Konya’mızın bazı gönül insanları…

Konya’mızda çok kıymetli gönül insanları, veliler, Allah dostları yetişti. Küçük yaşlardan itibaren hep onlarla beraber olmanın hazzı ve şükrü içindeyim. İmam hatip yıllarımızda ve daha sonraki tahsil hayatımızda faydalandığımız ve bizlerde büyük izler bırakan, gönüllerimizde yer bulan o âlimlerimizi asla unutamayız. Duamız ve ümidimiz odur ki Rabbimiz cennet ve Cemâl-i İlâhi’sinin seyrinde beraber eylesin.

Onlar o kadar güzel insanlardı ki onların asıl derdi Allah celle celaluh’a muhabbet, Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem’e ittiba idi. Allah ve Resulü anılınca yürekleri titrer, ummanlar misali gönülleri taşar, gözyaşları sicim gibi akar, doyumsuz bir sevdaya dalarlar ve tarifsiz haller yaşarlardı. Allah ve Resulü’nün özlemi ile yanar kavrulurlardı.

Gönül sırası

Anlatmak ne mümkün? Onların hallerine çok şahid olduk. Nefsin terbiyesi ve kalbin tasfiyesi ile bir ömür çileler çeken bu Allah dostları, gönüllerin sultanı olur, halkın hizmetinde bulunur, kendilerine koşan insanlara yardımcı olur, onların gönüllerinde silinmeyecek izler bırakırlardı. Ceza almak pahasına yasaklı günlerde Kur’an okutur, sohbetler yapar, talebeler yetiştirirlerdi.

Şu an düşünseniz kardeşlerim, onları hemen gönülden tanırsınız. Çocukluğumuzdan bu yana gördüğümüz ihlâs yüklü imamlarımız, müezzinlerimiz, âlimlerimiz, hafızlarımız şuan hep gönül sırasında değil mi? O rahmet pınarlarından birçok insanımız kana kana içtiler elhamdülillah. Bizim Yunus’un Taptuk Emreden içtiği gibi…

Onların hatıraları Konya’mızda hiçbir zaman unutulmaz ve onlar daima yâd edilirler. Sohbetleri ve menkıbeleri nesilden nesle hep anlatılır. Çünkü onları anmak ve hayırla yâd etmek feyiz kapılarının açılmasına vesile olur. Yani rahmete, berekete vesile olur. Sanki bir silsile misali bu kutlu halkalar adeta birbirine takılır ve suyun kaynağına kadar ulaşır.

Gül yüzlü

Konya’mızı mayalayan büyük velilerin başında Mevlana Hazretleri gelir. O asırlardır bu memlekette nurunu, feyzini, aşkını yaymış bir gönül sultanıdır. Ondan sonra bu bereketli topraklarda veliler hiç eksik olmamış. Nerede olurlarsa olsunlar Allah dostları Konya’ya hep ayrı bir ilgi göstermişler. İşte onlardan birisi de arifler sultanı Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi Hazretleridir.

Her ne kadar kendileri İstanbul’da olsa da Konya’ya çok gelen, adeta bir kar tanesi misali nazenin, zarif, desenli işlenmiş bir örgü gibi alımlı, Sıddık misali güvenli, bakılmaya doyulmayan simasıyla pırıl pırıl bir Allah dostudur. Gençlik yıllarımızdaki sohbetlerde her zaman en başta hatırlanıp yâd edilirdi. Onu, annesine, Hızır aleyhis selam’ın müjdelediği söylenirdi. Kulaklar sohbete doyarken, gönüllere muhabbet nakşolunurdu.

Sonra onun çok sevdiği ve daima madden ya da manen görüştüğü, hatta manevi görevlere beraber gittiği büyük veli, rical-i gayb erlerinden Ladikli Hacı Ahmed Efendi Hazretleri vardı. Meclisimizden hiç uzak olmayan mübarek bir zattı. Kendisini Tahir Büyükkörükçü ve Osman Karabulut hocalarımla her yıl yâd ettiğimiz büyüğümüzdü. Torunları ve damadıyla yıllarca süren dostluğumuz hep devam etti.

“Hacı Baba” derlerdi ona. Kendisine manevi ders için müracaat edenlere; “Ben bu işin ehli, salahiyetlisi değilim. Sizler Hacı Sami Efendi Hazretlerine gidin” dermiş. Kalp gözü açık olduğundan, çok farklı halleri olurmuş. Hızır aleyhis selam ile görüştüğünü ve bazı sırlı hallerini hocalarımız çok anlatırlardı.

