Dava adamını bekleyen bazı zorluklar

Dünyada ne yaparsanız yapın, hepsi yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdur. Yapacağınız en kalıcı iş, gönül yapmaktır. Her eserin bir ustası olduğu gibi gönül sarayının da yapıcıları, ustaları vardır. Her sarayın bir konuğu olduğu gibi gönül sarayının da bir konuğu vardır. O da Allah Teâlâ’dır. Allah’ın sevgisi ancak gönülde taşınır. İslam davası gönülden gönle aktarılan bir harekettir. Bu kutlu davanın eri olmak en büyük şereftir.

Eğer bizler bir gönül ustası olmayı başarabilirsek, bizler vesilesiyle insanlar imanla, Kur’ân’la, ibadetle ve neticede Allah celle celaluh sevgisiyle buluşurlar. Hayatlarını o sevgi doğrultusunda ikamet ettirenler ve en son nokta olan Allah’ın rızasını her işinin önüne koyanlar dünya ve ahiret saadetine erişir. Dünya ve ahiret saadetine ulaşmak elbette çok kolay bir şey değil ama biz bütün zorlukları, Yaratan’ın yardımı ile aşacağımıza inanıyoruz. Bu cümleden hareketle Allah’ın yardımı ile olmayacak hiçbir iş yoktur. Yeter ki biz O’na gereği gibi kulluk yapma gayreti içine girelim.

Allah’ın yardımı

Hakiki bir Müslümanın her şeyden önce bir vazife bilinci, bu bilince uygun bir “vizyonu” ve yeryüzünde Hakkı hâkim kılmak için de “aksiyonu” olmalıdır. Başka bir deyişle, hedefi olmalı, bu hedefe göre de planı olmalıdır. Plan proje dâhilinde çalışan insanın zamanı güzel kullanması da kaçınılmazdır. En başta da zamanı en değerli bir nimet bilip onu israf etmemek gereklidir.

Böyle bir davayı yüklenen insanın sözü, kelamı güzel değilse onun hiçbir şeyi başarması da mümkün değildir. Sözün güzeli Allah’ın razı olduğu sözdür. O da Fussilet Sûresi, âyet 33’te bakınız nasıl izah edilmiş: “İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden kimin sözü daha güzeldir?”

İlk önce bu görevi peygamberler yapmış, ondan sonra bütün Hak davasının sevdalıları önce kendileri Allah’ın davetine uymuşlar, ondan sonra da insanları bu davete uymaya çağırmışlar. Tabii ki bu çok zor bir iş… Sizin şahsınıza bir şey demeyenler karşınıza çıkmışlar; bir anda yüzlerce, binlerce sevmeyeninizin ortaya çıktığını görmüşsünüz. Bu kutlu hizmet her zaman zor olmuştur. Zamana zemine göre şekiller değiştirmiş ama dünyanın var olduğu günden bugüne kadar devam edegelmiş, kıyamete kadar da devam edecektir.

Önce samimiyet

Bazen bu hizmeti yapanların ümitsizliğe düştüğünü gördüğümüz gibi, bazen de tam tersini görmemiz mümkündür. Ümitsizliğe düşenler; “Her ne yapsam başarılı olamıyorum, devir değişmiş, artık bu insanlar bozulmuş. Çeşitli aletler insanları etkilemişler. Bizlerin başarılı olması mümkün değil” gibi basit mazeretlerle kendi kaplarına çekilerek, ölümü bekleyip; “Kimse bana dokunmasın, ben de az şeylerle yetineyim” dercesine Hak yolda kendi kendilerini pasifize etmişler. Allah korusun, bu gibilerin sonu çok perişan oluyor.

İkinci kısım insanlar da çok çeşitlidir. Bazılarının, yaptığı hizmetin karşılığını dünyada beklercesine her hizmetin sonunda dünyalıklara talip olduklarını görürsünüz. Bu tiplere herhangi bir uyarı yapmaya kalksanız; “Bir şarkıcı bir gecede şu kadar ücret alıyor, bizler de hiç olmazsa onların onda birini alalım” gibi çok komik cevaplar verdiklerini görürsünüz.

Yine tebliğ yapanların bir kısmı yaptıkları hizmetlerin bu yolda yapılan hizmetlere göre en iyisi olduğunu, bilerek veya bilmeyerek kendi yöntemlerinin doğru olduğundan veya kendi önderlerine verilmiş hususi bazı hallerden dolayı savunduklarını görüyoruz. Böyle tek tek şu şöyle, bu böyle diye izah etmeye kalksak sayfalarca yazmamız lazım.

