1940’lı yıllarda insanlar o kadar yoksulluk çekmişler ki bir ekmeğe muhtaç olmuşlar. Tanıdığımız bir amca şöyle bir hatırasını anlatmıştı: Evimizde ekmek yoktu. Annem bana takriben yarım teneke arpa verdi; “Oğlum paramız yok, bunu götür fırıncıdan bir ekmek al getir” dedi. Fırıncıya gittim; “Bu arpayı alıp bana bir ekmek verir misiniz?” dedim. Fırıncı kaşlarını çattı; “Ben ne yapacağım arpayı?” dedi.
Çok üzüldüm, alacağım bir tane ekmekti ama vermedi. Ekmeksiz de olmuyor, nereye gidecektim? Tarlaya gitmemiz lazımdı, ekmeksiz gidilmez; başka bir fırın var, oraya doğru yöneldim ama bu defa da ümitlerim sönmüştü çünkü güvendiğim fırıncıdan ters bir cevap almıştım. Diğer fırıncı bana ekmek verir miydi? Hem sert mizaçlı birisiydi, hem de biraz çocukluk hissi ile çekinerek gidiyordum zaten.
Unutulmayan ekmek
Bütün cesaretimi toplayıp diğer fırıncıya; “Bir ekmek almaya geldim ancak param yoktur, annem şu arpayı gönderdi, bunu alıp bana bir ekmek verir misiniz?” dedim. Tabi ağzımdan bu cümleler çıkarken çok sıkıldığım için alnımdan terler akıyordu. O sert mizaçlı insan sanki birden bire melek oldu. “Evladım” dedi: “O nasıl söz, ben senin elinden arpanı alıp da ekmek verir miyim hiç? Ekmek sana kurban olsun, al yavrum şu ekmeği, arpayı da başka yerde kullanırsınız.”
Ayrılırken elini omuzuma koyup kulağıma doğru eğilerek; “Yavrum böyle zamanlarda utanmana gerek yok. Sıkıştığınız zaman, darlandığınız zaman gel ekmeğini al götür” dedi. Aman Allah’ım, bir ekmek vermişti ama dünyalar benim olmuştu. Eve geldim durumu anneme anlattım, annem de şaşırdı. Çünkü önce gittiğimiz fırıncı daha çok ümit veriyordu bize… O günden sonra sinirli fırıncıdan tekrar ekmek istemedik, paramız oldukça gidip aldık.
Yıllar geçti ben delikanlı oldum, fırıncı amca da yaşlandı. Mizacı gereği onun kızgın halleri olurdu, yapısı öyleydi, kızarak konuşurdu. Ben onun bağırarak konuşmalarına hiç aldırmaz, ona karşı hep saygılı davranırdım. Bir gün bana dedi ki, “Oğlum senin bana gösterdiğin saygıyı benim en yakınlarım, evlatlarım bile bana göstermiyor. Sen nasıl bu kadar sabırlı ve hürmetli olabiliyorsun?”
Fırıncı amcanın çoktan unuttuğu o günü benim unutmam mümkün değildi. “Ah amca ah” dedim: “O gün bir ekmek vermiştiniz ya onu unutamadım. Hani bir gün size arpa getirmiştim de karşılığında ekmek vermenizi istemiştim ya. Siz arpayı almadan ekmek vermiştiniz. ‘Utanmana gerek yok ne zaman sıkışırsanız gelip ekmeğinizi alın’ demiştiniz. İşte ben o ekmeği unutamadım.” Fırıncı amca da duygulanmış ben de duygulanmıştım. Allah o amcadan razı olsun…
Üç bölgeye ayırmışlar
Buna benzer yaşanmış bir hikayeyi de yine bizim oralı birisinden duymuştum. Fakirlik olduğu zamanlar bizim ilçemizden birkaç zengin, kimlerin ekmeği yok, kimlerin ahırında hayvanı yok, kimlerin hayvanının yemi yok, bunu araştırmışlar. Çok farklı ve örnek bir uygulama yapmışlar. O zamanlar nahiye olan ilçemizin tamamını üçe bölmüşler ve her bölümden birisi sorumlu olmuş.
Aşağı mahalle diye adlandırdıkları yeri Hacı Şahin Bey‘e vermişler; kim tohumluk almaya giderse veya un yapmak için buğday almaya giderse Şahin Bey‘e gidiyormuş. Şahin Bey onların ihtiyaçlarını görüyormuş, yazın harman zamanı gücü olanlar borçlarını ödemeye çalışıyorlarmış. Yukarı mahalleye de Kaya Bey diye birisi bakıyormuş. Orta mahalleyle de Ali amca ilgileniyormuş.
