
Peygamber Efendimiz’in ashabı ne güzel insanlarmış, birbirlerini Allah için sever, sevdiklerini de birbirlerine gidip söylerlermiş. Rivayet edilir ki; bir adam oradan geçen birisi hakkında Peygamber Efendimiz’e; “Ey Allah’ın Resulü! Ben bu kişiyi gerçekten seviyorum” dedi. Efendimiz; “Peki, sevdiğini ona bildirdin mi?” buyurdu. Adam; “Hayır” dedi. Efendimiz; “Ona bildir” buyurdu. Bunun üzerine orada bulunan sahabe diğerinin yanında gitti ve “Ben seni Allah için seviyorum” dedi. Diğeri de şu cevabı verdi: “Uğrunda beni sevdiğin Allah da seni sevsin.” (Bkz. Ebû Dâvûd, Edeb 112, 113; Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 140-141, 150)
Bu ne kadar coşku dolu bir sevgi ve ne kadar güzel bir duadır. Bunun manası ne ufuklara sığar ne de deryalara. Allah için sevginin hesabı mı olur? O, arş-ı a’lâya çıkar ve Hakk’ın makamında hesapsız olarak kıymet bulur. Rabbim bizlere de birbirimize karşı böyle bir sevgi ihsan eylesin. Amin! Bu yazıyı okuyan kardeşlerimizden bir ricamız var. Gelin Sevgili Peygamberimiz’in bu tavsiyesine kulak verelim ve sevdiğimiz bir kişiye bugün; “Seni Allah için seviyorum” diyelim. Haydi kardeşlerim, durmayın. En yakınınızdan başlayın. Telefonunuzla da arayıp söyleyin. Böylece bir sünneti ihya etmiş olalım.
İman ne güzel
İşte bütün bunlar imanın güzelliğidir kardeşlerim. İman edenlerin üzerinde çok büyük müjdeler, bitmeyen lütuflar ve sayısız ikramlar vardır. Nasıl büyük bir nimete sahip olduğumuzu fark edebilmek için gelin Rabbimizin şu ayetlerini birlikte tefekkür edelim. Cenab-ı Hak ayet-i kerimelerinde buyuruyor ki: “Allah iman edenlerin dostudur.” (Bakara, 257) Bu ayetin üzerinde hiç tefekkür ettiniz mi kardeşlerim? Allah Teâlâ bu ayette bize dostluğunu açıklıyor. Ne büyük bir müjde, öyle değil mi?
Bir başka ayet-i kerimede; “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Rasulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir” (Maide 55) buyuruluyor. Bu ayette dikkatimizi çeken şey; Allah celle celaluh ve Resulü sallellahu aleyhi ve sellem’den sonra dost tutulacak olanlar, kendisini bizzat Rabbine teslim ederek samimiyetle namaz kılan, zekât veren mü’minlerdir. İşte namaz, zekât ve diğer ibadetlerin önemi.
Demek ki dostumuzu tanıyabilmek için, en çok üzerinde durmamız gereken konu mü’min, münafık ve kâfiri seçebilmektir. Bizler ancak mü’minlerle dost olabiliriz. Ve dünyada sevdiğimiz herkesi ve her şeyi Allah için sevebiliriz. Allah için sevme duygusuna erebilmek ise bambaşka bir manadır. Ahirette imrenilecek makamları vardır onların. Allah için sevmeyi başarabilsek, bu kadar suizanlar, bu kadar dedikodular, bu kadar fitneler olur muydu?
Allah dostları
İman kalplerine tam yerleşmiş, başta namaz ve zekat olmak üzere kulluğun bütün gereklerini takva ile yapan kullar Allah’ın dostu olurlar. Ayet-i kerimede bu güzel insanlar şöyle müjdelenmektedir: “Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler. Onlar ki, iman etmişler ve takvâya ermişlerdir, işte onlara hem bu dünya hayatında hem de ahirette müjdeler olsun! Allah’ın sözlerinde değişme olmaz; (öyleyse) en büyük kazanç budur.” (Yunus, 62-64)
İşte Allah Teâlâ’nın övdüğü o veli kullara ne mutlu. Onlar ki Hak davasını omuzlarında taşıyan, muhabbetini gönüllere aşılayan, sevgi deryasından avuçlayıp kullara sunan, gönül gözüyle âleme ibretle bakan, yanık gönüllerin sevdasıyla Hakk’a özlem duyan, gözyaşları O’nun için akan, ömür kervanını Rabbinin yolunda kılan, ak güvercinler misali müjdeler taşıyan, kalp ve gönül ritmini Allah’a bağlayan kullardır.
