
Çocuklara yaklaşımımız nasıl olmalı? Hangi davranışlar antipatiye sebep olur? Çocuklara hangi soruları sormamamız gerekir? Çocuğun inat duygularını ve bencilliğini pekiştiren tavırlar hangileridir? Yazarımız Emrah Topcu Hoca bütün bu sorulara cevap veriyor:
Her çocuk tertemiz bir sayfadır; bir döneme kadar çocuk o sayfayı çevresindekilerle beraber doldurur. Bir süre sonra kendi iradesi ile kalemi eline aldığını zanneder ama geçmişte içine işleyen birçok davranış ve huydan kendini tam anlamıyla soyutlayamaz. Bir çocuğun dünyasında saf sevgi, korkusuz güven ve karşılıksız merhamet vardır.
Ancak biz büyükler, iyi niyetli sandığımız davranışlarla onların ruhuna kıskançlık, korku, yalan ve şiddetin tohumlarını -kasten ya da kasıtsız- ekebiliyoruz. Oysa fıtrat, Allah’ın insana emanet ettiği en saf özdür, korunması gereken, üzerine titrenilmesi gereken bir cevherdir. Sevgili Peygamberimiz; “Her doğan çocuk fıtrat (temiz, günahsız ve İslâm tevhid inancına meyil) üzere doğar”1 buyurur.
Sözde değil özde
Çocuk terbiyesi sadece sözle değil, tutumla da olur. Bir şaka, bir kıyas, bir yalan bile bir çocuğun kalbinde derin yaralar bırakabilir. Bizim için önemsiz olan bir söz, onların karakterine kazınan bir hakikat hâline gelebilir. Onların fıtratına zarar veren her söz ve fiil, geleceğin insanında; gelecek nesillerde zuhur eder.
Fıtratı korumak, onlara doğruluğu, paylaşmayı ve merhameti yaşatarak öğretmektir. Yavrularımıza yöneltilen bazen kendimizden bazen de akraba ya da tanıdıklarımız tarafından şahit olduğumuz sorular vardır: “Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?” ya da “Anneanneni mi, babaannene mi daha çok seviyorsun?” gibi…
Çocuklarımız herkesi ayırmadan sevebilme kabiliyetine sahiptirler. Ancak biz onlara birini çok, birini az sevmenin hayatın bir gerçeğiymiş gibi sunarız. Bu soruyu sürekli gündeme getiren bireyler aslında çocuklarını da eşit sevemeyeceklerini lisan-ı hal ile onlara göstermiş olurlar. Öyle ki bu durum “kardeşim mi ben mi?” çok ileride ise belki bir kadının kocasına sorduğu “annen mi ben mi?” sorusuna kadar gidebilir.
Şimdi gelin, sevgiden doğan hislerimizi fiiliyata dökerken adaletli olmamız konusunda bir hadis-i şerif okuyalım: Numân İbn Beşîr radıyallahu anh anlatıyor: “Babam bana malının bir kısmını bağışlamıştı. Annem Amrâ Bint Ravâha; “Rasûlullah sallellahu aleyhi vessellem buna şahitlik etmedikçe razı olmam” dedi. Babam Allah Resûlü’nün yanına geldi. Onun bana verilene şahitlik etmesini istiyordu.
Rasulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz ona: “Bunu bütün çocuklarına yaptın mı?’ diye sordu, babam “Hayır” cevabını verdi. Allah Rasûlü: “Allah tan korkun ve çocuklarınız arasında adaletli davranın!” buyurdu. Babam döndü ve verdiğini geri aldı.’’2 Bu hadisten anlıyoruz ki ailevi bağlarımızda adaletli olmak ve herkese gereken sevgiyi saygıyı gösterebilmek en itidalli davranış olacaktır.
