Çağımızın sahabeleri Filistinli direnişçiler…

Güneşin gurubunun yaklaştığı, ikindi vakti gelen bir Peygamberin -aleyhis selatü vesselam- akşam saatlerinde imtihana tabi tutulan ümmeti olarak bu felaket ve helaket asrında farklı imtihanlardan geçiyoruz. Bu asır tarif edilirken; “Şimdiki tarz-ı hayat-ı ictimaiyede yüz günah insana karşı geliyor” (Kastamonu Lahikası 103) deniliyor.

Bir yandan dakikada yüz günah ile karşı karşıya kalan ve günahları, israfları, sefahati adet haline getiren ve İslam’ın sancaktarı olduğunu iddia eden Müslümanlar, diğer yandan İslam alemi olarak ciddi bir şekilde sahip çıkmadığımız, dünyevi menfaatlerimizin zedelenmesinden korktuğumuz için “Ne halleri varsa görsünler” modunda terk ettiğimiz “Hasbunallahu ve ni’mel vakil” in  tezahürünü hakkalyakin müşahade ettiğimiz Gazze’deki onurlu Müslümanlar.

Bir yandan dünyevi çıkarları uğruna gayri Müslimlere savaş yardımı yapan, zalimler Müslümanlarla savaşırken bile yardımlarını esirgemeyen Müslümanlar, diğer yandan canını Allah yolunda vermekten zerre kadar tereddüt etmeyen; “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz” (Bakara, 156) ayetinin tezahürünü gözünü kırpmadan hayatına aksettiren Müslümanlar…

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı metin-ozmen-kimdir-biyografisi-kac-yasinda-nereli-gazeteci-yazarlar-batman.png

Bir hikaye

İmtihan bu son demlerde bizlere bunu da sundu… Bakalım yevm-i mahşerde neler olacak? Bu halleri temaşa ederken aklıma Hazreti Ömer radıyellahu anh döneminde Ebu Zer Gıfari radıyellahu anh ile yaşandığı rivayet edilen bir hadise geldi. Rivayetin sıhhati konusunu alanın uzmanlarına bırakmakla beraber anlatılan rivayet şöyle:

Bir gün Hazreti Ömer, etrafını çepeçevre saran bir grupla sohbet hâlindeyken, iki yağız delikanlının bir kişiyi kollarından tutup kendilerine getirdiğini gördü. “Nedir bu hâl, bu adamı neden böyle yaka paça getirdiniz?” diye sordu. “Ya Ömer! Bu adam bizim babamızı öldürdü. Biz de adaletin tecellisi için tutup size getirdik. Ne yapmak lazım geliyorsa onun yapılmasını sizden istiyoruz” cevabı verdi gençlerden biri…

Katil zanlısı mahkemede bizzat Hazreti Ömer tarafından yargılandı. Hazreti Ömer adama; “Gençlerin dediklerini duydun. Söylenenler doğru mu? Eğer doğruysa senin söyleyeceklerin nelerdir?” diye sordu. O genç bu söylenenlere itiraz etmedi. Söylediklerinin doğru olduğunu ancak kendisinin de söyleyecek birkaç sözü olduğunu belirterek izin aldıktan sonra konuşmaya başladı:

“Ben bir köylüyüm. Buraya Efendimiz aleyhissalatü vesselam’ın kabri şerifini ziyaret etmeye geldim. Medine civarına geldiğimde abdest almak ve dinlenmek için müsait bulduğum bir hurmalık yakınında durdum. Abdest alırken baktım ki atım hurma dallarına uzanmış; yemeye çalışırken ağacın dallarını kırıyor ve zarara sebebiyet veriyor. Buna mâni olmak için derhal atımın olduğu tarafa koştum. İşte o anda karşıdan yaşlı bir adam bana karşı bağırarak geldi, iyice yaklaştıktan sonra hiçbir şey demeden ve sormadan, bir şey söylememe fırsat bulamadan, elindeki büyükçe taşı atıma hızla vurdu ve at düşüp öldü…