Kurucu ailesi

Konya’mızın manevi dirilişine büyük katkısı olan büyüklerimizden birisi de Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Efendi hocamızdı. O aynı zamanda, madden de dirilişe vesile olmuş, İmam Hatip Lisesi ve hastane yapımı ile Kızılay binası gibi mekanların inşaatlarında öncü olmuştur. Aynı zamanda talebeleri Tahir Hocam ve Hasan Hüseyin Varol Hocamla birlikte İmam Hatip Lisesi’nde hocalık da yapmış.

Tabii ki hiç hafızalarımızdan gitmeyen babası Hacı Veyis Efendi’nin de çok hatıraları anlatılırdı. O büyük veli, ne güzel evlatlar yetiştirmişti. Talebe okuttuğu için komiserden tokat yediği fakat tokat atana; “Evladım, elin acıdı, hakkını helal et” dediği anlatılırdı. Fakat Rabbimiz onun hakkını bırakmamış o polisin eli felç olmuş, bunu da anlatırlardı.

Hacıveyiszade Hocamızın yeğeni Ali Ulvi Kurucu Bey’i de anmadan geçemeyeceğim. En az on bin talebeyle namaz kıldığımız Selçuk Üniversitesi Kampüs Camii’ne gelir, gözyaşları ile vaaz eder ve “Siz benim kabul olmuş dualarımsınız” diye sevincini izhar ederdi. Bizler de elini öper, duasını alırdık.

Osman Karabulut ve Muzaffer Dereli

Büyük hocalar

Gelelim Sultanü’l Vaizin Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi’ye. Neredeyse çocukluk yıllarımdan itibaren aşk, şevk ve heyecanla dinlediğimiz, elini öpüp duasını aldığımız mücahid hocamızdı. Emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker şuurunu ondan almıştık. Hep hakkın tarafında olmayı, İslam’ı tavizsiz yaşamayı onda görmüştük.

Ona çok özenirdik. Onun konuşma üslûbu, jest ve mimiklerinden aldığımızı biz de vaazlarda uygulamaya çalışırdık. Bu ona olan sevgi ve ilginin eseri elhamdülillah. Daha İmam Hatibin ilk yıllarında ona özenerek, vaazlara başlamak istemiştik. Konya başta olmak üzere Türkiye ve Avrupa Hocaefendi’den çok istifade etti. Siyasi çalışmalarında da beraber olduğumuz zamanlar oldu.

Osman Karabulut Hocaefendi ise 33 yıl Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in mücaviri olmuşlar, aşkla yanmışlar, bu aşkı sohbet ve şiirleriyle dillendirmişler, Konya’ya her gelişlerinde Resulullah sevdasını getirmişler ve sohbetleriyle kardeşlerimize ikram etmişlerdir. O, yokluk elbisesine bürünmüşlerden idi Allahu a’lem…

Sabahın erken saatlerinden geç saatlere kadar, ziyaretçileri eksik olmaz, onlara daima nasihat edip dertlerine derman olmaya gayret ederlerdi. Tevazuda ve güzel ahlâkta gerçekten yekta olan Hocamız, cömertlik ve dostları aramakta da çok kadirşinastı. Hayatı çilelerle geçmişti. Başta bu aciz olmak üzere çoklarının üzerinde pek çok emeği vardı.

O, bizim dua ordumuzdu. Hayrî işlerimizin temelinde dua eder, sorar, takip eder ve bitince de bambaşka bir zevkle yapılan eserin her yanını gezerlerdi. Sohbetlere ve Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetlerine aşırı rağbet ederlerdi.

Hayra hizmet ettiler

Hasan Hüseyin Varol Hocam ise Konya’da Kur’an muallimliği ile adeta en önde idi. Onu Sultan Selim Caimii’nde imam hatip iken tanımış ve Ramazan-ı Şerifte ezberden kürsüde bir cüz mukabele okumasını dinlemiş ve hayalimden hiç çıkarmamıştım. Binlerce talebe yetiştirmişti. Daha sonra Hayra Hizmet Vakfı’nı kurmuş ve hizmetlerine çeşitlilik kazandırmıştı.

