Bugün çocuklarımızı bekleyen tehlikelerin başında onların mâneviyattan uzak yetiştirilmeleri gelmektedir. Yâni sadece dünyaya dönük bir eğitim neticesinde uhrevî pencerenin kapalı kalması… Yâni kalbî hayatın zaafa dûçâr olması… Bilmek gerekir ki, uhrevî haslet ve güzelliklerle yeşermeyen bir nesil huzur bulamaz; çantası diploma tomarları ile dolsa bile…
Nesil enkazı
Toplumda nesil enkâzının sayısız hazin misâlleri vardır. Bugün pek çok kötü alışkanlıklar var. Bilhassa narkotiğin pençesinde can verenler, kadınlık haysiyetinin korunmayıp gittikçe küçük yaşlara doğru zehrini akıtan iffet zedelenmesi… Bunlar evlâtlarımızı hangi tehlikelerin beklediğini daha iyi gösteriyor.
Bunu görürsek, çözümün de, sînelere îmân ve onun yüce ahlâkını yerleştirmekle mümkün olduğunu daha iyi anlarız. Vahyin nûru ile tanışmayan kalbler hakîkî seâdeti nasıl bulabilir? Bu hususta İstiklâl şairi Mehmed Âkif’in şu yüksek hassâsiyeti içinde olmalıyız:
Îmândır o cevher ki ilâhî ne büyüktür,
Îmânsız olan paslı yürek sînede yüktür…
Dînî mevzularda cehâlet, pek korkunç bir karanlıktır. Zîrâ kişi bilmediğinin düşmanı olur. Dinden uzaklaşmak rûhânî duygulardan mahrûmiyete sebep olur ve vicdan ufkunu daraltır. İç ve dış nûrları söndürür.
Kitap ve sünnetin ince hikmetlerinden, rûhânî aydınlığından mahrûm eder. İnsana, Hâlık tarafından lutfedilen cevherleri kaybettirip kişiyi et ve kemik doldurulmuş bir deri torbaya döndürür ki, bu da, insanı yalnız menfaatini düşünür hâle getirir.
Dînî terbiyenin ihmâli, maddeyi putlaştırma illetini doğurur ki, o da dinden uzaklaşmanın temel sebeplerindendir. Maddeyi putlaştırma, bir felsefe değil, zavallılıktır. Hikmet değil, illet ve zulmettir. Mânevî duyguların uyuşturulması, ölmeden evvel taş ve toprak altına gömülmesidir.
İkaza kulak ver
Beşeriyetin insan olma haysiyetine kavuşabilmesi için Kur’ân-ı Kerîm’in îkâzlarına gönül vermek îcâb eder.
Allâh –celle celâlühû– bizlere en büyük nîmetini şu şekilde bildirmektedir:
“O Rahmân ki, Kur’ân’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyânı da tâlim etti. (…) Göğü yükseltti ve dengeyi koydu. (Sen bu dengeyi bozma!)” (er-Rahmân, 1-4,7)
Cihânı, ilâhî ölçüler ve mîzanlarla donatan Rabbimiz, kâinât ölçü ve nizâmından başka, Kur’ânî mîzanlar ile de bildiriyor ki; dünyada olduğu gibi ölüm ötesinde de mîzanlar vardır. Dünya ve âhiret, hep mîzanlarla doludur.
Hayat ve ölüm, ayrı ayrı, hassas ve şaşmaz mîzanlardır. Her hâlimizin ölçüler içinde olması, gelecek nesle de ibâdet, hâl, davranış ve bir ahlâk numûnesi olması zarûridir. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzâl Sûresi, 7-8)
Cihan, ilâhî ölçü ve mîzanlarla donatılırken, Kur’ân bize mîzanlar sergilerken, gelişigüzel yaşayıp bu ilâhî ölçülerin dışında bulunanların hâli ne müthiş ve hazin bir gaflettir. Rahmân Sûresindeki bu âyetin ışığında, evlâtlarımıza yaratılış sırrını, Kur’ân’ı ve kulluğu en güzel şekilde anlatmak ve öğretmek zarûrîdir.
Manevi duygular
Kısacası çocuklarımız, âyette buyurulan kâinattaki ilâhî denge ve âhengi bozmayan güzel ve şerefli mevkilerini koruyacak bir kıvamda eğitilmelidirler. Hiç şüphesiz bu da; âile ocağında, anne ve babanın mahâretli gönüllerinden tecellî edecektir.
Böyle bir tecellî ise, çocuğunun istikbâlini ciddî olarak düşünen anne ve babaların mahsûlüdür. Tabiî sadece bugüne ayarlı bir istikbal değil, aynı zamanda sonsuz seâdete uzanan ebedî bir istikbâli kastediyoruz.
Maâlesef bugün adına istikbal denilerek yalnız günü kurtarma yolunda evlâtlarımızın yarınları tehlikeye atılıyor. Nice yanlış işler, hep: “Ne yapalım; yavrumuzun istikbâli daha önemli!” bahâneleriyle evlâtlarımızı Hak katında günâha ve isyana sürüklüyor. Oysa:
Biz yavrumuzu ne kadar mânevî duygularla yetiştirirsek o nisbette Cenâb-ı Hak onun istikbâlini parlak eyler. Osmanlı’nın yirmi dört milyon kilometrekare genişlemesinin sırrı, bu keyfiyetten kaynaklanmaktadır. Yine zor zamanlarda Allâh’ın yardım etmesi de, buna bağlıdır. Çanakkale ve İstiklâl Savaşı zaferleri de bu hakîkatin bir bereket ve tecellîsidir.
O hâlde çocuklarımızı alabildiğine Kur’ân ahlâkı, tefekkürü, istikâmeti üzere eğitmek sûretiyle kendisine, âilesine, daha önemlisi vatanına ve milletine sahip olacak hayırlı evlât olarak yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Mehmed Âkif, mısralarında bu hâli ne güzel îzâh eder:
Sahipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır…
Bu da, ifade ettiğimiz gibi herkesten önce anne ve babaların birinci vazîfesidir. Bilmelidir ki, Çanakkale ve İstiklâl harbi gibi nice büyük zaferler, zâhirde o zaferlerde rol oynayan kumandan, gâzî ve şühedânın eseri olduğu gibi diğer bir yönden de onları yetiştirip kınalayarak vatan müdafaasına gönderen anne ve babaların zaferleridir.
Not: Bu yazı Nisan 2003 tarihli Şebnem dergisinde yer alan “Cennet Çiçeklerinin Terbiyesi” başlıklı mülakattan kısaltılarak iktibas edilmiştir.
Osman Nuri Topbaş
İrfanDunyamiz.com
Çocuk Eğitimi ↗
Çocuk eğitimini batılı pedagojiyi esas almadan işleyen yazılar okumak için tıklayın.
Aile Okulu ↗
Mutlu evlilik ve huzurlu aile konusunu ele alan seçme yazılar okumak için tıklayın.