Koparma denilen bağları koparmayın…

Telefon tarif edilirken iletişim aleti olarak anlatılıyor. Ne gariptir ki çağımızda telefon iletişimleri kopardı. Öyle şiddetli kopardı ki akraba bağları kül oldu gitti. Tuşlu telefonlar yine iyiydi, ekranlı telefonlar çıktıktan sonra insanlar o ekranın esiri oldu. Dost, akrabaya gerek kalmadı, dost da akraba da artık bu ekran oldu. Allah’ınızı severseniz bu ekran çılgınlığına bir dur deyin.

Eskiden hocaların veya dindar insanların evinde televizyon olmazdı. O zamanlar ev de sobalıysa insanlar televizyonlu odada toplanırdı. Şimdi o günleri bile arar olduk. Çünkü hiç olmazsa kimin ne izlediği belliydi. Şimdi evlerimiz genişledi, her odada kalorifer var ve eline telefonunu alan bir köşeye çekiliyor. Kim nerelere takılıyor, neleri tıklıyor bilen yok.

Akraba ilişkileri

Bundan en fazla da akrabalık ilişkileri zarar gördü. Akraba ilişkileri önemsiz hale geldi. Artık kimse bu konulara dikkat etmiyor. İnsan halasını, teyzesini aramıyor. Biz hala, teyze dedik de kardeş kardeşi bile aramıyor, Bırakın aramayı bazı yüzsüzler arayanlara cevap vermiyor. Bu tiplere diyorum ki gece yarısında amirin, müdürün arasa cevap verirsin de peki neden yakınların arayınca lütfedip de telefona bakmıyorsun?

Biraz ileri gidelim mi, inanın insanlar anne babasını da aramıyor. Bu zavallılar şu ayetleri okusunlar: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: «Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!» diyerek dua et.” (İsra, 23-24)

Her kimin yanına gitsek; “Artık akrabalarım beni aramıyor” diyor. Neydi o günler yahu, insanlar af edersiniz, atla eşekle hatta yaya olarak köyden köye giderlerdi. Misafir olurlardı, yatıya kalırlardı. Şimdi misafirlik meselesi öldü. Günümüzde misafirlik yok oldu. Misafirin eve gelmemesi ne demek biliyor musunuz kardeşlerim. Meleklerin evi terk etmesi demektir. Peki melekler terk ederse kimler doluşur, siz daha iyi bilirsiniz.

Misafir kalmadı

Lütfen bu yazıyı kıymetli hanım kardeşlerimize okutturun. Misafirliği engellemek için sanki özel şeytanlar mesai yapıyor. Misafir eve geldiği zaman öyle bir titizlik oluyor ki misafir gelmeden üç gün önce temizlik başlıyor. Sanki misafir inşaat alanından gelmiş gibi misafir gittikten sonra üç gün temizlik yapılıyor. En az bir hafta temizlik yapan insan, misafir ister mi? Ya da başkasına misafir olarak gitmek ister mi? Tabi ki gitmez dolayısıyla misafirliğimiz de öldü.

Dostlar insanların gönlü fakir kalınca Allah’ın aşkından, Hazreti Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem sevdasından uzak olunca misafir de külfet gibi görünüyor. Netice de akraba bağları da böyle kopmaya başlıyor. Ondan sonra gerçekten çok büyük psikolojik felaketlerin eşiğine geliyor insanlar. Bir psikolog demiş ki: “Psikoloğa gideceğinize misafirliğe gidin.” Ehli insaf olan psikologlar da bu hale gelişimizin nedenlerini biliyorlar tabi.

Fazla değil 40 yıl önce amca ve dayılar baba gibi, teyzeler ve halalar anne gibi görülürdü. Dahasını söyleyeyim, geçenlerde Fransa’da yaşayan bir teyzeyi ziyarete gittim. Biz çocukken o teyze evlilik yapmış ve Fransa’ya gitmişti. Evleri bizim evin karşısında olduğu için Fransa’dan gelince görüşürdük. Akrabalık bağımız yok fakat komşuluk zirvedeydi.

Yıllar hızlı geçti, bu teyze 85 yaşına geldi, Fransa’da evlatları ile birlikte kalıyor. Bir vesile yolum onların ikamet ettiği şehre düştü. Telefon ile aradım; “Müsaitse ziyaret edeceğim” dedim sevincinden ağladı. Ziyaretine gittiğimde evlatları ve komşuları yanındaydı. Meğerki sevincinden herkese telefon etmiş. Şu ifadeye bakar mısınız: “Kardeşim geliyor, gelin sizi tanıştırayım.”

