Sevgili gençler…

Sevgili gençler! Yerküreyi önünüze alın şöyle bir çevirin. Dünya ülkelerine bakın, bir de Türkiye’ye bakın. Bizim ülkemiz sanki dünyanın yüzük taşı kadar kıymetli bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu ülkeyi elde tutmak, ona sahip çıkmak hatta kıyamete kadar bizim olması için çok gayret etmek gerekir. Ülkemizden dört saatlik uçuş mesafesi ile neredeyse dünyanın yarısına ulaşmak mümkündür. Yani merkezi bir konumu var.

 Sizler bizim ümidimizsiniz geleceğimizsiniz. Bizler bugün varız, yarın yokuz ama bizden sonra bu ülkeyi devam ettirecek olan, ilerletecek olan, sahip çıkacak olan sizlersiniz. Yaklaşık dünya nüfusunu sekiz milyar kabul edersek, bu nüfusun bir buçuk milyarının Müslüman olduğu söylenir. Fakat bütün dünya coğrafyasında ezilen, horlanan, yok sayılan da Müslümanlardır. Bunun sebebini irdelemek lazım.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

İlim adamları

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem İslam’ı anlatıp, Kur’an-ı Kerim’i tamamlayıp bu dünyadan göçtükten sonra, Müslümanlar hangi coğrafyalarda, hangi ilim adamlarını çıkarmışlar? Nasıl dünyaya hüküm sarmışlar? Bunları bir araştırmak lazım. İla-yı kelimetullahı yeryüzüne yaymak için, at sırtında aç, susuz, bazen yorgun, günlerce aylarca giderek ülkeler fethedip insanlara Allah’ı, Peygamberi, Kitabı anlatmaya çalışmışlar. 

Atalarımızın geldiğine inandığımız Orta Asya coğrafyasında Özbekistan toprakları içinde kalan Semerkant ve Buhara’da yetişen İslam âlimlerine bir bakmak lazım. İmam Mâturidî, İmamı Buhari, İmam Müslim, İbni Sina; bunlar kimdir? Sonra İslam âlemini tanımak lazım. İmam-ı Azam, İmam-ı Yusuf, İmam-ı Muhammed kimdir? Neler yapmıştır? Nelerle uğraşmışlardır? Bunları araştırıp okumak lazım. Cezeri diye bir âlim vardır; ilk robotu yapan kişi diyebiliriz. Bugünkü Şırnak’a bağlı Cizre ilçesinde yaşadığı için kendisine Cezeri denilmiş. Bir araştırın bakın nasıl bir düzenek kurmuş, nasıl bir robot yapmış, ne başarıyormuş, bir araştırın bakalım.

Endülüs Emevileri diye İspanya’da devlet kurmuş Araplar vardır, onları da araştırmak lazım. Tarık bin Ziyad komutasında boğazı geçip, karşıya geçtikten sonra yani Kuzey Afrika’dan İspanya’ya geçtikten sonra komutan gemileri yakmış: “Buraya ölmeye geldik, geriye dönmeye değil bunu bilesiniz. Bak yüzerek karşıya geçemezsiniz artık bizim yurdumuz burasıdır. Burada devlet kurup burada yaşayacağız” demiştir askerlerine… Endülüs Emevilerinin temelini böyle atmıştır. Tarık bin Ziyad’a atfen bugün dahi İspanya’nın boğazı Cebelitarık Boğazı denir; bunu iyi düşünmek gerekir.  Endülüs Emevileri o tarihlerde İspanya’da gelişmiş bir medeniyet kurmuşlar. 

İbn Rüşd diye bir âlim vardır, onu iyi incelemek lazım. Neler söylemiş, hangi kitapları yazmış? Mesela eski Yunanın Sokrat’ını okuyarak tercüme etmiş. O kitaplardan da faydalanarak yeni kitaplar oluşturmuş. Bir kaç tane dil biliyormuş; bir araştırın bakın.

