
1985 -1990 yılları arasında TZDK Bölge Müdürlüğü yapan ve Malatya’da bulunan Necdet Kırceylan Bey son dönem tasavvuf büyüklerinden Darendeli Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin irşat metotlarını şöyle anlatıyor:
Ziraat Fakültesi mezunu olmam hasebiyle Balıkesir´de görevime başladım. Türkiye Zirai donatım Kurumu´nda bölge müdür muavini oldum ve uzun bir dönem bu görevimi sürdürdüm. 1977 senesinde bölge müdür muavinliği yaptım. Kaderin bir cilvesi olarak 1985 yılında da Türkiye Zirai Donatım Kurumu Bölge Müdürü olarak Malatya´ya geldim.
Arkadaşlar dediler ki Darende de Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi diye büyük bir zat var. Malatya´daki birçok arkadaş on beş günde ayda bir Cuma günleri veya hafta sonları o zatı ziyarete giderler. Biz de gidelim dedik. Ben bu güne kadar böyle bir tasavvuf büyüğüyle ilk defa bir karşılaşmamız olacaktı. Darende ye geldik arabamızı Hulusi Efendi´nin evinin önüne park ettik. Yine yanımızda pek çok daire amirlerinden olan arkadaşlarda vardı.

Yemeğe davet etti
Cuma günü idi. Cuma namazını kıldık. O zatın hutbesini büyük bir manevi atmosfer içerisinde zevk ve huşu içerisinde dinleme şerefine nail oldum. Camiden çıktıktan sonra Hulusi Efendi; “Haydin yemeğe gidelim” dediler ve ben de; “Şimdi biz davetsiz bir yere gidersek ayıp olur” dedim ama arkadaşlar; “Olur mu hocamız herkesi davet ediyor” dediler. Biraz dolaştıktan sonra içeriye girdik.
Hulusi Efendi bizi görünce; “Sen neredesin? Seni bekliyorduk, gözden birden kayboldun” dedi ve bizi yanına oturttu. Yemeğimizi yedik. Bu ilgi ve alakadan veya normal bizden biriymiş gibi davranması beni şaşırttı. Bizlerle bu şekilde konuşması ilgilenmesi beni çok etkilemişti. Daha sonra iki üç ayda bir gelip hocamızı ziyaret ettik.
Hocamız genel itibariyle bir tarikat şeyhi olarak değil de bir ilim adamı olması ön plana çıkan bir din âlimi bir zât idi. Sosyal hayattaki bulunduğu dernekler hep halka daha güzel bir şeyleri sunmak içindi. Hocamın en büyük özelliğinden biri de siyasetle hiç alakadar olmaması ve gelen insanların siyasi ideolojisi ne olursa olsun onların fikirlerine saygı duyar ve siyasete hiç karışmaz hatta hiç konuşmazdı. Her kesimle barışık ve herkesle ülfet eden geçinen büyük ahlak numunesi idi. Bu hali çok enteresan gelmiş ve beni kendisine cezbetmişti.
Yani ben odasına girerken yanına girerken normal giriyor ve çıkıyordum. Bir Allah´ın kulu yanıma gelip de sen şöyle gireceksin şöyle çıkacaksın adabı usulü şöyle diyen kimse olmadı. Hocam bana, benim davranışlarımla ilgili olarak yanlışımın olup olmadığını hiçbir şekilde hissettirmedi. Bu onun son zamanına kadar da hiç değişmedi. Tarifi olmayan güzel bir ahlaka sahip idi. Sohbet ettiği zaman kelamından çok güzel şeyler duyardık. Gösterişten uzak çok sade ve temiz bir yaşantısı vardı. Bizle beraber namazdan çıkar yürüyerek gelirdi. Ziyaretçilerine gül esansı ikram ederdi.
Divan´ını da o yıllar yeni bastırmıştı. En büyük hayalinin de bir hastane yaptırmak olduğunu ve Divan´ın satışından gelecek olan geliri de hastane yapımında kullanılacağını söylemişti. Kendinin vefatından sonra evladı H. Hamidettin Ateş Efendi sağ olsun, yaptırmak istediği muhteşem eseri meydana getirdiler. Bu eser herkese açık hizmet veren Türkiye’de sağlık alanında nadir bulunan bir eserdir.
Hüsnü ahlaka sahipti
Bir gün Balıkesir‘den gelirken ikindi namazı vakti burada mola verdik. Arabayı evine yakın bir yere çektik. Camiye namaza gittik geldikten sonra hocam; “Ne zaman geldiniz” diye sordu. “Şimdi geldik” dedim. Bunun üzerine; “Bugün gitmeyin misafirim olun” buyurdu. “Hocam benim hanım sizin eve girmez” dedim. “Neden?” diye sordu. “Çünkü hanımımın başı açık” dedim ama o büyük insan buyurdu ki: “Olsun o gün gelir kapatır” dedi.