Şakanın altındaki ayrıştırma
Bazen torunumuzu, yiğenimizi kendimizden soğuturuz, bu nasıl olur? Şehir dışında yaşayan ve tatilde ziyarete gelen torununa dedesi, ninesi şöyle der: “Sen bizde kal, annenle baban gitsin.” Çocuk, anne-babası ile ninesi-dedesi arasında zihninde bir seçim yapmak zorunda kalır ve elbette anne babasını seçer. Şaka daha da abartılı hâle gelir: “Haydi, sen bizimle kalıyorsun, onlar gidiyor!”
Çocuk korkarak ve ağlayarak yalnız bırakılacağını düşünür ve koşarak anne babasına sarılır. İşte, kendi ellerimizle torunumuzu kendimizden soğutma yöntemi. Halbuki daha güzel söz ve davranışlarla yaklaşıldığında o çocuk kendisi isteyerek “anne baba izin verirseniz ben bugün anneannemde/ dedemgilde kalmak istiyorum” der. Asıl maharet yavrularımıza sevgi diliyle yaklaşmaktır. Sevginin içindeki enerjiyi ayrıştırıcı değil; birleştirici bir bağ olarak kullanmaya çalışmak lazımdır.
Kardeş kıskandırmak
Bazen çocuğu kardeşiyle kıskandırırız: “Kardeşini ver, bizim olsun.” Çocuk o saf aklıyla yine bir tercih yapmaya zorlanır. Eğer kardeşini seviyorsa bırakmayacak ‘hayır vermem’ diyecek; sevmiyorsa -normalde her çocuk kardeşini sever ama kıskançlığın ona hissettireceği ‘o giderse anne babamla ben yalnız kalacağım ve benimle daha çok ilgilenecekler düşüncesiyle’- ‘Alın, sizin olsun’ diyecek ve soranlar da cevaba göre gülüp eğleneceklerdir. Zihinde kalan ufak çaplı tahribat ile de çocuğumuz baş başa kalacak.
Yeri gelir çocuk, kendisi ve sahip olduğu bedeniyle sınanır: “Saçın çok güzelmiş, bana versene; kolyen, saatin, ayakkabın ne güzelmiş, ver de bizim olsun.” Çocuk durup durmadan bedeniyle ya da sahip olduğu bir şeyle imtihan olur ve çocuğun zihnine gizli bir ego yüklenir: “Hayır, o benim!” Sonra da çocuk oyuncaklarını paylaşmadığında kızar, zorla verdirtmeye çalışırız.
Psikolojisi bozuk gençler
Çocuğun yanında küfredenler, argo konuşanlar, eşiyle kavga edenler zaten ilk olarak kendi psikolojilerini sorgulamalıdır. Bu gafletten kalbini ve lisanını korumak için kendine çeki düzen vermelidir. Şu ayet-i kerimeyi bir hatırlayalım: “Ey iman edenler! Hem kendinizi hem de ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan o cehennem ateşinden koruyun!”3
Minik kalplerinin kaldıramayacağı cinayetleri konu alan, cinsel içerikli, vurdulu kırdılı, korku içerikli dizi ve filmler çocuğun rüyalarına kâbus hayatına olarak girer. Evde saklı kaldığını sandığımız diyologlar okul koridorlarında, sokaklarda bu yavrularımızın gündemi olur. Sokaklarımız çocuklarımızla şenlenir onların varlığı vatanın varlığıdır, ümmetin varlığıdır.
Ancak günümüzde gençlerimizin yarısı evde bilgisayar, telefon başlarında bir diğer yarısı ise tenhalarda ailesinden alamadığı sevgiyi ve ilgiyi arar halde… Sonuç: Psikolojisi bozulmuş bir genç nesil. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem buyurur: “Kişi, dostunun dini üzeredir.”4 Çocuklar da en çok anne babalarının “dini”, yani hayat tarzı üzeredir. Gördükleri her şey, kişiliklerinin bir parçasına dönüşür.