Şahsen ben Şahin Bey amcayı yaşlı zamanında tanıdım. Hatta çok dikkatimi çeken bir durumu vardı; sabah namazına camiye giderken yüksek sesle Rahman Suresi’ni okurdu. Her fani gibi o da vefat etti, Allah rahmet eylesin. Cenazesi musalla taşındayken, yakınları, dostları, sevenleri “ondan razıydık” derken oradaki yaşlı bir amca hüngür hüngür ağlıyormuş. Birisi ona; “Niçin ağlıyorsun amca? Şahin Bey senin akraban değil, yakının değil” demiş.
Gözü yaşlı amca; “Bak oğlum” demiş ve şunları anlatmış: Onun bana yaptığı iyiliği unutamam. Gençlik yıllarımda bu nahiyede çobandım, evimizde ekmek yoktu. Çocuklar küçüktü, açlığa dayanacak durumda değillerdi. Hanım dedi ki: “Unumuz da yok ekmeğimiz de yok. Var git bir tane ekmek bul, veyahut un getir de çocuklara ekmek yapalım.”
Eyvah cebimde hiç param yoktu. Nihayet utana sıkıla fırıncıya gittim, maalesef fırıncı bana ekmek vermedi. Okadar üzüldüm ki anlatamam. “Şimdi ben ne yapacağım, çocuklar evde aç beni bekliyor, ben ekmeksiz nasıl çobanlığa gideceğim” diye kara kara düşünüyordum ki, bir de ne göreyim, Şahin Bey karşımda duruyor… Beni üzgün görünce; “Nedir durumun?” dedi.
“Efendim evde ekmek yok, fırıncı veresiye ekmek vermedi” dedim. “Öyle mi?” dedi, hemen fırına girdi ve birkaç tane ekmek alıp getirdi. Sonra; “Benimle birlikte gelir misin?” dedi. Beraber evine kadar gittik, bana bir çuval un verdi. “Sana daha fazla un verirdim ama sen yukarı mahalledensin. Sizin mahalleye Kaya Bey bakıyor, ben aşağı mahalleye bakıyorum. Senin durumunu Kaya Bey’e söylerim diğer ihtiyacını da o tamamlar” dedi. O bir çuval un sanki bana bir çuval altın gibi geldi…
Sıcak ekmek
Evet bu hikaye de bu kadar. Bugünün insanları bu işi anlamakta belki zorlanırlar; “Ne olacak birkaç ekmek ve bir çuval undan” diyebilirler. Siz bunu bir de yokluk çekenlere sorun. Bu ülkenin insanları ne çileler, ne yokluklar çekmiş… Şimdi o insanlar çöp tenekelerinin yanındaki ekmekleri görseler acaba ne derler? Bir türlü aklım almıyor, bunca israf nasıl yapılıyor?
Ekmeği yapılan bu çirkin hareket yüzünden bereketimiz de merhametimiz de gitti. Bizim çocukluğumuzda yere düşen ekmeği alırken öperdik, başımıza koyardık, bize böyle öğretmişlerdi büyüklerimiz. Allah’a hesap vereceğini bilen insan bir lokma ekmeği çöpe atabilir mi? Bizler de çocuklarımızı aynı şekilde yetiştirmeye devam etmemiz lazım. Asil bir Müslüman evladı yerde ekmek parçası ya da kırıntısı gördüğü zaman onu mutlaka kaldırır. Bunu yaşatmamız lazım.
Peki bu yazıdan başka nasıl derseler çıkartılabilir? Artık alınması gereken dersi okuyan kardeşlerim çıkarsınlar. Ancak şu kadarını yazayım, demek ki, merhametli ve yardımsever insan olmak büyük bir erdemmiş. Komşum aç mı tok mu diye düşünen ve onlara yardımcı olmak isteyen insanlara ne mutlu. Biz çocukken büyüklerimiz derlerdi ki: “Şu dört şeyi yapın değeriniz artar: Size yapılan kötülükleri unutun, sizin yaptığınız kötülükleri unutmayın. Sizin yaptığınız iyilikleri unutun, size yapılan iyilikleri unutmayın.”
Allah cümlesine rahmet eylesin, Şahin Bey, Kaya Bey ve Ali Amca gibi güzel insanların hikayesi nasıl da gönülleri ısıtıyor öyle değil mi? Öyleyse biraz daha içinizi ısıtalım. Dün onlar varmış, bugün de başka güzel insanlar var. Güzellikleri duyurmak, teşvik etmek lazım. Çok eskiden beri dostluğumuz olan Nejdet Külünk Abi her gün İstanbul’da sıcak ekmek kampanyası yapıyor. Fakirin en temel ihtiyacı olduğu için kendisi bu sıcak ekmek dağıtma işini çok önemsiyor, Ne güzel bir hizmet, Allah Teâlâ katkıda bulunanlardan razı olsun.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
Allah razı olsun hocam.
Rabbim iyilerin sayısını arttırsın
Selam ve dua ile