Benim hanımım ilkokul öğretmeni ama Kur´an´ın hemen hemen yarısını ezberinde bilir. Dedesi de Balıkesir Paşa Camiinin rahmetli imamlarından. Medrese görmüş icazet almış bir zât. Oda aynı şekilde insanların fazla sorgulanmaması gerektiğini kendilerinin fazla müdahaleye lüzum olmadığını, herkesin inançları bilgileri doğrultusunda bir an gelip hakikate ereceğini söylerdi. İşte hocam da aynen bizim hanıma aynısını söyledi ve: “Buyurun kızım hoş geldiniz, ablalarının yanına girip istirahat edin” buyurdu. İstirahat ettikten sonra bizim bir buçuk saatlik yolumuz var bize müsaade edin dedik.
Ben yaşamış olduğum bu mevzuyu her zaman başka yerlerde de anlattım. Hulusi Efendi‘nin engin bir hoş görüsü, engin bir dehası, çok büyük bir şefkat ve merhamet sahibi oluşu, bizi adeta bir baba şefkatiyle bağrına basması inanın bana tarifi çok zor bir hüsnü ahlaka sahip bir insandı. Yani Hocamız insanlığa bakışı davranışı çok orijinal bir şeydi. Kısacası hocamız Sevgili Peygamberimizin metodunu hayatında bire bir tatbik ederek yaşıyordu. Kapısını insanlara açmış araya mesafe koymamış, işte sen bizdensin değilsin gibi bir ayırım yok ve bütün herkese olan hoş görüsüyle davranarak kucağını açmış.

Nasihat ederdi
Nasihat şiirini Kastamonu‘ya götürdüğüm zaman dağıttım, herkesin dikkatini çekti. Çünkü muhteşem bir yorum. Öyle bir şiir ki ciltler dolusu makaleler yazılarak anlatılacak şeyi dokuz kıtalık bir şiire sığdıran müthiş bir insan. Ben bunu biraz daha derinlemesine düşünerek söyleyecek olursam inanın bana yeryüzündeki tüm insanlık bu şiirdeki yazılı olan erdemleri yaşamaya çalışsa hayat güllük gülistan olur. Ne kavga kalır nede haksızlık kalır. İnsanlık kurtuluşa erer. Çünkü şiirin içeriğine ilmi boyutta girdiğiniz zaman adeta ayetlerin hadislerin özünü alarak tefsiri yapılmış. Eğer bir örnek verecek olursak birinci kıtada ki:
Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma
Sen hak için âlemin kölesi ol kulu ol
Bu sözlerde Sevgili Peygamberimizin kaç tane hadisine işaret var. Bir hadisinde; “Kendi nefsine yapılmasını istemediğin bir şeyi mü’min kardeşine yapma. Kendi nefsine yapılmasını istediğin bir şeyi mü’min kardeşin için istemedikçe kâmil mü’min olamazsın” hadisi hemen aklıma geldi. Yani insan kendi nefsinden önce Müslüman kardeşinin nefsine hizmet etmesi gerektiğini ve Allah´ın rızasının bunda olduğunu, bütün insanlığa hizmetin ibadet olduğunu, diğer insanları biz kendi nefsimize hizmet ettirmek değil bizim tüm insanlığa hatta canlı varlıklara hizmet ederek Allah´ın rızasını kazanacağımızı söylüyor.
Tabi sözler onun gönül zenginliğinin bir yansıması bunlar. Şimdi o sözleri çok kimseler okuyabilir söyleyebilir. Ama Hulusi Efendi onu hayatında nefsinde tatbik ederek uyguluyor her hal ve hareketinde söylemiş olduğu sözleri yaşıyordu. Bu günün dünya meseleleri Türkiye´nin meselelerinin çözümü için herkes o nasihat şiirini iyi değerlendirmesi lazım. O nasihatteki her mısraı derinlemesine düşünecek. Ben ne yapıyorum. Hocamın muradı neydi ben bu hizmetin neresindeyim ben ne yapıyorum?

İnsana değer verirdi
Ben yöneticiliğe başlamadan önce seminerde insana değer vermeyi öğretmişlerdi. Hocamız herkese değer veriyordu. Tasavvuf büyükleri bu yönleriyle toplumu peşinden sürüklüyor. Yoksa belirli dar kalıplar içerisine girdiği zaman tasavvuf büyüğü olma özelliğini kaybediyor. Ben naçizane şunu düşünüyor ve ona göre değer veriyorum: “Tasavvuf erbabı zatın vermiş olduğu eserler nelerdir, bu eserlerde ortaya koyduğu şeyler çok önemli.”