Tarihinizi bilin

Orta çağda İngiltere’den bir seyyah dünyayı gezmek için yola çıkmış. Önce Fransa’ya gelmiş. Fransa’da bakmış hasta bir kadını papazlar tedavi etmeye çalışıyorlar. Kadını bir türlü iyileştiremeyince; “Bunun içine herhalde şeytan kaçmış. Bunu öldürmemiz lazım yoksa başkalarına da bulaştırıp herkesi hasta edebilir” kararını verip kadını öldürmüşler. Sonra seyyahın yolu Endülüs Emevi devletine düşmüş, orayı incelemiş, oradaki sarayları, yapılan işleri, güzel şeyleri, yazılan kitapları görünce ne kadar ileri bir medeniyet olduklarını anlamış. O seyyah Endülüs’teki kitapları incelemiş, kendi diline çevirmiş. Yavaş yavaş onun yaptığı tercümeler yayılmış, kâğıt basımı ile bu kitaplar Avrupa’da yayılmış. Avrupa dediğimiz ülkeler bu şekilde aydınlanmaya başlamış. 

Müslümanların mütevazılığından olsa gerek yazdıkları kitaba kendi isimlerini koymamışlar.  Fakat bu kitapları tercüme eden Avrupalılar, sanki kitabı kendileri yazmış gibi isimlerini üzerine yazıp;  “Bak işte biz nasıl aydınlandık, neler yaptık. Avrupa olduk siz hala ne topluyorsunuz” demeye getirmişler. Müslümanlar da demek ki: “Biz hiçbir şey becerememişiz, yapamamışız, hep başkaları ileri gitmiş. Onlar başarmış, biz uyumuşuz, yatmışız yazıklar olsun bize” deyip içine kapanmış. Özellikle Osmanlı tarihinin son 200 yılda iyi incelenmesi lazım. Nasıl geriledi, nasıl yok oldu? İyice tarihe bakmak lazım.

Benim aklıma hep tespih gelir. Tespihin tanelerini bir ipe dizersin, başına da imame isminde başka bir boncuk takarsın. O imame koparsa bütün tespih taneleri düşer, kimisi kaybolur. Tekrar arayıp bulmaya kalksan belki de birkaç tanesini bulamazsın. Şu anki Müslümanların dünyadaki durumu neredeyse bu şekilde. Biz bugün üniversitelerimizde okullarımızda insan yetiştirmeye çalışıyoruz. Evet, insan yetişiyor belki ama önemli olan insanı yetiştirecek insan yetiştirmektir. Bu çok önemli yani insanı yetiştirecek insan! Ne demek istediğimi herhalde anladınız. O yetişen insanları organize edecek, herkesi yönetecek, onlara nasıl davranmaları gerektiğini anlatacak ve onları motive edecek bir insanı yetiştiren insan.

Özellikle 1900-1920 yılları arasını iyi araştırmak lazım. Çanakkale’de bu vatanın evladı yedi düvelle yani yedi devletle nasıl savaşmış, ayrıca aynı zamanda Yemen’de, Rusya’da başka cephelerde kim nerede nasıl savaşarak bu ülkeye sahip çıkmış; bunları araştırmak lazım.

Ruh vardı

Cumhuriyet kurulduktan sonra ilk yapılan nüfus sayımında, ülke nüfusu yaklaşık 11 milyon civarındaydı. Her evden bir evlat, bir asker, bir insan savaşmak için cepheye koşmuş ve birçokları tekrar geri dönememiş ve şehit olmuşlardı. Bizim geleneklerimizde üç şeye kına yakılır: Bir kesilecek olan kurbana, iki gelin olacak kızın eline, üç askere giden gencin eline… Analar çocuklarını cepheye gönderirken; “Git yavrum ölürsen şehid, kalırsan gazi olacaksın. Bu memleketi kurtarmak için ne gerekiyorsa yap! Sana hakkım helal olsun” demişlerdir. Hani Tokat yöresinin bir türküsü vardır “Hey onbeşli onbeşli Tokat yolları taşlı, onbeşliler gidiyor kızların gözü yaşlı” diye devam eder.

