynuna geçirilip” cehenneme atılacağını belirtmiştir.[60] Cehennem tehdidi içerikli bu günahlar, kebire gurubu içerisinde mütalaa edilip kaçınılması gereken suçlardandır.

12. Peygamberimizin işleyenleri “bizden değildir” diye değerlendirdiği günahlar:

Allah Teâlâ’ya kul ve Resulüne ümmet olmak; bu hal ile şirksiz bir şekilde vuslat en büyük devlettir. İdeal ölümdür.[61] Her mü’minin ideali budur. Allah celle celaluh’un, insana ‘kulum’ demesi çok önemli olduğu gibi, Peygamberin Efendimiz’in de ‘ümmetim’ diye sahip çıkması önemlidir. Bu meyanda şunu hemen belirtmekte fayda vardır ki Resulullah, Yüce Allah’ın emri ile yepyeni bir hayat tarzını; itikadıyla, ibadetiyle, ahlakıyla ve muamelatıyla tebliğ etmiştir.

“Kim benim sünnetimden/ hayat tarzımdan yüz çevirirse benden değildir.” Hadis-i Şerif

Mutlak özgünlük vasfına sahip olan İslâm; batıl din, adet ve felsefelerin sentezi değildir. Böyle bir hayat tarzına karşı başka bir hayat tarzını icat etmek isteyenlere Allah Resulü şu uyarıyı yapmıştır: “Kim benim sünnetimden/ hayat tarzımdan yüz çevirirse benden değildir.”[62] Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem “Mü’minleri aldatanlar ve onlara silah çekenler de bizden değildir”[63] buyurarak suçlarının büyüklüğüne dikkat çektiği gibi; “Büyüklerine saygı duymayan, küçüklerine şefkat göstermeyen, marufu emredip, münkeri yasaklamayanlar bizden değildir”[64] demek suretiyle yukarıdaki üç günahı işleyenleri de mü’minlerin kapsam alanının dışına itmiştir.

Şimdiye kadar söylenenleri özetler mahiyette Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmed ez-Zehebî (v: h.748), İbni Abbas’tan gelen bir rivayeti esas alarak büyük günahların yetmiş tanesini Şerh’ü-l-Kebair isimli çalışmasında özetlemiştir. Korunmak açısından faydalı olur ümidiyle bu 70 büyük günahı şu şekilde sıralıyoruz:

