İslam’ın ikinci (hatta bazı âlimlere göre Kitap’la beraber birinci) asli kaynağı Sunnet’tir. Allah Resulü sallellahu aleyhi ve sellem’in söz, fiil ve onaylarının ortak adı olan Sünnet kavramıyla irtibatlı olarak Peygamber Efendimiz ile sahabenin dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyenler anlamında bizler de “Ehli Sünnet”iz. Şer‘î delillerin ikincisi olan Sünnet pek çok âlime göre hadisle de eş anlamlı olarak kullanılmıştır.
Resul-i Ekrem’den nakledilen Sünnet/ Hadis malzemesinin O’na aidiyetinin sıhhatini (doğruluğunu) tesbit etmede nasıl bir yol izleneceği hususu fıkıh usulünde “haber” teorisi esas alınarak çözülmeye çalışılmıştır.
Haddizatında hadislerin sıhhati konusu teknik bir mesele olup erbabının, yani hadis âlimlerinin işidir ki, Allah hepsinden razı olsun, geçmişte bu konuda kılı kırk yararcasına sa’yederek önemli çalışmalar yapmış ve istifademize sunmuşlardır.
İlim geleneğimizde tesis edilmiş olan bu önemli usûl ve kaidelere dikkat etmeden mevzu/ uydurulmuş olanları dahil önüne gelen hemen her rivayeti bilir bilmez kabul edip toptancı bir şekilde savunmak ne kadar yanlışsa, sahih olanlarıyla birlikte bütün hadisleri toptancı bir şekilde reddetmek de aynı şekilde yanlıştır ve akla ziyandır.
Fıkıhtan Kelama, Tasavvufa varıncaya kadar hadisler, İslami ilimlerin bilgi kaynağı olarak kullanılmıştır. Hadisleri çıkardığınızda altınızdaki zemini kaydırmış oluyorsunuz. Sağlam ve Sahih rivayetleri bile rasyonel akılla (!) çelişiyor diyerek yahut hiç bir usule dayanmadan “Kitab’a aykırı” veya “Israiliyat” diye yaftalamak asla doğru bir yaklaşım değildir.
İster cımbızla çektikleri bazı konularla ilgili batı tahakkümü karşısında ezilmişlik içerisinde ve savunmacı reflekslerle, ister geleneği çar çöp gören modernist anlayışla olsun hadis inkarcılığı sadece bugünün bir hastalığı değildir. Geçmiş tarihlerde de hadis inkarcılığı yapanlar olmuştur.
Ancak İslam ümmetinin genel olarak benimsediği ve yürüdüğü yolda bu kişiler ve şâz görüşleri çoğunluk tarafından itibar görmemiş ve tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gitmiştir. Şimdikilerin de durumu onlardan farklı olmayacaktır.
“Allah’ı unutmadan yaşamanın yolu ve yöntemi Sünnet-i Seniyye’dir.” (Hayreddin Karaman) Rabbimiz her daim Sünnet-i Seniyye’ye ittiba edenlerden eylesin bizleri. Vesselam..
Adnan Memduhoğlu/ İrfanDunyamiz.com
Sünnet Yolumuz ↗
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.
Hayat Kitabımız ↗
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.
Teşekkürler.Hocam devamını bekliyoruz
RABBİMİZ RAZI OLSUN! İŞTE GERÇEK. HADİS ALİMLERİNİN ÇEKTİĞİ ÇİLELER İSLÂM’IN MUHAFAZASININ NEREDEYSE TEMEL TAŞIDIR. ZİRA HADİSLER, O ÇİLEKEŞ ALİMLER TARAFINDAN KILI KIRK YARARCASINA -BİZZAT AYIKLANARAK- BİR ARAYA GETİRİLMEMİŞ OLSAYDI, KUR’AN ASLA YAŞANMAZDI. İŞTE BUNDAN ŞU HİKMETİ ANLIYORUZ: HADİSLER/SÜNNET KUR’AN’IN MUHAFIZIDIR.
HADİS USULÜNÜ TEFERRUATIYLA OKUMADAN, ANLATMADAN ONA AİT OLAN CERH VE TA’DİL, TAHRİC İLMİNE KADAR İÇERİKLERİ BİLİNMEDEN İLERİ GERİ KONUŞAN VE MÜMİNLERİN KAFASINDA SORU İŞARETİ BIRAKANLAR BÜYÜK BİR VEBAL İÇERİSİNDEDİRLER VE BUNUN SORGUSUNDAN ASLA KURTULAMAZLAR. HADİSLERİ KUR’AN’A ARZ EDERİM, UYARSA ALIRIM UYMAZSA REDDEDERİM DİYENLER GAFLET DEĞİL HIYANET İÇERİSİNDEDİRLER. ZATEN KUR’AN BİZE YETER DEMEK HIYANETİN TA KENDİSİDİR.