Yalanın tatlısı olmaz
Bir de şu “masum” yalanlarımız var: “Yaparsan, edersen oyuncak alacağım, şuraya gideceğiz” Çocuk zihninde bu döngüyü hemen takip eder. Fakat sözler yerine getirilmiyorsa, fıtratına yalanı ve ahde vefasızlığı tohum olarak ekeriz. Sahabe-i kiram efendilerimizden Abdullah bin Âmir radıyallahu anh başından geçen bir olayı şöyle anllatıyor:
Bir gün Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem bizim evimizdeyken annem beni çağırarak: “Gel sana bir şey vereceğim” dedi. Resulullah anneme: “Ona ne vermek istemiştin?” dedi. Annem: “Bir hurma vermek istemiştim.” deyince Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Haberin olsun, eğer ona bir şey vermeyecek olsaydın, sana bir yalan (günahı) yazılırdı.”5
Ebû Hüreyre’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kim bir çocuğa, buraya gel sana bir şey vereceğim der de sonra vermezse onun için bir yalan günahı yazılır.”6 Bazen kandırma oyunumuza başkalarını da alet ederiz: “Susmazsan amca sana kızacak! Teyze sana iğne yapacak!”
Normalde dünya tatlısı insanlar, çocuğun gözünde “korkunç canavarlar” rolüne bürünür. Bu yavrumuzun topluma karşı bakış açısı değişmeye başlar. Cami hocası çocukların gözünde “yaramaz çocukları cezalandıran” bir profil olmamalı. Çocuklara şeker dağıtan teyzeler çantasında iğne saklayan “öcü” olmamalı.
Cenâb-ı Mevla buyuruyor: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır.” (Nahl, 125) Çocuğu korkutarak değil, sevdirerek eğitmek Allah’ın emrine daha uygundur.
Doyumsuzluk olabilir
Çocuk aklı ile yetişkin aklı bir değildir. Yetişkin bir insan bir işi yaparken onlarca olasılığı düşünebilir. Çocuk aklı ise sadece anı yaşar; bir şey görür, hemen ister: “Bu bende yok, bunu da alalım!” Çocuğa her istediğini almak ya da isteklerinde sınır tanımamak, fıtratındaki açgözlülüğü besler. Kur’ân’da Allah celle celaluh bu gerçeği şöyle ifade eder: “İnsan gerçekten çok hırslı yaratılmıştır.” (Meâric 70/19)
Hayatın içinden, bazen başrolünde oynadığımız bu küçük kesitler; tertemiz yavrularımızın ahlakının ve insanlığının bozulmasının ilk tohumlarını içerir. Ne olur, iyilik tohumları ekelim. Zira Rabbimiz şöyle buyurur: “Kim zerre kadar hayır işlerse onun karşılığını görür; kim de zerre kadar şer işlerse onun karşılığını görür.”7
Her davranışımız, bir iz bırakır. Ektiğimiz her tohum, günü geldiğinde bize döner. Unutmayalım çoçuk nerede değer görüyorsa nerede muhabbet görüyorsa oraya aittir.
Emrah Topcu/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 Buhârî, Tefsîr, 2
2 Buhârî, Hibe, 12
3 Tahrim Suresi, 6
4 Ebû Dâvûd, Edeb, 16
5 Ebû Dâvûd, Edeb, 80; İbn-i Hanbel, III, 447
6 İbn-i Hanbel, II, 452: Üsve-i Hasene - 2 - Prof. Dr. Ömer Çelik, Doç. Dr. Mustafa Öztürk, Doç. Dr. Murat Kaya. Erkam Yay.
7 Zilzâl /7-8
Çocuk Eğitimi ↗
Çocuk eğitimini batılı pedagojiyi esas almadan işleyen yazılar okumak için tıklayın.
Aile Okulu ↗
Mutlu evlilik ve huzurlu aile konusunu ele alan seçme yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Dünyamız Kendi İrfanımızı Keşfet!