Balıkesirli Seyid Onbaşı sırtına aldığı 200 kg’dan ağır top mermisini, namluya nasıl sürüp de “Ya Allah” deyip İngiliz’in en büyük zırhlısını bacasından delmiş. Bacadan içeriye düşen top koskocaman gemiyi nasıl batırmış, bunları iyi düşünmek lazım.

Anadolu’da genç kızlar kocasız, analar evlatsız kaldı. Yani kadın nüfusu erkek nüfusunu bir ara geçmişti. Çünkü giden genç, daha geri gelmediği için nüfus düşmüş, ülke perişan olmuş, ülkeyi tekrar ayağa kaldırmak çok da kolay olmamıştı. Buna rağmen yaklaşık 100 senede nüfusu tekrar 85- 90 milyona çıkan, dünyanın her ülkesine fellik fellik dolaşıp mal satmaya çalışan, ticaret yapan, bu ülkeyi kalkındırmak için uğraşan, teknofest marifetiyle, bilimle uğraşan gençler var. Hamdolsun bugün çok daha iyi bir yerdeyiz ama bu yetmez. Daha da ileri gitmemiz için çok gayret edip, maziye bakıp,  geçmişe bakıp geleceğimize ona göre yön vermemiz gerekir. Hep iyi bir rota üzerinde ilerlemek için ilimle, fenle, teknolojiyle mücehhez olmamız gerekir. 

Peygamber Efendimiz Veda Haccı‘nda kendisini dinleyen Müslümanlara şöyle seslenmişti: “Ümmetim size iki şey bırakıyorum; Kitap ve Sünnet. Bu iki şeye sımsıkı sarıldığınız müddetçe yolunuzu kaybetmezsiniz. İstikametinizi rotanızı kesinlikle kaybetmezsiniz. Bu sözümü duyanlar duymayanlara haber versin. Şahid ol Ya Rab! Şahid ol Ya Rab! Şahid ol Ya Rab!”

Sizler öncelikle kitabımız Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumayı öğrenip ya da Arapça öğrenip ya da hiç değilse Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı Kur’an-ı Kerim mealini baştan sona her gün on sayfa okursanız, yanlış değilsem iki ayda Kur’an-ı Kerim’in Türkçe olarak ne demek istediğini okuyup öğrenebilirsiniz.

Cahilleştirdiler

Özellikle Tek Parti döneminde Milli Eğitim bakanlarının yaptıklarına bakılırsa anlaşılır ki Arapça, Farsça, Osmanlıca kelimeler konuşma dilinden ayıklanarak “Türkçeleştiriyoruz” denilerek bıçakla kazınır gibi yok edilmeye çalışılmıştır.

Yarışma programlarında gençlere Arapça, Farsça, Osmanlıca bir kelime sorulduğunda etrafa bakınıyorlar. Hiçbir şey anlamıyorlar. Ya da sokağa çıkıp dinle ilgili bir röportaj yapılmaya kalksa birçokları hiçbir şey bilmiyorlar. Hatta yani cünüpken nasıl boy abdesti alınıp da temizlenir onu dahi çoğu bilmiyor. Buna çok üzülüyorum, hatta bazen ağlıyorum. “Vah vah vah nesillerimiz, siz bu hallere düşecek miydiniz?” diye ah çekmek geliyor içimden.

Netice olarak Amerika Birleşik Devletleri Cumhuriyet’ten sonra ülkemizin birçok şehrinde kolejler kurup, ülkemizin başarılı çocuklarını bu kolejlerde okuttu. Mezun olanları ülkemizin başına yönetici olarak, Başbakan olarak, Cumhurbaşkanı olarak yerleştirmiştir. Ama genellikle kendi kontrolünde, kendi yörüngesinde, kendi söylediklerini ülke içinde harfiyen uygulayacak insanları seçmişlerdir. Kimilerini de topluma yön veren bilim adamı olarak, düşünce adamı olarak istihdam ettirmiştir.

