Çocuklar için altın arayıcıları hikayesi…

Bir adada insanlar huzur ve barış içerisinde yaşıyorlarmış. Çok büyük olan bu adanın halkı tarım ve hayvancılık ile uğraşıyormuş. Her birinin bağı bahçesi varmış. Ada sakinleri, güzel yüzlü, tebessüm halinde, Allah’a ibadet eden hoş kimselermiş.

Bir gün adada bol altın olduğunu duyan altın arayıcıları gemiyle adaya gelmişler. Adanın reisi neden geldikleri sormuş. Onlar da altın aramak istediklerini söylemişler. Reis ellerindeki külçe altınları onlara göstererek, adada çok altın olduğunu onlara bu altınlardan verebileceğini ancak bir şartı olduğunu söylemiş.

Reisin elindeki altınları görünce gözleri ışıldamış. Şartının ne olduğunu öğrenmek istemişler. Reis onlara şöyle demiş: ‘’Adada altın çok ama hepsi saf halinde madende bulunuyor. Onları madenden çıkarmak ise çok zor. Madene giden yolda sık ağaçlar var; öncelikle bunların kesilmesi ve madene giden yolun yapılması gerekiyor. Kabul eder de yol yapımında çalışırsanız her gün size bir külçe altın veririm. Ayrıca adada başka işlerimiz de var, onları da yaparsanız  her gün bir altın almaya devam edersiniz.’’  

Bunu duyan gemi tayfası; ‘’Günde bir külçe altın mı?’’ diyerek şaşkınlıklarını ifade ettikten sonra şartı kabul etmişler. Çünkü ormanın derinliklerinden saf altını arayıp bulmak zahmetine katlanmaktansa reisin vereceği külçe altınları almak onlara daha cazip gelmiş. Herkes canla başla çalışmaya başlamış. Kimi kürek almış, kimi kazma almış, kimi hayvanın peşinden gitmiş, kimi bağ-bahçede, kimi yolda, kimi madende çalışmışlar.

Hem çalışıyorlar hem de akşam alacakları o bir külçe altını düşünüyorlar. Düşündükçe daha çok hırslanıyorlar ve hırslandıkça çalışmaya devam ediyorlar. Tabi çalışıyorlar ama çalışırken, etraflarındaki o güzel manzaranın, ağaçların ve güneşin farkında olmuyorlar. Ne o güzel meyvelerden, ne denizden ne de balıklardan istifade edemiyorlar. Sadece bir tek düşünceleri var; o da akşam alacakları o bir külçe altın.

Adada ibadet ve taatında olan güzel insanlara bakıp da onlar gibi ibadet etmeyi de düşünmüyorlar. Yani ruhlarının da gıdasını almıyorlar. Bunca güzelliğin içerisinde ruhlarına huzur verecek olan şeylere ilgi göstermiyorlar. Sadece altınlara odaklanmışlar.

Gerçekten de iyi çalışıyorlar, adanın çevresi değişiyor, mamur bir yer oluyor. Reis de sözünde duruyor ve her gün onlara bir külçe altın veriyor. Adaya gelmelerini sağlayan gemi ise karada duruyor. 10 gün geçiyor, 1 ay geçiyor, 1 yıl, 2 yıl derken uzun yıllar boyunca altın kazanma hırsı ile çalışmaya devam ediyorlar. Hiçbirisi; ‘’Yeterince altınımız oldu, şu altınları alalım da gidelim’’ demiyor. Daha çok alırız, daha çok alırız diye her gün dönüşü erteliyorlar.

Aralarından vadesi dolup ölenler oluyor fakat onlar; “Bak bu arkadaşımız yıllarca altın için boşu boşuna çalıştı, kazandıklarını yemek nasip olmadı” diye düşünmek yerine onun altınlarını da aralarında paylaşıp altın biriktirmeye devam ediyorlar. “Yeter artık dönelim” diyenlere de “Dur daha gemi dolmadı, daha çok altın alırız’’ diyerek engel oluyorlar.   

Günleri sürekli iş güç ile geçtiği için ne hayattan zevk alıyorlar ne de altın hırslarından vaz geçiyorlar. Gemi artık daha fazla altın alamayacak duruma gelince memleketlerine dönmeye karar veriyorlar. Bu sefer de gemi çok ağır olduğu çok yavaş ilerliyor. Yavaş gittikleri için de yolda yiyecek ve içecekleri azalıyor. Geminin hızlanması için altınları denize atmak zorunda kalıyorlar. Bir kısmını da yolda korsanlara kaptırıyorlar.

Böylece altın kazanmak hırsıyla çıkılan yolcuk bir hayal kırıklığı ile neticeleniyor. Altın hırsıyla geçen yıllarının boşa geçtiğini çok geç anlıyorlar.  

Sevgili çocuklar! Bu hikâyeden çıkaracağımız sonuç nedir? Birçok insan dünyaya niye geldiğinin bilincine ulaşamamış ve dünyaya mal mülk biriktirmek için geldiklerini sanmışlardır. Peki uğruna bir ömür verdiğimiz bunca serveti ahirete götürebilecek miyiz? Umarız ki kazandıklarımız gemimizi ağırlaştıran ve yüzmesine engel olan bir yük olmaz.

Mal ve servet hırsı dünyadaki güzellikleri, erdemleri görmemize ve ruhi arınmamıza da engel olur. Unutmayın dünya hayatı aldatıcıdır, onun geçici süslerine aldanmamak gerekir. Bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor:  

İyi bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundan, bir eğlenceden, bir süs ve gösterişten, aranızda bir öğünmeden, mal ve evlatta çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi onun bitirdiği ekinler çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kuruyuverir de sen onu sapsarı kesilmiş görürsün. Ardından da çerçöp hâline gelirler. Âhirette kâfirlere şiddetli bir azap, mü’minlere ise Allah’tan bir bağışlama ve rızâ vardır. Evet, dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir.” (Hadid, 20)    

Not: Değerli okuyucularımız bu hikayeyi 13 yaşındaki kızımla birlikte yazmıştım.

Fahri Sarrafoğlu/ İrfanDunyamiz.com

Çocuk Bahçesi ↗

Küçük çocuklar için hazırlanmış güzel ve seçme yazılar okumak için tıklayın.

Fıkra Deposu ↗

Birbirinden güzel neşeli fıkralar okumak için fıkra depomuzu tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.