İşte hocamız hayatının her safhasına İslam´ın, Sevgili Peygamberimizin bütün sünnet-i seniyyesini uygulayarak tatbik ederek yaşayan gerçek hakiki bir mürşidi kâmil olma özelliğini taşıyan, tarifi olmayan müthiş bir hak dostu. Kimseye sert konuşmayan incitmeyen mütevazı bir kişiliğe sahipti. Bazı kişiler nasihat yapacağım derken bağırıp çağırıyorlar, ama hocamda böyle şey yoktu. Hulûsi Efendi bütün hutbelerini yumuşaklıkla anlatır ve özünü söyleyerek uzatmazdı lafı. Sözün özünü söylediği için aklımıza hemen yerleşirdi. Bu yönü ile de büyük bir çığır açmıştır.
Kendinden sonrada vakıf ve hizmetler büyüyerek genişlemekte olduğunu müşahede ediyoruz. Her gelişimizde çok farklı hizmetlerin gelişerek hızlı bir şekilde yapıldığını görüyoruz. Ben 1998’de, 2006’da, 2012’de, 2014’de ziyarete gelmiştim. Şimdi de üç yıl sonra geldim. Hep büyüdüğünü hep geliştiğini ve hep insana bir şeyler sunduğunu gördüm. Burası cennet bahçelerinden biri gibi.
Ülkemizde pek çok hizmet eden kuruluşlar var ama her birinin değişik usullerle dar kadrosunun içinde hareket etmeye çalışıyor. Burası benim gördüğüm kadarıyla herkese açık ve tüm insanlığa hizmet eden bir yer. 4 yıldan fazla yanında bulundum, sofrasına oturdum, çayını içtim onunla beraber ikamet ettim ve çok sade gözüken fakat o büyüklüğünü gizleyen fark ettirmeyen ve daha sonraki yıllarda büyüklüğü ortaya çıkan çok büyük bir insandı. Onun vefatından sonra ondan istifade etmeyi hissettim. Hayatta iken değerini idrak edemedik.
Vakıf onun ışığını yaktı. Osman Hulusi Efendi hazretlerinin bu açmış olduğu yolu takip ederek vakıf büyük bir başarıya büyük bir hizmete imza attıklarını düşünüyorum. Yani o ocağın ateşini tutuşturdu, kendisinden sonra gelenlerde bu maddi ve manevi hizmeti ileriye götürdüler. Bu da tabi müspet şeylerin yapılması ile birlikte bu büyümenin gerçekleştiği kanısındayım.

Kaymakam hikayesi
Bir de Osman Hulusi Efendi ile ilgili bir kaymakam hikâyesi anlatırlar. Buraya gelen bir kaymakamın dindar olmadığı hatta alkol aldığı da söylenirmiş. Birkaç kişi de Hocaefendi’ye demiş: “Siz bu adamla neden konuşuyorsun buna yüz veriyorsunuz” demişler. Hulusi Efendi de “Bizim kapımız herkese açık, biz yanımıza gelen kişiye yüzümüzü asarsak o insan bizden kaçar gider. Gün gelir bizim sohbet meclislerimizden istifade eder ve hayatını değiştirir“ buyurur.
Hocamızın buradaki irşat metodu da çok önemli, insanları azarlamadan kapısına gelenleri rencide etmeden; “Sen ne yapıyorsun” deyip de ayıbını yüzüne vurmadan onları irşat etmesi çok önemli bir metot. Peygamberimizdeki bulunan metodun aynısı. Hizmet ettiği dönemdeki dernek faaliyetleri davranışları insanlarla olan münasebetleri benim hep dikkatimi çekmişti.
Sözün özü olarak hocamız sevgi yoluyla hitap etmeyi konuşmalarıyla mesajlar vererek insanları irşat eden ve ziyaretine gelenleri incitmeden gönülleri fethederek onlara İslam’ın tasavvufun güzelliklerini gösteren harika bir gönül sultanı idi. Başlı başına bir mürebbi yol gösteren insandı. Yanında bulunduğum dönem içerisinde kendisinden çok istifade ettim. Keşke daha fazla yanında olsaydık ve onun o güzel ahlakından daha fazla istifade etseydik. Hocamız nur içerisinde yatsın.
Not: Bu yazı Musa Tektaş Hoca’nın hazırladığı Gönül Dostlarının Dilinden Hulusi Efendi ve Hamid Hamidettin Efendi adlı kitaptaki Necdet Kırceylan ile yapılan mülakattan kısmi olarak iktibas edilmiştir.)
Necdet Kırceylan
İrfanDunyamiz.com