Bir değil binlerce kez Muhammedî sevda ile insanların kurtuluşu için, lisanından hakikat meyveleri dökendir onlar. Bulunduğu mekânda Hakk sevdasının kokusunu yayandır onlar. İşte onlara “Allah adamları” denir. “Allah onları, onlar da Allah’ı sever.” (Maide, 54) Yürekleri adeta altından bir madendir. Yolları nûr, gönülleri nûr, bakışları nûrdur onların. Gönül iklimlerinde bir sabâ rüzgârı eser daim. Selamını götürür İki Cihan Güneş’i Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem
Ey bâd-ı saba uğrarsa yolun semt-i Harameyne
Selamımı arz eyle Rasülüs Sekaleyne…
Allah dostları, melekler misâli kanat çırparlar Hak Hak diye. Muştular sunarlar geceye ve gündüze… Azığıdır onların çile… Almazlar dünyadan bir nebze… Allah ve Rasulü sevdasıyla yanarlar daima.
Özlemleri onlaradır her an. Mevlana kuddise sırruhu hazretlerinin tarifiyle; ham iken pişen, piştikten sonra Allah aşkıyla yanan kullardır onlar. Bu, herkesin harcı değildir. Yunus’un; “Her kim merdâne gelsin meydâne” dediği gibi mert olanların meydanıdır bu meydan.
Âh o güzel kulları bulabilsek! Onlarla hemdem olabilsek… Allah sevdasıyla beraberce ağlaşabilsek…
Ömür testisini bu muhabbet şerbetiyle doldurabilsek… Hüzün mü kalır o zaman, dert mi kalır, tasa mı kalır? Rahmet bulutları her yanı alır, melekler bu meclisleri bulur ve diğerlerini çağırır. “İşte sevdam, işte davam!” diyebilmek ne güzel. İşte böyle gönül muhabbetlerinin olduğu yerlerden halka hizmet, mahlukata rahmet, insanlığa iyilik doğar.
Salihler meclisi
Âlim ve salihlerin meclisi, cennet bahçeleridir. Oralara samimiyetle devam edenler. Allah’ın izniyle Cennet’i kazanacaklardır. Zaten Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de “Kişi sevdiğiyle beraberdir” (Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165) buyuruyor. O halde âlim ve âriflerin kıymetini bilelim ve dediklerini tutalım. Sonra pişman olmamak için, bu büyük sevinç kaynağını kaçırmayalım.
Bir insan bir vakıf gibi olmalıdır. Bazı kullar vardır ki öyledirler. Onlara gerçekten imrenilir. Bunlar senenin hatta ömrün her vaktinde öyle olurlar. Mü’minlerin maddi ve manevî ihtiyaçlarına gece gündüz koştururlar. Sanki onlar hadiste geçtiği üzere, bunun için yaratılmış kimselerdir. Görülünce de Allah’ı hatırlatırlar. Allah onların sayısını artırsın ve kendilerinden razı olsun.
Son olarak bir hatırlatmada bulunmak istiyorum kardeşlerim. Bu dünya hayatı fanidir. Ahiret ise ebedidir. Dünya insanı bir değirmen misali öğütmekte, ömür çiçeği gün gün solmaktadır. Bir gün de tamamen solacaktır. İşte o güne hazırlığımız nedir acaba hiç düşündük mü? Asıl meselemiz bu olmalı. Bu konu sadece kendimizi değil, çoluk çocuk ve etrafımızı da içine alır. Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrim, 6)
O halde insana düşen en önemli görev, işte budur. Sonra bunu etrafındaki insanlara da aktarmak ve Allah yoluna çağırmaktır. Bilelim ki; durumumuza göre, her birimize iyiliği emretmek ve kötülükten yasaklamak farzdır. Bu gerçekleri insanlara gücümüz yettiğince ulaştırmaya çalışmalıyız. Eğer iman eder ve imanımızın gereklerini yerine getirirsek, Rabbimiz bize bu dünyadayken hem de mahşer gününde dostluğunu gösterecektir. Çünkü; “Allah iman edenlerin dostudur.” (Bakara, 257)
Ne mutlu O’na dost olabilene…
Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.