Ayakkabısını bakın nasıl bulmuş?

Mahallemizde oturan Tahsin Amca, zaman zaman Kadir isminde bir arkadaşından bahsederdi. Bir defasında aynı dairede çalıştığı bu arkadaşıyla ilgili bir hatırasını anlattı.

Bir gün saat 11.40’ta Tahsin Amca çalıştığı şubeden dışarı çıkmak zorunda kalmış. Dışarı çıkarken de Kadir Amca’ya: “Saat 11.40. Ben gidiyorum, eğer Müdür Bey gelirse ayrıldığım saati değil de sorduğu saati kastederek, ‘Şimdi çıktı’ dersin,” diye de tembihlemiş.

Tahsin Amca’nın ayrılmasından 15 dakika sonra Müdür Bey gelmiş ve: “Tahsin Bey nereye gitti?” diye Kadir Amca’ya sormuş. Kadir Amca da olayı aynen Müdür Bey’e anlatmış: “Tahsin Bey saat 11.40’ta daireden çıktı ve çıkarken de şayet Müdür Bey gelirse, ‘Şimdi çıktı’ dememi tembihledi.”

Aynen anlatmış

Daha sonra Tahsin Amca geldiğinde de Kadir Bey, Müdür Bey’in geldiğini ve neler söylediğini aynen anlatmış. Tahsin Amca çok şaşırmış. “Ne yaptın sen Kadir Bey, beni suçlu durumuna düşürmüşsün,” deyince, Kadir Bey’den şöyle bir cevap almış:

“Yapılacak başka bir şey yoktu. Sizin için yalan söyleseydim, Allah karşısında suçlu durumuna düşerdim. Sizin cezanızı kul verecek, kulun cezasından ne olur; ya Allah bana ceza verip de beni cehennemine koyarsa, siz buna razı olur musunuz?”

Bu olayı duyunca: “Bu zamanda böyle elleri öpülesi insanlar azdır,” dedim ve Kadir Amca’yı ziyaret etmek için Tahsin Amca’dan adresini alıp evine gittim.

Kadir Amca küçücük bir bahçesi olan, ahşap, mütevazı bir evde yaşıyordu. Çok sevecen, orta boylu, nur yüzlü, misafirperver bir insandı. Bizim kendisini ziyaret etmemize çok sevindi. Evinde neyi var neyi yok hepsini getirip bize ikram etmeye başladı.

Yaşı 70’in üzerinde olmasına rağmen hafızlık yapmaya çalıştığını, her gün en az bir sayfa Kur’an ezberlediğini söylüyordu. Bunu duyunca çok sevindim ve açıkçası biraz da kendi halimden utanır oldum. Kadir Amca ayrıca bir de hatırasını anlattı. Bize anlattığı hatırasını, aynen buraya aktarmayı kendime bir görev sayıyorum:

Çalınan ayakkabılar

“Bir gün ikindi namazını kılmak için Bursa Ulu Cami’ye gitmiştim. Ayakkabılarım da eskimiş olduğundan, ‘Buraya gelmişken namazdan önce çarşıya uğrayıp ayakkabı alayım da sonra namazımı kılayım,’ diye düşündüm ve dediğim gibi yaptım.

İkindi namazlarından sonra her gün Mülk Sûresi’ni okurdum; ancak ayakkabılarım çalınır korkusuyla o gün okumadan erkenden camiden çıkmak istedim. Ayakkabılığa geldiğimde ayakkabılarımı koyduğum yerde bulamadım ve mecburen cemaat dağılıncaya kadar bekledim. Neticede ayakkabılarımı bulamadan tekrar evime doğru yola koyuldum.

Çok üzülmüştüm, ancak bir yandan da kendi kendime bazı sorular soruyordum. “Acaba param haram mı? Neden benim ayakkabımı çaldılar, nerede hata yaptım?” Aklıma birçok soru geliyordu, kalbim de bir türlü rahat etmiyordu.

Derken, Bursa’da ‘Heykel’ diye adlandırılan yere gelmiştim. İçimden bir ses bana, ‘Bugün Mülk Sûresi’ni okumadın, eğer okusaydın böyle olmazdı,’ diyordu.

Mülk Suresi’ni okumuş

Hemen yolun kenarında uygun bir yer bulup oturdum ve gözlerimi kapayıp Mülk Sûresi’ni okumaya başladım. Sûre’nin sonuna yaklaştığımda sanki birisi bana ayakkabılarımı çalan hırsızın eşkâlini tarif ediyordu.

Okumam bittiğinde ‘Fatiha’ diyerek gözlerimi açtığımda karşı tarafımda dikilen polis memurlarına yakın bir yerde oturan birisini gördüm. Ayağının birini diğerinin üzerine atmıştı ve ayakkabısının da biri giyili, diğeri de onun yanındaydı.

Adama dikkatlice bakınca biraz önce gözlerim kapalıyken bana tarif edilen kişinin aynısı olduğunu gördüm. Adamın ayaklarına dikkatlice baktığımda bir de ne göreyim; adamın ayağındakiler benim ayakkabılarımdı.

Fakat ben ihtiyardım, o ise çok gençti. ‘Ne yapsam?’ diye düşündüm ve besmele çekip Allah’a sığınarak yavaşça adamın yanına gittim ve yerdeki ayakkabıyı aldım. Adam yüzüme acayip bir şekilde bakarken diğerini de çıkarmasını istedim. Adam hiç itiraz etmeden efendice diğerini de çıkarıp verdi.

Eğer bir şey yapmaya kalkışsa polisleri çağıracaktım; ama ben yardımı önce Allah’tan istediğim için Mevlâ’m beni başkasının yardımına muhtaç etmemişti. Sevincimden evime kadar ağlayarak geldim.”

Bu olay da gösteriyor ki, Allah Teala yalan söylemeyen kullarını çok seviyor ve bu kullar dara düştüklerinde de onlardan yardımını esirgemiyor.

“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol,” diyen iman ve aksiyon şairimiz Mehmet Akif Ersoy ne güzel söylemiş!

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.