Şunu belirtmeden geçemeyeceğim; maksadımız birilerini suçlamak ve kendimizi en iyi konuma getirmek değil, nefsimin şerrinden Allah’a sığınırım. Sadece bu güzel davaya hizmet ederken yolunu, yöntemini bizden öncekilerden öğrenerek yapalım. Onların çok çalışmalarına rağmen bazen başarısız gibi göründüklerini Mevlâ’mız bize haber veriyor ama başarının ne olduğunu da ancak Yaratan bilir. Bazen sayı çok olur ama bu başarı anlamına gelmeyebilir, bazen de az sayı ile çok işler yapıldığını görürüz. Kıyasımızdaki bütün olumlu olumsuz tüm soruların cevabını gelin hep birlikte arayarak bulalım.

Hazreti Nuh örneği

Başucu kitabımız olan Kur’ân’a danışalım ve bu kutlu yolun bütün özelliklerini kitabımızdan öğrenelim. Kur’ân’daki kıssaları okudukça kalbimizin tatmin olduğunu göreceğiz. Bakalım Kur’ân bize ne diyor: “Andolsun ki, Nuh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. (O şöyle demişti:) Gerçekten ben sizi Allah’ın azabından apaçık korkutanım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Hakikaten ben sizin başınıza acıklı bir günün azabı (gelip çatması)ndan korkarım.” (Hûd, 25-26)

Hazreti Nuh aleyhis selam tebliğde kendisine düşen görevi en iyi şekilde yapmasına, her çeşit yöntemi denemesine rağmen başarılı olamadı. Allah Teâlâ bunu şöyle belirtiyor: “Nuh dedi ki, Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz imana davet ettim. Fakat benim davetim (aksine, sadece imandan) kaçmalarını artırdı. Doğrusu ben senin kendilerini bağışlaman için onları her davet ettiğimde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar. (Beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler. Kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra onları yüksek sesle çağırdım. Sonra da onları hem açıktan açığa davet ettim, hem de gizliden gizliye söyledim kendilerine… Dedim ki; ‘Gelin Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü o, çok bağışlayıcıdır. (O sayede) gök, üstünüze bol bol yağmur salıverir. Hem mallarınızı, hem oğullarınızı çoğaltır, size bağlar, bahçeler verir, size ırmaklar akıtır.” (Nuh, 5-12)

Hazreti Nuh aleyhis selam tebliğinde insanın yaradılışındaki harikaları da anlattı, ama o da faydalı olmadı: “Size ne oluyor ki, Allah’ın sizi bir vakar (şeref sahibi) yapmasını dilemiyorsunuz? Hâlbuki o, sizi türlü türlü merhalelerde yaratmıştır.” (Nuh, 13-14) Yani sizi önce bir “alak”, daha sonra bir parça et yapıp sonra da kemikler haline sokup, bilahare de bu kemiklere et giydirme suretiyle yarattı. Fakat karşısındakiler inatlarından dönmediler. Nuh aleyhis selam’ı reddediş sebepleri de çok ilginçti.

1- Onlar bir insanın peygamber olmasını kabullenemiyorlardı. Onlar gibi yiyen, onlar gibi gezen, dolaşan, acıkan birisi nasıl olur da peygamber olurdu, buna inanamıyorlardı.

2- Hazreti Nuh aleyhis selam’ı kabul edenler zayıf, fakir insanlardı. Bunlar işçiler, çiftçiler ve meslek erbabından genelde fakir kimselerden oldukları için bu insanları hakir görüyorlardı. Aynen günümüzde olduğu gibi insana değer, maddi gücüne göre veriliyordu.

3- Söylenilen sözleri yalan sayıyorlardı. “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü görmüyoruz, bilakis sizi yalancılar sanıyoruz, dediler.” (Hud, 27)

Objektif olarak bakıldığında Nuh aleyhis selam’da sabrı, azmi, tevekkülü akla gelen güzel hasletleri görmemize rağmen, karşısındaki insanlarda kibri, inadı, bencilliği görüyoruz. Nuh aleyhis selam onları kendine değil Allah’a davet ediyordu, onlar ise onun fikirlerine karşı fikir üretmekten aciz oldukları için kulak tıkayarak tabir caizse güneşe sırt dönmeyi marifet sayıyorlardı.

İşte bu yolun yolcusu olmak isteyenlere, birçok ibret verici sahneyi Hazreti Nuh aleyhis selam’ın hayatından çok kısa bir parça ile sunmaya çalıştık. Eğer bu kutlu davanın eri olmak istiyorsak önce Hud Sûresi’nden başlayarak Mekke’deki müşriklerin zulmüne karşı metanetli olması açısından Peygamberimize, onun şahsında bizlere gönderilen bu ilahi mesajlara tekrar tekrar bakmalı, ondan sonra yola çıkmalıyız. Yoksa zaferi kendimizden bilirsek Allah korusun şirke düşeceğimiz gibi, olumsuzluklar karşısında da tavır alamayıp hayatımızı boşa vermiş oluruz.

Geylani Akan/ İrfanDunaymiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Beyefendi bir şair Bahattin Karakoç…

2008 yılınca Mehmet Nuri Yardım Bey ve arkadaşları tarafında Eskader kurulmuş ve derneğe bağlı sanatalemi …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.