Geleneksel hale geldi, neredeyse herkes “Nerede ah o eski bayramlar?” diyor. Aslında bize göre eski olanlar bizden öncekilere göre yeni bayramlardı, bizden sonra gelen kuşaklar da bugünkü bayramlara eski bayramlar diyecekler. Biz büyüklere düşen görev arkamızdan gelenlerin hafızalarında kalacak güzel işler yapmamızdır.
Çocukluğumuzda sabahın erken saatlerinde camimiz büyük küçük demeden tüm hemşerilerimizle dolup taşardı. Rahmetli Süleyman Hoca’nın cemaati coşturan vaazları bambaşkaydı.
Bayramlaşma
Namaz sonrası caminin içinde ve dışında bayramlaşma olurdu. Biz çocuklar kimin bize para vereceğini bilir, önce onun elini öpmeye giderdik. O günün büyükleri, yetim çocuklar ellerini öptükleri zaman onlara merhamet kanatlarını gerer, baba şefkati ile onları bağırlarına basarlardı; çünkü yetim çocukların kanadı kırık kuşlar gibi olduklarını, onlara merhamet edenlerin Allah katında değerlerinin yüce olacağını biliyorlardı.
Memleketimizin ne güzel bayram adetleri var! Sabahın seherinde evlerde verilen ziyafetler, büyük küçük aynı sofranın başında toplanılması, büyüklerin güzel hatıralarını orada bulananlarla paylaşması, küçükleri koltuklarının altına alıp onlara büyük muamelesi yaparak değer vermeleri ne güzel!..
Yaşlıların, hastaların, taziyesi olanların gruplar halinde ziyaret edilmeleri insanları birbirleri ile kaynaştırıyordu. Akla gelen bu tür güzellikler istenirse bugün de yapılabildiğine göre, niçin “Ah o eski bayramlar!” diyelim ki? Gelin bayramları her zaman yenileyerek yaşayalım.
Bayram sevinçtir, affetmektir, özür dilemektir; o gün dostluğun oluşması için elden gelen her şeyin yapılacağı gündür. Sakın ola sizinle bayramlaşmaya gelenlere yüzünüzü çevirmeyin, sizin de kırgın olduğunuz bir kişi kalmasın, şu yalan dünya kindar olmaya değmez.
Kurban fakiri anlamaktır
Hele o Kurban bayramları, bir başka olurdu. Kurban fakir ile kucaklaşmak, Yaratan’a ulaşmak… Batıdan gelen “maddecilik” mikrobuna esir olduğumuz bir zamanda Kurban Bayramı’na ulaşmak ne büyük mutluluk!..
Dünyamız öyle bir hale geldi ki; okuyanı-yazanı, genci-ihtiyarı, kadını-erkeği ile maddeye yenik düşmeyenimiz kalmadı desem abartmış olmam. Kurban, “ben” olmaktan “biz” olmaya, bir adım daha ilerisi, biz olmaktan “O” olmaya bizi götürür.
Kurbanı ülke dışında kesen gruplar birçok kişi tarafından, “Ülkenizin fakirleri varken niçin gidiyor elin Afrika’sında kurban kesiyorsunuz?” denilerek tenkit ediliyor.
Siz ülkenizde kurbanı üçe bölüyor; bir kısmını eşinize-dostunuza, bir kısmını fakirlere veriyorsunuz, diğer kısmı da evinize kalıyor. Bunun İslami açıdan bir mahsuru yok; fakat şu sayılan üç gruptan hangisinin midesine beş yıldan beri et girmemiştir, böyle bir şey mümkün mü?