Atımı çok severdim, ondan başka da bineğim yoktu ve o yaşlı adam atımı bir hiç uğruna öldürmüştü. Dayanamadım, ben de onun ata vurduğu taşı alıp kendisine fırlattım. Adamcağızın eceli gelmiş olacak ki o da öldü. Tabii ki bu duruma çok üzüldüm. Azıcık bir öfke sebebiyle bir adamın ölümüne sebep olmuştum. Hemen bu yaşlı adamın kim olduğunu araştırdım, ailesini buldum çocuklarına durumu uygun bir dille anlattım… Ben şayet o anda kaçmak isteseydim, kolayca kaçardım; ama ben Allah’a ve ahiret gününe inanmış bir kimseyim. Cezam ne ise onu dünyada çekmeye razıyım, ilâhi adalet ne ise tatbik edilsin ve hak yerini bulsun…”

Herkesi etkiledi

Adamın anlattıkları orada bulunan herkesi etkilemişti, ancak adaletin tecelli etmesi için hüküm ne ise tatbik edilecekti. Babaları ölen gençler diyet almaya razı olmuyorlar ve kısas yapılmasını istiyorlardı. Karar verildi. Kısas yapılacak ve adam idam edilecekti. Hiç itiraz etmedi. Telaşlanmadı, paniklemedi, gayet soğukkanlı bir şekilde hükme rıza gösterdi. Yalnız bir ricam var” dedi ve ekledi:

“Benim bakımıyla ilgilendiğim bir yetim var. Onun bana teslim edilmiş olan altınlarını bahçemde bir yere gömdüm. Bu altınlar o yetimin geleceği… Onların yerini de benden başka kimse bilmiyor. Eğer bana üç gün müsaade ederseniz, gider onların yerini o yetime bildiririm. Böylece hem o yetim yavrunun gelecek açısından maddi problemi hallolmuş olur, hem de ben emanetin vebalinden kurtulmuş olurum.”

Hazreti Ömer; “Şu anda sana nasıl müsaade edebiliriz ki? Zira sen bir suçlusun, cezan infaz edilecek. Kaçmayacağına nasıl inanacağız?” diye sordu. Adam kaçmayacağına, geri döneceğine dair yeminler etti, ama fayda etmedi. Hazreti Ömer, “Ancak yerine bir kefil bulabilirsen serbest kalabilirsin” diye yeni bir çözüm yolu önerdi.

Adam o civarın yabancısıydı. Bu civarda kimseyi tanımıyordu ki kefil bıraksın. Genç son çare olarak oradaki insanlara dönüp baktı. Acaba kendisine kefil olan çıkar mıydı? O sırada gözüne Ebu Zerr Hazretleri takıldı: Parmağıyla işaret ederek; “Bu zat bana kefil olur” dedi. Hazreti Ömer şaşkınlık içinde Hazreti Ebu Zerr’e dönerek; “Ya Eba Zerr! Ne diyorsun kefilliği kabul ediyor musun?” diye sordu. O da hiç tereddüt etmeden; “Bu adamın üç güne kadar döneceğine inanıyor ve kefil oluyorum” dedi.

Adamı serbest bıraktılar… Koca bir ülke üç gün boyunca adamın geri dönüp dönmeyeceğini konuşmaya başladı. Birinci gün gelen giden olmadı. “Acaba sözünü tutacak mı?” diye sorular sorulmaya başlandı. İkinci gün de gelmedi adam. Üçüncü günün öğlen vakitlerinde; “Bu adam gelmeyecek” yorumları yapılmaya başlandı.

Hala gelmedi

Ölen adamın çocukları; “Ya Eba Zerr! Kefil olduğun adam hâlâ ortalarda görünmüyor. Kim olduğunu bilmediğin bir kimseye niçin kefil oldun? Adam bir kere ölümden kurtuldu, bir daha geri gelir mi?” diyerek sitem ediyorlardı. Hazreti Ömer, “Ya Eba Zerr! Kefil olan o genç eğer vermiş olduğumuz sürede gelmezse, zamanı gelince emr-i ilahiyi tatbik eder ve kısas hükmünü geciktirmeden uygularım!” diye haber yolladı.

Bu tartışmalar arasında akşamı ettiler… Herkesi bir üzüntü kaplamıştı; zira o genç gerçekten de gelmeyecek olursa, kefil olduğu için kısas Hazreti Ebu Zerr’e yapılacaktı. Bu olayı duymayan kalmamıştı. Medine çalkalanıyor, herkes adamın geleceği yolu gözlüyordu. İşte bu esnada Medine’nin girişinden bir adamın tozu dumana katarak geldiği görüldü. Kan ter içinde gelen bu adam, idam edilecek adamdan başkası değildi.

