Fatih Cami-i Şerif’indeki resmin sırrını kıymetli İslam alimi merhum Mehmet Emin Saraç Hocamız şöyle anlatıyor:
Efendim Fatih Camii’nin müezzin mahfilindeki o resmi Mimârizâde (Mihmânizâde?) Muhammed Ali Bey, kayınpederi Mustafa Sabrî Efendi’ye ithâfen yapmıştır.
Bu resim evvelden Mustafa Sabrî Efendi’nin evindeydi.
Ben bu mes’eleyi Mısır’da duymuştum. Fakat seneler sonra torunu Kübrâ Hanım, Ali Ak Beyin annesiyle beraber buraya geldi. Merak etmiş, “Fâtih’deki resim acaba duruyor mu?” diye. Ben de onları aldım getirdim. Müezzin mahfiline çıkarak resmi gösterdim.
Resmin altındaki o karartılmış kısımda dâmâdının Mustafa Sabrî Efendi’ye ithafı var!
Resmin buraya geliş hikâyesi ise şöyle: Efendim 50’lerden evvel bu civarda eski, büyük konaklar vardı. İşte bu resmin bulunduğu ev de, yani Sabrî Efendi’nin evi, böyle bir ev idi. Yüksek tavanlı, büyük duvarları olan evler… Zâten böyle bir resim de ancak öyle bir evde asılabilir.
Sabrî Efendî hicret etmek mecbûriyetinde kalınca, tıpkı memleketi terk eden Osmanlı Sultanlarının hânelerini talan edip, içindeki pek çok târihî ve antik değeri hâiz kıymetli eşyaları yağmaladıkları gibi bu konağı da yağmalamışlar, târ u mâr etmişlerdir.
O yağmada bu resmi kapan şahıs da, o ithâf ibâresini karalayarak, seneler sonra bunu Malta’da satışa çıkarmış. Resme bir Hanımefendi müşteri çıkmış ve o zamanın parasıyla tam bir altına satın alıvermiş.
Tam o esnâda bir beyefendi o hanımın yanına yaklaşmış ve “Hanımefendi siz bu resmi aldınız götürüyorsunuz ama bu resim Şeyhu’l İslâm Mustafa Sabrî Efendi’nin evinden çalınmış, talan edilmiş eşyalardandır. Gelin bunu evinize götürmeyin; Fâtih Câmii’nin bir köşesine asın da o da sizin hayrınız oluversin” demiş.
Hanım da insaflı bir kimseymiş, “Ya öyle mi!” demiş. Hemen bir hamal bulunuyor ve işte getirilip bu yerine asılıyor. Bu resim o tarihten beri buradadır. Câminin boyaları yenilenirken yerinden indirmek îcâb etmiş. İndirirken de arkasını yırtmışlardı. Çok canım sıkılmıştı. Hem Mustafa Sabrî Efendiyi tanıyor olmak hem de hemşehrim olması hasebiyle asabiyet hislerim kabardı, kızdım. Sağolsun, Osman Topbaş Bey’den ricâ etdik, işin ehlini buldu da tâmir ettirdi.
Bu resim çok ma’nâlıdır. Bir tarafta, görüyorsunuz, Sultân makâmını temsil eden birtakım şeyler var; öbür tarafta Kâbe-i Muazzama ve Ravza-i Mutahhara ve oraya giden tren yolu (Hicaz demiryolu) resmedilmiş. Bu bir târih tablosudur.
Bizim sultanların gözleri, o iki makâm-ı âlîye bakar. Oraya gidecek yolları tanzîm ederler.
Not: Bu yazı İnkişaf Dergisi arşivindeki Muhammed Reşat, Ömer Faruk Tokat, Yusuf Hanif, Abdullah Kargılı, Mehmet Erel imzasıyla yayınlanan mülakattan kısmi olarak iktibas edilmiştir.
Mehmet Emin Saraç
İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: Kıymetli İslam alimi merhum Mehmet Emin Saraç Hocamızın anlattığı bu tarihi bilgiler, yağmacı zihniyetin bize ait ne varsa yağmaladığını gözler önüne seriyor. Öyle ki bu yağmalamadan Osmanlı sultanlarının ve devlet adamlarının evleri de nasibini alıyor. Merhum Mustafa Sabri Efendi’nin evindeki bir tablonun bu şekilde bir yağma sonucunda mezada düşmesi ne kadar acıdır, öyle değil mi? Ne var ki hamiyet ve mürüvvet sahibi insanlarımız tabloyu satın alıyor, gerekli tamiratı yaptırıyor ve hatırasını korumak üzere Fatih Cami-i Şerifine astırıyorlar. Daha sonra yine hamiyetli yöneticilerimizin himmetleri ile tablo Diyanet İşleri Başkanlığına götürülüyor ve orada korunuyor. Peki ne vardı bu tabloda? Bizim ruhumuzun özeti var yani Osmanlıların özeti… Bizim yüreğimizin bir tarafının hep Mekke ve Medine’ye bağlı olduğunu gösterir bu tablo… Osmanlıları tanımak ve anlamak isteyen bu tabloya bakmalıdır. Hilafetin merkezi İstanbul ve ufukta kutlu topraklar. Bilmiyorum anlatabildim mi?
Hatıra Arşivi ↗
Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.
İyi Haberler ↗
İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.