Kabul etmemişler
Afrika’ya kurban kesmeye giden arkadaşlarımız, ”İlk gittiğimizde bizim kurbanlarımızı siyah insanlar almıyorlardı” diyorlar. Çünkü yüzyıllardır beyazlar tarafından ezilmiş, sömürülmüş, dışlanmışlar; hatta onlar beyazların Müslüman olmasına bile inanamamışlar. Elhamdülillah bunlar aşılmış, içlerinden bazıları diyor ki:
“Sizlerin yılda bir sefer vermiş olduğu et ile bu aç insanlar doymaz fakat hiç olmazsa beyaz insanların da Müslüman olduğuna inanırlar ve beyazlara karşı içlerinde olan kin gitmiş olur.”
Hindistan’a kurban görevlisi olarak giden bir arkadaş ise şöyle diyor: “Bizim vermiş olduğumuz bir kilo eti bir kazan suya koyuyor, onu ateş üzerinde saatlerce kaynatıp kış gelince o et suyundan yemeklere bir bardak katarak yemeklerini pişiriyorlarmış.”
Başka birisi de: “Bir kilo eti leblebi gibi yapıp güneşte kurutuyorlar ve kışın ondan yemek yaparken bir tane tencerenin içerisine atarak yemeklerini pişiriyorlar” diyor. İnsan inanamıyor, ama arkadaşların anlattığı bu.
Tenkidi bırakın
Allah için şimdi siz söyleyin, şu manzaralar ülkemizde oluyor mu? Böyle bir şeye inanmak bile insana zor geliyor. Evet kardeşlerim, Allah için hizmet edenleri tenkit ederken vicdan terazinizde iyice tartın, yoksa ilahi huzurda pişmanlık fayda vermez.
Yıllar önce bir arkadaş anlatmıştı. Kurban için gittiğinde çocuklara vermek için yanına biraz şeker almış. Etrafını saran çocuklara şekerleri birer birer dağıtmış, en sonda bekleyen çocuğa verecek şeker kalmamış, çocuğun ağlamaya başladığını görünce de cebinden kalemini çıkarıp ona da kalemini vermiş.
Bu olayı bana anlatan arkadaşın evinde bir gece misafir kalmıştım. Sabah kahvaltısında sofrada sadece zeytin ve peynir vardı. Bana: “Siz olduğunuz için iki çeşit koydum, diğer günlerde sofraya, ya zeytin koyuyorum ya da peynir… Afrika’da gördüğüm o acı manzaralardan sonra, ben artık soframda iki çeşit kahvaltılık görmek istemiyorum” demişti.
Kurban çok güzel bir ibadettir; iyi ile kötü, cimri ile cömert kurban ile ayrılır. Habil ile Kabil misali gibi… Kurban alırken şeytanın sizleri kandırmamasına dikkat edin. Hemen “Kaç kg gelir?” gibi basit sorular sormayın. Alırken o hayvanı yetiştirip satanların da kar etmelerine dikkat edin; onlar yıl boyu ona emek vermişler, onun için illa ki ucuz almak için çalışmayın. Alırken fiyatı düşürmek için malı kötüleyenlerden, satarken de müşteriyi aldatmak için malını fazla övenlerden olmayın.
Pazara girmeden yolda malı almak caiz olmadığı gibi, pazarın sonunu bekleyerek fiyatı düşürmek de ahlaki değildir; bu hususlara mutlaka dikkat edilmelidir. Unutmayın Allah için yapılan hiçbir emek zayi olmaz. Başta yazdığım gibi “Kurban bizi fakir ile buluşturur ve Mevlâ’mıza yaklaştırır”. Rabbimiz kurban ile alakalı birçok ayet göndermiştir, birkaçını beraber okuyalım:
“Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını ansınlar diye bir mâbed yapmışızdır. Hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O’na teslim olan Müslümanlar olun. (Ey Muhammed!) Allah’a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele. Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.” (Hacc, 34-35)
“Kurbanlık deve ve sığırları Allah’ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Ön ayaklarının biri bağlı halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin buyruğunuza verdik ki, şükredesiniz. Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Ancak O’na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah’ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.” (Hacc, 36-37)
Bayramın yeryüzünde haksızca akan kanların durmasına vesile olması temennisi ile…
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.