Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.
Rahmetli babam, bağ bekçiliği yaptığı için köyde bulunamazdı. Bütün işleri anam evirir çevirirdi. Bir gün annemle Kabaklık mevkiindeki bahçemize gitmiştik. Avarları suladık, biraz da dinlendik. Yemek yedik. Sonra anam, toprak yüzeyi tamamen taşlardan oluşmuş, köylülerin kepir dedikleri taşların arasında, yetişmiş olan dikenleri toplamaya başladı. Onları toplayıp ot samanı yaparlardı. Kışın hayvanlara verirlerdi.
Hava son derece sıcaktı, anam çalışmaktan yorulmuş ve susamıştı. Bana; “Hasan, yavrum şu testiyi al da, şu pınardan bir soğuk su getir de içeyim” dedi. Aldım testiyi gittim. Pınardan bir güzel doldurdum geldim. Lâkin, anama çok yaklaştığım bir sırada ayağım taşa takıldı ve düştüm. Testiye hâkim olamadım ve testi kırıldı. İçerisinde bir yudum bile su kalmadı.
Armut ağacı
Üstelik dizim de acımıştı. Sonra baktım ki, dizim yüzülmüş ve kanamış. Anamın beni dövmesinden de çok korkardım. Olaydan sonra anam; “Gel de, sana bir sorayım” diye beni döveceğini ima etti. Ben gelir miyim? Hemen kaçtım. On yaşlarında olduğumu sanıyorum.
Bulunduğumuz yerin biraz ilerisinde tarlamız vardı ve içerisinde de aşılanmış çok güzel bir armut ağacı vardı. Oraya geldim, ağaçtan olgunlaşmış bir armut kopardım. Hem yedim hem de yürüdüm. Nereye gidiyorum? Köyümüzün kuzeyinde bir tarlamız vardı, bir gün önce oradaydık.
Tarlanın içinde büyükçe bir ağaç vardı. Köylülerin “dağ armudu” dedikleri bir ağaçtı. O ağacın başında bir kuş yuvası vardı. Ben de çıkıp bakmıştım, yavrular aç kalmıştı. Ana ve baba kuş görünmüyorlardı ve ben onların karnını doyurmuştum. Çekirgeleri öldürüp onlara yedirmiştim.
Niyetime onları aldım, hem gidiyorum hem de çekirge topluyordum. Oraya gidip o kuşları doyuracağım, biraz da yeşil nohut koparıp eve döneceğim. Fakat burada bazı noktalar var. Bunları belirtmeliyim. Önce bulunduğum yer ile gideceğim yerin arası yaklaşık 15 km’den az değil. Orman olan yerler var. Düz ova olan yerleri var.
Oralar aslında tehlikeli yerler, lâkin benim aklıma hiç korku gelmiyordu. Bir diğer husus, ben anamı orada güneşin altında bırakmışım, ta falan yerdeki kuşları düşünüyorum. Çocukluğum ve anamın döveceği korkusuyla işin bu inceliklerini düşünemiyordum. Daha başka tehlikeler de beni bekliyor olabilirdi.
Fakat gittim ve varacağım yere vardım. Topladığım çekirgeleri kuş yavrularına verirken, ana ve baba kuş geldiler. Bana saldırıyorlardı. Ağaçtan indim biraz yeşil nohut aldım ve köye dönmek üzere yola koyuldum. “Kuşa” denilen yere geldim ama akşamın karanlığı bastı.
Malkayası
Kuşa pınarının başında oturuyordum. Kendi kendime; “Şimdi ben buradan nasıl gideceğim? Kuşa mezarlığı var, ileride “Malkayası” var, orası çok tehlikeli bir yerdir. Şeytanlar ve cinler kaynaşıyorlar orada. Ben oralardan nasıl geçerim?” diye düşünüyordum.
O sırada birisinin gelmekte olduğunu, seslerini duydum. Onlar da çok büyük bir korku içindeler. Pınara yaklaştıklarında benim hayaletimi görünce, kadın durdu. “Sen kimsin? İn misin cin misin?” dedi. “Korkma teyze ben Tahsin’in oğluyum” dedim. “Hasan sen misin?” dedi. “Evet benim” dedim. “Ne duruyorsun burada?” diye sordu. “Korktum oturuyorum” dedim. “Biz de çok korktuk, bir arkadaş arıyorduk, Malkayası’ndan beraber geçeriz” dedi.