İşte bu güzel zevat daima beraber olmuşlar, Allah ve Resulü’nün muhabbetine ermişler ve o günün zorluklarında mü’minleri irşad etmişlerdi. Ladikli Hacı Ahmed Hüdai Hazretlerine beraberce giderek manevî alemlere dalmışlardı.

Biz Ladikli Hacı Ahmed Hüdai, Hacı Veyis Efendi ve oğlu Hacıveyiszade Mustafa Efendi’yi görmedik ama sanki görmüş gibi olduk. Zira o zamanın genç cemaatleri bizim cemaatimiz oldu ya da talebeleri hocalarımız oldu. Hep dinledik onlardan elhamdülillah. Onları ziyaret edenleri ya da kendilerinden okuyanları dinlemek bile apayrı bir güzellikti.

Zıvarnıklı Hacı Nuri Efendi ve Ahmed Efendi de bu güzel insanlar arasında idi. Hepsinin de Ladikli Hacı Ahmed Hüdai Hazretleri ile muhabbetleri vardı ve Sami Efendi Hazretleri de mürşidleri idi. Efendi Hazretlerinin, Hacı Nuri Efendi’nin evine misafir olduğu anlatırlardı.

Sevip muhabbet ettiklerimizden bir de Abdurrahman Öksüz Hocaefendi idi. Baba dostu idi aynı zamanda. Vaazları çok tatlı idi. Âlim ve mürşid-i kâmil biz zat idi. O da çok talebe yetiştirmişti. Zaman zaman camimize gelirdi. Yaşlı olduğu için mihraba geçmezdi, ancak bir dua etmesini istirham ederdim. O da sağ olsun duamızı yapardı.

Sırlı zatlar

Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi Hazretlerinin halifesi aşık, zâkir bir velî olan Dişçi Baba ise, sohbet ve zikirleri ile gönüllere aşk aşısı vuran bir zat idi. Ona da hayran kalınır ve hayret edilirdi. Aman Ya Rabbi o ne aşktı öyle… O kocaman göğsünden iman fışkırırdı adeta. Ağlayışları hiç durmazdı. Gençlik yıllarımda iz bırakan mübareklerden biriydi.

Son olarak ârif bir kişiden, ümmi veli Sarı Emmi‘den bahsedelim inşaallah. Alim olmayan fakat gönül gözü açık olan bu zat aşk ehli idi. Sami Efendi Hazretlerine tabi olmaya gittiği zaman, mübarekle iki saat halvet olmuş ve Efendi Hazretleri paltosunu kendisine giydirerek sohbet görevi vermişti.

Onun sohbetleri de bambaşka idi. İnsan, anlattığı hakikatlere dalar giderdi. Sanki tıp ilmini okuyup doktor olmuş gibi, insan bünyesini, iç organların çalışma usullerini öyle anlatırdı ki hayretler ederdik. Kalp gözü açık veliler böyle olurmuş gerçekten. Rical-i gayb’ten olduğu söylenirdi.

Çok candan, nükteli ve neşeli idi. “Emmioğlu” derdi kardeşlerine. Onlar da Sarı Emmi derlerdi. Sarışındı, temiz ve güzel ahlâklı idi. Osman Hocamla aynı mecliste bulunur ve Hocama; “Sen buranın gülüsün” derdi. Sohbeti ona yaptırırdı ama kendisi de bir miktar sohbet ederdi. Onlardaki sevgi ve kardeşliğe, fedakârlığa hayran kalırdık.

Şimdi ne kaldı? Uzaklardan yaya, bisikletli, motorlu, araba varsa herkesi toplayarak sohbetlere gelinirdi. Ya şimdi? Şimdi de genç hocalarımız, genç hafızlarımız yetişiyor. İnşaallah onlar yeni dirilişlerin yeni baharların müjdesi olacaklar. Konya’mızı mayalayan bu güzel zevattan ilham alıp bu davayı yarınlara taşıyacaklar. Bu güzel zeveta birer Fatiha okumanızı istirham ederiz.

Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Hasan El Benna’nın etkileyici hayatı…

Muhammed Abdülkadir Ebu Faris, 5-6 Mayıs 2012 tarihinde yapılan Hasan El Benna ve Müslüman Kardeşler …

2 Yorumlar

  1. Allah razı olsun değerli hocam. bu ve benzeri tüm hocalarımıza da rahmet olsun.

  2. Muzaffer Dereli

    Amin hocam. Allah sizden de razı olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.