İlerlememiz lazım

Sevgili gençler! Neden ülkemiz yaklaşık 100 senedir iki ileri bir geri gidiyor? Durmadan Milli Eğitim Bakanı değişti ve bir türlü sanayisini teknolojisini kuramamış bir ülke halindeydik. Bizden sonra yarışa giren Güney Kore gibi ülkeler bizi fersah fersah geçip bugün sanayi konusunda ileri geçmiş ülkeler durumuna gelmiştir. Bunları düşünmeniz gerekir.

Eğitim sistemini kuran ülkeler konusunda aklıma ilk gelen Kuzey Avrupa ülkeleri İsveç, Norveç, Danimarka vs. Bu ülkeler küçük ülkelerdir ama sanayide, teknolojide, kişi başına milli gelirde çok çok ileri gitmişlerdir. Çünkü eğitimlerini sağlam kurmuşlardır. Bizim gibi ortalama 1- 1,5 yılda bir Milli Eğitim Bakanı değiştirmemişlerdir. Değiştirmeye kendilerini mecbur hissetmemişlerdir. Üst akıl ortalama on senede bir ülkemizde askeri ihtilaller yapıp iki ileri bir geri düzenini devam ettiriyordu. Kendi istediği kişileri ülkenin başına geçirip ülkenin bütün kaynaklarını el altından sömürdüler.

Osmanlı’nın son döneminde ismini hatırlamadığım bir akıllı çıkıp Avrupalılara: “Yahu siz dışardan biz de içerden bir an önce Osmanlıyı yıkalım, yok edelim diye uğraştık, hasta adam dedik olmadı, başka şeyler dedik olmadı, salladık bir türlü yıkılmadı. Ne kadar sağlam bir bünyesi varmış” demiş. Bugün son 20 yılda görüyorsunuz 15 Temmuz dâhil geriye doğru baktığımızda 2012’den bugüne kadar ne badireler atlatmamıza rağmen ülkemizde çok güzel şeyler yapılıyor. Fakat içimizdeki düşmanlar dışardakilerle beraber olup, tekrar kendilerine göre bir kaos oluşturup, ülkeyi eski günlerine çevirmeye çalışıyorlar.  Buna da çok dikkat etmeniz gerekir. Ne dediğimi anlayan anlamıştır herhalde.

İki kanatlı

Sevgili gençler! Kuş iki kanatlıdır; tek kanatla uçamaz. Dengeyi sağlayamaz, düşer. İnsan da sadece bilimle donanmakla çok bir yere varamaz. Çift kanatlı olmak için her iki ilmi de öğrenmek gerekir. Hem fen, matematik, uzay bilimleri, biyoloji, sosyoloji vs hem de dini ilimleri bir arada götürmek gerekir.

Allah’a şükür yavaş yavaş bir şeyler oluyor ülkemizde. Çok daha ileri gitmek için, özellikle yurtdışında yetişen, oralarda okumuş, yüksek lisans, doktora yapmış, oralarda çalışan çok parlak gençlerimiz var; yöneticilerimiz ne yapıp edip bu gençleri kendi ülkemize kazandırmanın yollarını bulmalılar. 

Mesela görüyorsunuz Covid-19 aşısını bulan Almanya’daki Türkler… Mardin‘den yola çıkıp Amerika‘da nobel ödülü alan Aziz Sancar gibi daha sayamayacağımız çok parlak insanlar çıkmış bu ülkeden. Ama hep ne hikmetse yurtdışında okuyarak bir şeyler olmuş. Yavaş yavaş birer ikişer gelmeye başladılar, hemen bir sinerji oluştu, güzel şeyler yapılmaya başlandı. İlaç sanayinden tutun da uzay sanayiye kadar. Sanayi ve teknolojide yüksek verimli ürünler üretmeye başladık. İnşallah böyle devam eder diyorum, ümidimi yitirmiyorum. Covid süreci engel olsa da dünya ekonomisi geriye doğru giderken hamdolsun ülkemiz hala büyüme trendinde… Bu dönemi doğru anlamak lazım, ilerlememizin devam etmesi lazım.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İlk Japon Müslüman kimdi?

Japonya’nın en eski ve en büyük İslamî kuruluşu olan Japonya İslam Merkezi Başkanı Dr. Salih …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.