Köyümüzde “Malkayası” adı verilen bölge hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Malkayası; yolun iki tarafında iki tepe bulunmaktadır. İkisi de kayadan oluşmaktadır. İki kayalık tepe arasından dar bir yol geçer. Köyümüzün en tatlı ve güzel suyu o kayaların altından gelmektedir. “Kurupınar” deniliyor ama kuru değil.
Bu kayalar üzerinde Bizans döneminden kalma kaya mezarlar vardır. Ayrıca bir köy harabesi de mevcuttur. Fakat eski- yeni, genç- yaşlı, kadın- erkek olsun bütün köylüler o iki kayanın arasından geçen dar yoldan akşamları ve geceleri geçmekten korkarlar. Çünkü o yer, gerçekten cin taifesinin yaşadığı yer olarak bilinmektedir. Bir çocuk olarak ben de, yanıma gelen kadın da oradan nasıl geçeceğimizi düşünmek zorundayız. Bu sebeple ikimiz birbirimize güvenerek geçmeye çalışacağız.
Yol arkadaşım kadının yanında 6- 7 yaşlarında bir çocuğu vardı. Bir de eşeği. Dağdan geliyorlarmış, beraberleştik ve Malkayası denilen cinler mahallesinden geçtik. O evine gitti, ben de evimize gittim. Eve geldim Kuşa’dan köye doğru giden yol. Karşıda görünen kaya meşhur Malkayası’dır. Bu yol oradan geçmekte ve yalnız başına geçmek korku vermektedir. Ama lâkin, dövülmekten korkuyordum.
Dama çıktım
Hiç kimseye görünmeden evin damına çıktım. Dam, kara örtüydü, üzerinde ot yığını vardı. Kurusun diye oraya koymuştuk. Karnım aç ta olsa, yorgundum. Otun içerisine girdim. Sıcaktan ot iyice ısınmış, ben de hemen uyuyakalmışım. Annem ve babam telaşa düşmüşler. Hısım akrabaya sordularsa da sonuç alamamışlar.
Teyzemin kocası eniştem Şükrü Kaya vardı. Akıllı, tecrübeli ve bilgili birisiydi. Ona gidip sormuşlar; “Ne yapalım?” diye, o sormuş; “Damda ot var mı?”, “var” demişler; “O çocuk akıllı çocuk, gece dağda kalmaz, mutlaka köye gelmiştir, ama korktuğu için eve giremez, otun içerisine yatmıştır, oraya bir bakın, yoksa bana haber verin” demiş.
Geldiler ve beni otun içerisinden alıp eve getirdiler. İyi ki, bir şey yapmadılar bana. Anacığım, hem ağlıyor hem de bana yiyecek hazırlıyordu. Şu anda onun içerisindeki sıkıntıyı anlıyorum. Çok üzülüyorum lâkin, çocukluk hali, o zaman düşünemiyordum. Anamdan özür diliyorum, fakat o şimdi yok…
(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)
Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: İbret ve ders verdiği için hatıra türü yazıların insanlara çok güzel katkıları olur. Bu hatıradan da bir çok dersler çıkarmak mümkündür. Çocuklarınızın hataları olduğunda, onları korkutur ve tepkilerinizde ileri giderseniz, o korku psikolojisiyle evden kaçabilir, hata yapabilir veya daha üzücü sonuçlara sebebiyet verecek davranışlara girebilirler. Nice basit olaylar ciddi neticelerle sonuçlanabilir. Eve gelmeyen ve kaybolduğundan endişelenilen bir çocuğun ailesine yaşattığı üzüntüyü düşünsenize… Çok şükür merhum Hasan Hüseyin hocamız evine dönmüş… Anacığından da bu yaşattığı üzüntü için özür dilemiş. Bir de bu hatırada dikkatimi çeken bir diğer unsur çocuk eve gelmeyince anne babası tecrübeli ve bilge birisi olan Şükrü enişteye danışıyorlar. Nitekim böyle akıllı kişilerle istişare etmenin faydasını bu hatıra ile bir kez daha fark ediyoruz. Çevremizde, etrafımızda böyle danışılabilecek kişilerin olması ne kadar güzel bir nimettir.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.