İletişim elektriğe benzer. İletken maddeler üzerinde elektrik akımı olur. Yalıtkan maddeler üzerinde akım olmaz. İletişimin de aslında bir ruhu vardır. Bu ruhla irtibat kurulunca iletişim olur. Bu ruh çok incelikli ve nazenindir.
Bir düşünür, “İletişim tek taraflı bir aktarım değil, çift taraflı bir etkileşimdir. Sen ancak ve ancak muhatabının psikolojik olarak almaya hazır olduğu kadar etkileşime girebilirsin. İster dostlar arasında ister profesyonel hayatta ister hoca-talebe ilişkisinde isterse siyasi iletişimde iletişim için aslolan mesaj değil iki özne arasındaki psikolojik bağdır; mesaj, bu bağ üzerinde hareket eden bir akımdır. Elektrik direkleri arasındaki akım gibi. Elektrik direkleri arasında tel irtibatı yoksa akımın bir direğe ulaşmış olması bir anlam taşımaz” diyerek iki özne arasındaki mesajın psikolojik alt yapısına dikkat çekmiştir.
Kendimizi güncellemeli
Bazen iletişim söz ile olmaz, yüz ile olur. “Kalpten kalbe yol vardır” derler. Kalbi bağlantılar çok önemlidir ve bu yüze yansır. Ne söylediğimizden çok, neyi nasıl söylediğimiz önemli. Söylediklerimize ses tonumuz, mimik hareketlerimiz, jestlerimiz eşlik eder. En etkili ses tonu “Kavli leyyin/ Yumuşak söz” ve hikmetli yaklaşım tarzıdır.
Sağlıklı ve olumlu bir iletişimin ruhu; sahih niyet, candan dinleme ve etkili konuşmada saklıdır. Herhangi bir kişiyle iletişime girerken; sahih bir niyetle yola çıkmak, tutum ve tavırlarımızda, davranışlarımızda bunu göstermek son derece önemlidir. “Kalp, kalbe karşıdır” özdeyişi, kalbimizde taşıdığımız niyetin, karşı tarafta karşılık bulduğunu açıklamaktadır.
Kendine değer veren, farkın farkına varan, sorumluluk taşıyan herkesin her dem kendini sınaması, gözden geçirmesi, güncellemesi elzemdir. Nasıl ki, zaman-zaman bize ait olan mekânlarda, kitaplıklarımızda, bilgisayarlarımızdaki dosyalarda, evdeki elbise dolaplarımızda, arabamızın torpido gözünde temizlik yapıyor, gerekli güncellemeleri yapıyorsak; ayni şekilde dostlarımızla, arkadaşlarımızla, çocuklarımızla zaman içerisinde bozulan, dağılan ve hayatı çekilmez hale getiren sorunları çözmek için, bir düzenlemeye, bir güncellemeye ihtiyaç vardır.
Niyetimizi diri ve duru tutarak, sorunlar çıkarmadan, iş işten geçmeden niyetimizin takipçisi olarak hayatımızı inşa etmek durumundayız.
Kalbimiz teklemeden kardiyoloğa görünmek, dişlerimiz çürümeden fırçalama işlemini yapmak, sorunlar girift hale gelmeden önlemini almak ne kadar bir gereklilik ise; sahih bir niyetle yola çıkmak, mutlu ve anlamlı bir hayatı inşa etmek için sağlıklı ve olumlu bir iletişime ihtiyaç vardır. Bu iletişim, bir ilişki bilinci içinde olmalı ve sürekli hale getirilmelidir.
Candan dinleme
İletişimin bir diğer parametresi, candan dinlemedir. Dinlemek, en önemli ve vazgeçilmez iletişim becerisidir. Dinlerken, bütün önyargılardan arınarak muhatabımıza odaklanmalıyız. Gözlerimiz ve kulaklarımız muhatabımızın sözlerini “buyur” eden kapılar gibidir. Olumlu bir iletişim için, kapılar ardına kadar açık tutulmalıdır. Kapılar açık oldukça, iletişim sağlıklı ve muhabbet bağları güçlü olacaktır.
Kulaklar, dinleme becerisini yerine getirirken, gözlerimiz ve mimiklerimiz buna eşlik eder. Muhatabımız, gözlerimize bakarak, yüz hatlarımızı temaşa ederek bu iletişimin olumlu olup-olmadığına, onay alıp almadığına karar verir. Dinleme, pasif ve aktif olmak üzere ikiye ayrılır. Pasif dinlemede, kulaklar dinliyor gibi yapmakta ve muhatabın bütün sözleri teğet geçtiği için, hiçbir iletişim kurulamamaktadır.