İnanın evinden içeriye girince ağlayarak boynuma sarıldı. “Sen daha dün küçük çocuktun, annen seni bizim eve getirirdi, seni bağrımıza basardık” diyerek gözlerinden dökülen yaşları sildi. Hey gidi insanlık nerede kaldın şimdilerde? Görüyorsunuz değil mi, bırakın teyzeyi halayı, komşular bile böyleydi. Kalkınma ve rahat yaşamak adı altında bütün değerlerimizi silip süpürdüler. Keşke Erbakan hocamızın; “Önce ahlak ve maneviyat” düsturuna sahip çıksaydık.

Modern yalanlar

Modern yalanlar çağını yaşıyoruz. “Yakınlarınızı, amcanızı, dayınızı, halanızı, teyzenizi veya annenizi babanızı, dedeniz niçin aramıyorsunuz?” dediğimizde insanların ilk cümlesi; “Zamanım yok” oluyor. Yalan, koca bir yalan. “Fırsatım yok” diyor; “İşim çok” diyor… Diyor da diyor… Ağzının ayarı yok çünkü. Ağzından çıkanları meleklerin kaydettiğini unutursan yalan makinesi olursun. Her şeye vaktin var da annene babana mı yok seni gidi yalancı.

İnsan ağaç misali kökleri ne kadar güçlü olursa dallar ve meyveler de o kadar güçlü olur. Ağacın kökü yere bağlıdır, insanın kökü dediğim olay gönlüne bağlıdır. Gönül Allah’a bağlıysa, o insan yalan söylerken yüzü kızarır. Hem annenizi babanızı, en yakınlarınızı aramıyorsunuz, arayanlara cevap vermiyorsunuz, üstüne üstlük bir de yalan söylüyorsunuz. Bir bakan ile görüşmek için saatlerce kapısında bekleyenlere şahit olduk. Çünkü sonunda fors var, hava atma var, menfaat var.

Yaptığımız iş gönülden olmalı. Eskiler “Gel otur demek başkadır, geç otur demek başkadır” derlerdi. Birisinde kerhen geç otur deniliyor diğerinde ise sevgi dolu bir davranış söz konusu. Her şeyin menfaate dayalı olması ne kötü. Zamanımızda kayınpederler kayınvalideler zaten pek dikkate alınmıyorlar. Eğer ellerinde bir gelirleri varsa, biraz güler yüzlü davranılıyor, yaşlanınca onlara da değer verilmiyor.

Ne acı bir duruma geldik eskiden “dünür” yerine “hısım” derlerdi. Hısımlar öyle samimi olurdu ki kardeş gibi olurlardı. Şimdi hısımlar da nişan, düğün, aradan birkaç ay geçtikten sonra hasım oluyorlar. Çünkü yine iş menfaate dayanıyor. Dedikodu kazanları, fitne fesat devreye giriyor ve şeytan aralarını açıyor. Hangi birini yazalım ki her birisi aslında ameliyatlık konular.

Evlere sığmıyor

Anne babalar yaşlanınca evlere sığmıyor. Adam Almanya’ya işçi olarak gitti, her geldiğinde dükkanlar, daireler, arsalar, tarlalar aldı, her birisini de evlatlarının üzerine yaptırdı. “Evlatlarım kendim gibi fakir yaşamasın” dedi. Adamın yaşı 90‘lara gelince hiç kimse yüzüne bakmaz oldu. Allah’tan bir kızı vardı, kız çocukları biraz daha merhametli oluyorlar, onun yanına sığındı kaldı.

İsterseniz siz de etrafınızdaki insanlara bir bakın, bu mesele yüzünden buruk buruk insanlar göreceksiniz. Gelin bir de şöyle düşünün, adam prensip sahibi, akraba bağlarını, sılay-ı rahimi silahsız cihat sevabı almak niyetiyle diri tutulmalıyım diyerek, haftada bir yakın akrabalarını ayda bir de diğer akrabalarını ziyaret ediyor. Günde bir kere de anne babasını telefon ile arıyor. İşte bu da güzel örnek. Siz de bunu yapın bakın eviniz veya işiniz ne kadar güzellikler ile dolacak.

İnanıyorum ki günlerin bereketsiz geçmesine sebep olan, başımıza çıkmaz belaların gelmesine sebep olan bizim bu vefasızlığımız. Bütün bahanelerin, nefsi temize çıkarmaların, hepsinin üzerine bir çarpı koyup şöyle gerçekçi olunca şu ortaya çıkıyor: Bu dehşetli ahir zaman beni çarpmış. Kapitalist sistem beni kendine köle yapmış, gönlüm maddeden başka bir şeyi görmüyor. İşte asıl mesele budur.

Son olarak şu ayet-i kerimeyi düşünmenizi istiyorum: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa, 1)

Selam olsun imanın gereği olarak akrabalık bağlarını koparmayan, sıla-i rahimi diri tutan gönül insanlarına…

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Celalettin Ökten Hoca sade yaşardı…

Bu yazımda size, Türkiye’de İmam-Hatip Okullarının açılması için gece-gündüz çalışan, yani cihad eden ve neticede …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.