Selam hidayete tabi olanadır…

Peygamber  Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, kitap ehlini itikadî anlamda sapkın kimseler olarak görmüştür. İnanç bağlamında onlara asla sempati duymamıştır. Bundan dolayı kitap ehline karşı selam vererek söze başlamayı nehyetmiştir: “Yahudi ve Hristiyanlara ilk defa selamı veren siz olmayın…”[1]

Çünkü selam, insanın sağlığına, ömrüne, kazancına, bela ve musibetlerden korunmasına yapılan dua cümlesidir. Hayatını isyan içerisinde geçirenlere bu dualar yapılmaz. Bu dualara layık olanlar, Allah Teâlâ’ya ve Resulüne hakkıyla iman eden mü’minlerdir. Şayet onlar önce selam verecek olurlarsa, Peygamber Efendimiz; “ve aleyküm” diyerek cevap vermeyi emretmiştir.[2]

Hidayet üzere olanlar

Bizlere örnek olan Peygamber Efendimiz, Bizans kralına yazdığı mektubun giriş kısmında; “Esselâmü alâ menittebeal hüdâ/ selam hidayete tabi olanlaradır” diyerek, kâfire selam verilmeyeceğini göstermiştir.[3] Selam hidayet ehlinin hakkıdır. “Mağdûbun/ gazaba uğrayanların” ve “dalalet ehlinin/ sapıkların” selama liyakatleri yoktur.[4]

Müslümanların aksırdıkları zaman bile Resûlullah’tan dua aldıklarını bilen kitap ehli, Peygamber Efendimiz’in yanında aksırarak, “yerhamükellah/ Allah’ın rahmeti üzerine olsun” duasını beklemişlerdir. Hayatının her anını teyakuz hâlinde geçiren Peygamber Efendimiz; “Allah size hidayet versin, durumunuzu ıslah etsin” buyurarak, onlara rahmet yerine hidayet duası yapmıştır.[5]

Bu dua ile kitap ehlinin dalalette oluşuna da vurgu yapılmıştır. Bu dalalet ehlinden her kim ki hem kendilerine gönderilen peygambere, hem de Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e iman ederek Müslümanlığı tercih ederse iki kat sevap alacağını Resûlullah müjdelemiştir.[6]

Son ahit

Peygamber Efendimiz, kitap ehlinin Hicaz bölgesinde siyasal etkinlik içerisinde hâkim faktör olmalarını istemiyordu.[7] Bu uygulamanın öncesinde Medine’den tüm Yahudileri sürgün etmiştir. Konuyla ilgili Hazreti Ömer radıyellahu anh’ın Resûlullah’tan şöyle bir açıklama duyduğu rivayet edilmektedir: “Yahudileri ve Hristiyanları Arap yarımadasından çıkaracağım; oraya Müslümanlardan başkası yerleşmeyecektir.”[8]

Şöyle bir rivayet daha vardır ki bu bağlamda çok ilginçtir: Resulullah’ın almış olduğu en son ahit; Arap yarımadasında iki dinin bir arada olamayacağıdır.[9]  Müslümanlar aynı bölgeyi kitap ehliyle paylaşmak istememişlerdir. Günümüzde Filistin ve havalisindeki Yahudi yayılmacılığı Peygamber Efendimiz’in ne kadar haklı olduğunu ortaya koymaktadır.

İnanç hürriyeti

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, Müslümanların zimmetinde olan kitap ehli vatandaşları her zaman korumuş ve onlarla ilgili valilere kararnameler göndermiştir. İslâm devletiyle ahdi olanlar özgürce yaşamışlar ve dinlerinin gereklerini icra etmişlerdir. Hatta bu bağlamda yaptığı şu açıklama çok önemlidir: “Kim ki zimmet ehlinden birini haksız yere öldürecek olursa, çok uzun mesafelerden alınan cennetin kokusunu onlar alamayacaklardır.”[10]

İslâm, kitap ehlini Allah Teâlâ’ya yaptıkları iftira, hak dini tahrif ve tebdil, peygamberlere iftira ve suikast, kitaplara ekleme ve çıkarma, kendilerini sahte aidiyet üzerinden kurtulmuş millet ilan etmeleri, kendilerine benzemeyenlere savaş açmaları, gerçekleri gizlemeleri, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e düşmanlıkları üzerinden tenkit etmiştir. Özellikle de Müslümanların, Yahudileri ve Hristiyanları hayatın belirleyicisi yapmalarını; onları velayet makamına getirmelerini istememiştir. Hatta sert bir üslupla yasaklamıştır.

Hasbelkader Müslümanların egemen olduğu aynı coğrafyada bir araya geldiklerinde ise onlarla insani muamelelerini en güzel seviyede tutmalarını emretmiştir. Onların her türlü emniyetlerini garanti altına almayı yöneticilere bildirmiştir. Medine İslâm Devleti‘nden başlayan bu süreç, Osmanlı’nın yıkılışına kadar devam etmiştir. İslâm coğrafyasındaki kitap ehline ait kültürel ve dini mirasın hâlâ varlığını koruması bunun en önemli kanıtıdır. 

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

1 Abdürrezzak, Musannef, Had. No: 19459, c. X, s. 392; Tirmizi, 12, İsti’zan, Had. No: 2700, c. V, s. 60.
2 Buhari, Edeb’ü-l Müfred, c. II, s. 459.
3 Hazin, Lübab’u-t Te’vil, c. I, s. 271.
4 Heysemi, Zevaid, c. VI, s. 208.
5 Buhari, Edeb’ü-l Müfred, c. II, s. 466.
6 Abdürrezzak, Musannef, Had. No: 13113, c. VII, s. 270;Buhari, 3, ilim, 31, Had. No: 97.
7 Abdürrezzak, Musannef, Had. No: 19372, c. X, s. 361.
8 Abdürrezzak, Musannef, Had. No: 19365, c. X, s. 359.
9 İbni Hişam, a.g.e. c. IV, s. 316.
10 Hâkim, Müstedrek, had. No: 2580, c. II, s. 137.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.