  1. Yüce Allah’a şirk koşmak.
  2. Haksız yere insan öldürmek.
  3. Sihir yapmak, yaptırmak.
  4. Namazı terk etmek.
  5. Zekât vermemek.
  6. Özürsüz olarak Ramazanda oruç yemek.
  7. Gücü yettiği halde hacca gitmemek.
  8. Anne-babaya isyan etmek.
  9. Akrabalarla alakayı kesmek; sılayı rahmi terk etmek.
  10. Zina yapmak.
  11. Eşcinsellik yapmak.
  12. Faiz yemek.
  13. Yetim malı yemek ve yetime zulmetmek.
  14. Yüce Allah ve Resulü adına yalan söylemek.
  15. Savaş/cihad meydanından kaçmak.
  16. Yöneticilerin halka yalan söylemesi ve zulmetmesi.
  17. Büyüklenmek, haksız yere övünmek, kibirlenmek ve kendini beğenip insanları küçük görmek.
  18. Yalan yere tanıklık yapmak.
  19. İçki içmek.
  20. Kumar oynamak.
  21. Namuslu, iffetli kadınlara (ve erkeklere) zina iftirasında bulunmak.
  22. Ganimet malından (kamu malı) aşırmak.
  23. Hırsızlık yapmak.
  24. Yol kesmek ve insanları soymak, maddi zararlar vermek.
  25. Bile bile yalan yere yemin etmek. (Yemin-i gamus)
  26. Zulmetmek.
  27. Malı hak sahibinden alıp layık ve ehil olmayan kimselere vermek.
  28. Haram yemek.
  29. İntihar; insanın kendi canına kıyması.
  30. Sözlerinin çoğunda yalana başvurmak, yalan söylemek.
  31. Hâkimler tarafından kasıtlı olarak yanlış ve haksız karar vermek.
  32. Davalarda rüşvet almak.
  33. Erkeklerin kadınlara; kadınların da söz, davranış ve giyim olarak erkeklere benzemeye çalışması.
  34. Aile fertlerinin namusunu kıskanmamak, onları teşhir etmek, erkek-kadın arasında fuhuş aracılığı yapmak.
  35. Hulle yapan ve yaptıran. (Üç talakla boşanmış kadını tekrar eski kocasına helal yapmak için geçici olarak nikâhlayan ve sonra da boşayan…)
  36. İdrar artıklarından kaçınmamak.
  37. Riyakârlık yapmak; amelleri Yüce Allah’tan başkasına arz etmek.
  38. Dünyalık için ilim öğrenmek ve ilmi gizlemek.
  39. Emanete hıyanet etmek.
  40. İnsanlar arasında laf getirip götürmek.
  41. Kaderi inkâr etmek.
  42. İnsanların gizli şeylerine kulak vermek; mahremlerini araştırıp peşine düşmek.
  43. Çok lanet etmek; layık olmayanları lanetlemek.
  44. Yapılan iyilikleri başa kakmak.
  45. Haksızlık yapmak, verilen sözleri yerine getirmemek.
  46. Falcı, müneccim ve kâhinlerin söylediklerine; gaipten haber vermelerine inanmak.
  47. Kadının kocasına karşı sürekli geçimsizlik çıkarması; yuvayı bozacak davranışlarda bulunması.
  48. İnsan tasvirleri yapmak.
  49. Ölüye üzüntüsünün bir göstergesi olarak yüzleri parçalamak, ağıt yakmak, elbiseleri yırtmak ve saç başı yolmak.
  50. Başkalarının mallarına, namuslarına ve canlarına karşı tecavüzkâr davranmak, haddi aşmak.
  51. Haklı veya haksız yere başkalarının üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmak.
  52. Komşulara kötü davranmak.
  53. Müslümanlara eziyet ve sıkıntı vermek.
  54. Allah’ın kullarına ve yarattıklarına kötü davranmak ve bu davranışlardan geri dönmemek.
  55. Büyüklük taslamak için elbiseleri yerlerde sürümek. (kibirli davranışları giyim kuşamına ve davranışlarına yansıtmak.)
  56. Erkeklerin altın takmaları ve ipek giymeleri.
  57. Efendisinin izni olmadan kölenin kaçması.
  58. Yüce Allah’tan başkası adına kurban kesmek.
  59. Bile bile babasından başkasına nesep iddiasında bulunmak. Soysuzluk.
  60. Lüzumsuz yere cedelleşmek, çekişmek ve hasımlaşmak.
  61. Elindeki suyun fazlasını ihtiyaç sahiplerine vermemek.
  62. Ölçü ve tartı da hile yapmak; fazla alıp eksik vermek.
  63. Allah-u Teala’nın azabından ve gazabından emin olmak.
  64. Yüce Allah’ın rahmetinden ümit kesmek.
  65. Özürsüz yere cemaati terk edip namazları tek kılmak.
  66. Cuma namazlarını terk etme hususunda özür sahibi olmamasına rağmen ısrarcı olmak.
  67. Vasiyeti adaletli yapmayıp vasiyet yaptığı kimselerin bir kısmını zarara uğratmak.
  68. Hilekârlık yapmak, başkalarına tuzak kurmak, aldatmak.
  69. Mü’minlerin mahremlerini araştırmak ve bunları teşhir etmek.
  70. Sahabilerden herhangi birisine sövmek, onları layık olmadıkları sözlerle zemmetmek.[65]

Kur’an-ı Kerim ve Sünnet, günah kavramını yeterince açıklamıştır. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in deyimiyle; “Helal de haram da apaçık belirlenmiştir. İkisinin arasında şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmez. Kim bu şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını korumuş olur…”[66]