Hazreti Ömer; “İdam edileceğini bile bile neden koşarak geri döndün?” diye sordu. Adam bir saniye tereddüt etmeden cevap verdi: “Elbette gelecektim! Benim için bir adam idam edilmeyi göze aldı. Ben; ‘Müslümanlar arasında ahde vefa kalmadı’ sözünü kimseye söyletmem” dedi.

Hazreti Ömer, Hazreti Ebu Zerr’e döndü: “Tanımadığın bir adama neden kefil oldun? Bu kefaret senin kelleni götürebilirdi” diye sordu. Hazreti Ebu Zerr; “Elbette kefil olacaktım. Ben; ‘Müslümanlar arasında söze itimat kalmamış. Bu dünyada fazilet ve güven kalmamış’ dedirtemezdim” cevabı verdi.

Gözler ölen adamın çocuklarına döndü. Daha kimse bir şey demeden; “Ya Ömer, biz babamızın katilini affettik” dediler. “Neden?” diye sordu Hazreti Ömer! “Olayın bir kaza olduğu belli. Adamın pişman olduğu da görülüyor. Biz; ‘Müslümanlar arasında merhamet ve insaf kalmamış’ dedirtemeyiz” dediler.

Not edin

Kıymetli okurlar, bu kıssada geçen; “Müslümanlar arasında ahde vefa kalmadı.”, “Müslümanlar arasında söze itimat kalmamış. Bu dünyada fazilet ve güven kalmamış.”, Müslümanlar arasında merhamet ve insaf kalmamış’ sözlerini lütfen Müslümanların arasında kaybolmuş olan bu hasletleri tekrar hatırlamak, hatırlatmak ve hayatınızda düstur haline getirmek için not edelim.

Şimdi bu hikayeyi niçin anlattım, konumuzla yani Gazze/ Filistin olayları ile alakası ne? İsterseniz onunla ilgili düşüncelerimi de paylaşayım. Ben Gazze’deki Müslümanları izleyip asrımızdaki diğer Müslümanlarla kıyasladığımda farklı ve imanın her zerresini bütün duygularında hisseden ve yaşayan bir Müslüman topluluğu görüyorum. Sübhanallah nasıl bir iman bu…

“Onlar ki başlarına bir musibet geldiğinde: ‘Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz‘ derler.” (Bakara, 156) ayetini hiç tereddüt etmeden okuyan, başlarına gelen her türlü musibetlere ve bed muamelelere karşı bu hakikati en derinden hisseden ve yaşayan kardeşlerimiz.

Ve onlar; “Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun’ dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Ali İmran, 173) ayetini azami bir iman ve hakkalyakin derecesinde okuyabilen ve şehadete koşan kardeşlerimiz.

Bu zamanda yeryüzünde muhtemelen böyle bir toplum göremezsiniz. “Ahir zaman sahabeleri” tabirine belki de şu anda en layık topluluk onlardır. Asr-ı saadet döneminde olsalar belki de Peygamberimiz aleyhis selatü vesselam Mekke’deki putları devirme görevini onlara verirdi.

Bu toplum her yönüyle Müslümanlara ve müminlere numune-i imtisal bir toplumdur. Gazze’deki Müslümanları izleyince benim aklıma Hazreti Ömer dönemindeki anlattığımız olay geliyor. Herhalde diyorum Gazzeli Müslümanlar “Yeryüzünde gerçek Müslüman kalmadı, demesinler” diye bu sağlam iman ve fedakarlıkla mücahede ediyorlar. Yoksa bu asırda bu fedakarlığın, bu cihadın, bu teslimiyetin başka bir tarifi olamaz, diye düşünüyorum. Cenab-ı Hak onlardaki sağlam imandan bizlere ve bütün Alem-i İslam’a nasip etsin.

Metin Özmen/ İrfanDunyamiz.com

Genel Yayın Yönetmeni Notu: Yazıda nakledilen rivayetin kaynağına rastlayamadık. İslam hukukunda bir suçlunun yerine başka birisinin kefil olarak öldürülmesi söz konusu olmadığını düşündüğümüzde rivayetin aslının olmadığı anlaşılmaktadır. Sorularlaislamiyet sitesindeki rivayetle ilgili bilgilere bakılabilir.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Sosyal medyada yaptığımız hatalar neler?

Araştırmacı yazar Abdülkerim Temizcan Hoca ile sosyal medya ahlakını konuştuk. Sosyal medya hayatımızın neresinde olmalı, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.