Aktif dinlemede ise, kulaklara gözler, mimik hareketler, jestler eşlik etmekte ve yürek onaylamaktadır. Aktif dinleme, muhatabı anlamanın, kavramanın ve algılamanın en önemli iletişim halidir. İletişimin temel kurallarından biri de onu dinlediğimizi kendisine hissettirmektir. Muhatabımızla konuşurken, Peygamber Efendimiz’in sünneti gereği, bütün vücudumuz ona dönük olmalı. Muhatabımızı dinlerken; kulak, kalp, göz ve dikkat bütünlüğü içinde bir tutum sergilemeliyiz.
Muhatabımızla iletişim içindeyken; her zaman işiten bir kulağımız, gören bir gözümüz ve fark eden bir canımız olmalıdır. Mevlana; “Her göz etmez fark, işitmez her kulak” diyerek fark eden göze ve işiten kulağa duyulan ihtiyacı ifade etmektedir. Niyazi Mısri; “Arifin her sözünü duymaya insan gerek” diyerek Ariflerin irfan yüklü sözlerine insanların kulak vermeleri gerektiğini belirtmektedir.
Sözü iyi seçmeli
İletişimin üçüncü parametresi konuşmadır. İletişim halindeyken, neler söylediğimizin farkında olmamız, “ağzımızdan çıkanın, kulağımızın duyması” gerektiği önemli bir ayrıntıdır. Lokman Hekim der ki: “Dilini kontrol et ve bil ki dil hikmetin kapısıdır. Kapıyı zayi edersen oradan girmesini istemediğin kişiler girer. Onu koruduğunda içerdeki hazineyi korumuş olursun. Hiç kuşkusuz diline sahip olan kişi konuşursa bilerek konuşur, susarsa yumuşak huyluluğundan (hilm) dolayı susar.”
Bizler hayatın nesnesi değil, öznesiyiz. Soran, soruşturan, analiz eden, tetkik eden, tahkik eden ve iki omuz üzerinde bir baş taşıdığımızın farkında olarak yol alan bir kişiliğe sahibiz.
Tasavvur ettiğim, hayal ettiğim, rüya gördüğüm ve uygulamaya koyduğum her şey bana aittir. Hatalarımı, yanlışlarımı, eksiklerimi bilmek ve bunları telafi etmenin yol ve yöntemini öğrenmek durumundayım.
Muhataplarımızla iletişime girerken, çok hassas olmak, onları incitmemek, erdemli davranmak temel yaklaşımımız olmalı. Örneğin, “Sen benim canımı sıktın” yerine “Benim canım sıkıldı”, “Sen çok kabasın” yerine “Sözleriniz beni incitti” demek daha nazikçe bir yaklaşım olur.
İletişimdeki mekanizma, muhataplarımızı itham etmek, dışlamak, tehdit etmek üzerine değil de, sahip olduğumuz bilgi birikimimizi paylaşmak ve ortak sorumluluk almak üzerine bina edilmelidir. Öncelikle muhatabımızı tanımaya, anlamaya odaklanmalı, onunla nasıl bir iletişim kurmamız gerektiği konusunda analizler yapmalıyız.
Eleştirilerimiz kişinin kendisine değil, davranışa karşı olmalı. Örneğin, “Sen çok korkaksın” yerine “Senin herhalde bazı endişelerin var”, “Sen çok düşüncesizsin” yerine “Bugün sizden bir hediye bekliyordum” demek daha doğru olur.
İletişim sırasında kişilik yerine davranış muhatap alınmalı. “Sen-Ben” kör diyaloğu, bize yolları tıkar, iletişimi koparır. Bir de bakmışız ki, yaşadığımız dünya ikimize de yar olmamış aksine dar gelmiştir.
Daha huzurlu ve mutlu, insanların birbirini anladığı, onayladığı ve değer verdiği, empatik yaklaştığı, sahih bir niyetle başlama, ilgiyle ve muhabbetle dinleme, hikmetle söylenen sözlerle kurulan bir iletişim, arada var olduğu sanılan tüm buzların erimesine ve sıcak duyguların/ hislerin her tarafı kapladığı anların yaşanmasına vesile olacaktır.
Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com
Şahsiyet Gelişimi↗
Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.
Adab-ı Muaşeret↗
Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.
Maalesef konuşana ve konuya odaklanamama dolayısıyla iletişim kopukluğu genel anlamda yaygın ise de en çok eğitim-öğretimde sıkıntısını çekiyoruz.
Henüz konuşamayan çocuğun eline telefonu oyuncak niyetine vererek ona bir iyilik yaptığımızı zannediyoruz. Ondan sonra okula gidince dikkat dağınıklığı/odaklanamama sorunuyla karşılaşınca ne yapacağımızı bilemiyoruz. Öğretmen ne yaparsa yapsın derse odaklanamamayan çocukla bir ders süresi kadar dahi iyi bir iletişim kuramaz. Çünkü ortada hastalık boyutunda bir sorun vardır.
Siz değerli hocamızın dikkat çektiği yöntemler ve duysal bağların oluşturulması elbette önemlidir. Sadece eğitimde değil, hayat boyunca dikkat edilmesi icap eden hususlardır. Allah razı olsun.