Şüphelilere karşı bile teyakkuz halinde olmayı emreden İslâm, ıstılaha “büyük günah” kavramını sokmuş ve tanımını yapmıştır. Farzları terk etmek, haramları işlemek, Allah-u Teâlâ’nın azap ve gazabını çekecek davranışlarda bulunmak, cehennemi hak edecek eylemler sergilemek, ilahi rahmetten uzak kalmayı gerektirecek fiiller yapmak ve hukuken ağır cezaya çarptırılacak suçlar işlemek büyük günahlardan sayılmıştır.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR 	
1 Abdurrezzak, Musannef, c. X, s. 460.
2 Tirmizi, 38, Kıyamet, 49, no: 2497, c. IV, s. 658.
3 Buhari, 78, Edeb, 6, c. VII, s. 71.
4 Abdurrezzak, Musannef, c. V, s. 460.
5 Ebu Davud, 7, Talak, 50, no: 2310, c. II, s. 732-3; Nesaî, Tahrimu’d-Dem, c. II, s. 90.
6 Buhari, 23, Vesaya, c. III, s. 195; Ebu Davud, 12, Vesaya, 10, no: 2874, c. III, s. 294; Nesaî, Vesaya, 30, no: 12, c. VI, s. 257. Hakim, Müstedrek, c. II, s. 262
7 Abdurrezzak, Musannef, c. X, s. 460.
8 Heysemî a.g.e., s. 104.
9 İbni Mace, Fiten, 2, no: 3933, c. II, s. 1298.
10 Bak: Heysemî, a.g.e., c. VI, s. 284.
11 Bak: A’raf 7/157.
12 Müslim, 49, Tevbe, 6, no: 2760, c. III, s. 2114.
13 Abdurrezzak, Musannef, c. XI, s. 68.
14 İbni Mace, Fiten, 3, no: 3937, c. II, s. 1299.
15 Ahmed, Müsned, c. IV, s. 269.
16 A’raf 7/157
17 Maide 5/90.
18 İbni Mace, Eşribe, 3, no: 3375, c. II, s. 1120.
19 İbni Mace, Eşribe, 3, no: 3376, c. II, s. 1120.
20 Tahavî, Müşkilu’l-Âsâr, c. IV, s. 168.
21 Abdurrezzak, Musannef, no: 14669, c. VIII, s. 148.
22 Tirmizi, 59, Buyû‘, no: 1294, c. III, s. 589.
23 Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, no:855), c. II, s. 156.
24 Buhari, Edebu’l-Müfred, c. II, s. 290.
25 Muhammed b. Ebi Bekir er-Razi, Muhtâru’s-Sıhah, s. 331-2.
26 Ebu Davud, Edep, no: 4990, c. V, s. 265.
27 Bak: Âl-i İmran 3/102.
28 Hâkim, Müstedrek, c. I, s. 50.
29 İbni Hamza, Esbab-ı Vürud-il Hadis, c. II, s. 154.
30 İbni Hamza, Esbab-ı Vürud-il Hadis, c. II, s. 361.
31 Nesai, Eşribe, h. no: 44, c. VIII, s. 316.
32 Acluni, Keşf’ü-l Hafa, c. II, s. 31.
33 Tirmizi, 9, Salat, had. no: 2622, c. V, s. 14; Hakim, Müstedrek, c. I, s. 48.
34 Abdürrezzak, Musannef, c. III, s. 125.
35 İbni Kayyim, Şemsüddin muhammed b. Ebî Bekir, es-Salatü ve Hukmü târikihâ, s.19.
36 İbni Kayyim, Şemsüddin muhammed b. Ebî Bekir, es-Salatü ve Hukmü târikihâ, s. 36.
37 İbni Mace, Fiten, 3, no: 3936, c. II, s. 1299.
38 Hakim, Müstedrek, c. I, s. 73; Suyuti, Camiu’s-Sağir, c. II, s. 528.
39 Ahmed, Müsned, c. II, s. 69; Ebu Davud, 34, Sünnet, 15, no: 4678, c. V, s. 58; Abdurrezzak, Musannef, c. III, s. 124; Aclunî, Keşfu’l-Hafâ, c. II, s. 31.
40 Bak: İbni Kayyim, Şemsüddin muhammed b. Ebî Bekir, es-  Salatü ve Hukmü Târikihâ, 2010, Mısır.
41 Bakara 2/8.
42 İsfehani, Müfredat, s. 819.
43 Ebu Davud, Edep, no: 4880, c. V, s. 195.
44 Hakim, Müstedrek, c. III, s. 723.
45 Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, no:10102), c. XıX, s. 127.
46 İbni Mace, Ezan, 7, no: 734, c. I, s. 242.
47 Bak: A’raf 7/54.
48 Nesaî, Vesaya, 30, no: 12, c. VI, s. 257.
49 İbni Mace, Fiten, no: 4034, c. II, s. 1339.
50 Hakim, Müstedrek, c. I, s. 117.
51 Nesaî, Tahrimu’d-Dem, 37, no: 19, c. VII, s. 112.
52 Heysemi, Zevaid, c. I, s. 102.
53 Maide 5/72.
54 A’raf 7/40
55 Darimî, Buyû‘, no: 2603, c. II, s. 345.; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, c. IV, s. 181.
56 İbni Mace, Eşribe, no: 3376, c. II, s. 1120.
57 Darimî, Eşribe, no: 5, c. I, s. 508.
58 Hakim, Müstedrek, c. I, s. 43.
59 Müslim, 54, Zühd, 6, no: 2988, c. III, s. 2290; Ahmed, Müsned, c. III, s. 38
60 Abdurrezzak, Musannef, c. XI, s. 10.
61 Bak: Âl-i İmran 3/102
62 Abdurrezzak, Musannef, c. VI, s. 167; Müslim, 16, Nikah, 1, no: 1401, c. II, s. 1020.
63 Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, c. VII, s. 201
64 Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, no: 2329) c. IV, s. 95
65 El- Hafız Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Şerhu’l-Kebair, 2008, Kahire, s. 5-400.
66 Ahmed, Müsned, c. IV, s.269.

İslam İlmihalimiz ↗

Dini sorularınıza güvenilir kaynaklardan cevaplar bulmak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.