
Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.
Konya’mızın değerli meczûblarından Bityemezli Ali Hoca, Parsanalı Mustafa, Silleli İsmayıl vs. Bunlardan Ali Hoca, koynunda bir sürü kitap taşırdı. Bu zatın pek çok menkıbeleri vardır. Ben bunlardan bir tanesi kendi başımdan geçtiği için burada anlatacağım ama bunlarla ilgili tüm hatıratımı “Hayatımın Tasavvuf Boyutu” isimli kitabımda anlattım. Oraya da bakabilirsiniz.
1956 yılında askerden geldim. Kur’an Kursunda görevliyim. Sol gözümde müthiş bir sancı var. İsabet-i Ayn denilen “nazar” olmuş meğer. Fakat ben bilemiyordum. Bir mektup atmak için PTT’ye gittim. Gelirken içimden “ah şimdi bir ikibin lira param olsa da şu işleri yapsam” diye geçiriyordum.
Çıkrıkçılar içerisinden geçiyordum. Baktım Ali Hoca orada oturuyor. Kendisine 25 kuruş verdim ve arkasından; “Hocam, gözüm çok ağrıyor, bana bir dua et” dedim. Bana şöyle bir baktı ve: “Allah’tan iki bin lira isteyeceğine, sıhhat iste, sıhhat” dedi. Allah rahmet eylesin.

Parsanalı Mustafa
Parsanalı Mustafa… Ben Sultan Selim Camii’nde görevdeyken farkına vardım. O her Cuma oraya gelir, namazı camiin doğu kapısının orada kılar. Selamı verince “faaatiha” diye bağırır gider. Sair günler Kapu Camii’nde durur.
İşte bu Mustafa bir gün, rahmetli Mehmet Arıkan’ın dükkanında Cuma’dan sonra otururken yanıma geldi. Biraz konuşurken, kimse de yoktu, sadece ikimizdik. Bana “Cuma günü imamı değiştireceğim” dedi. Bizler bunların sözüne pek değer vermez, güler geçerdik. Yine onlardan birisidir diye önem vermedim.
Konuştuğumuz gün Cuma günüydü ve cumadan çıkmıştık. Bir hafta sonra cuma günü imamı değiştireceğini söylüyordu Mustafa. Ben unuttum gittim. Cuma günü mutad olduğu üzere camiye geldim. Sarığımı cübbemi giydim. Oturdum, hutbeyi gözden geçiriyorum.
O sırada bir genç geldi. Elinde bir yazı. Açtım, baktım, İmam Hatip Okulu Müdürü Bayram Başpınar’dan geliyor? “Hocam, bunlar bizim bu yıl mezun olacak öğrencilerimizdendir. Tatbikat için gönderiyorum. Lütfen bu gencin hutbeyi okumasına ve namazı kıldırmasına yardımcı olursanız memnun olurum” diyor.
Ne yapalım, sarığı cübbeyi çıkardım, yeni bir sarık cübbe verdim ve o delikanlıya buyurun dedim. Cuma’yı kıldık, ertesi gün yani Cumartesi günü, Aziziye Camii’nin oradan geçiyordum. Parsanalı Mustafa beni gördü. Kılcı Nuri’nin dükkanının önünde bana seslendi; “Hoca, gel çay içelim” dedi. Ben de “Yahu Mustafa işim var” dedim.
Bunun üzerine; “Yahu sen benim çayımı neden içmiyorsun?” dedi. Düşündüm bu söz deli sözü değil. Hemen geldim ve içeri girdik. Bu dükkan da aynı Mehmet Arıkan’ın dükkanına benziyordu. Dar, uzun ve arka tarafında bir hücre vardı. Hücreye oturduk, dükkan sahibi bize çay söylemeye gitti.
Sadece ikimiz vardık, başka kimse yoktu. Bana hemen: “gördün mü? İmamı nasıl değiştirdim” deyince hemen bir hafta evvel söylediğini hatırladım. “Vay alçak vay, demek öyle yaptın ha!” deyince hemen dışarı kaçtı.
Neyse çayımız geldi, Mustafa çayı eline aldı, dükkanın önünde içeri girmiyor, sağ tarafa geçerken kapıda durur bana bir “haa” der, sonra sol tarafa gider gelir yine yapar aynı şeyi. Böylece çayı içtik. Sonra ben müsaade alıp gittim. Ama bir daha Mustafa’yı dikkate almazlık etmedim.
Askere tekrar gittim
1979 yılında Kapu Camii’ne nakledildim. Göreve orada devam ediyorum. 12 Eylül 1980 ihtilalinden bir ay kadar önceydi. Bir gün öğle namazından çıktım. Parsanalı Mustafa koluma girdi. Ve bana; “Hoca, seni askere göndereceğim” dedi. Mustafa’nın boşa laf etmediğini daha önceki tecrübemle anlamıştım.
İçime bir endişe düştü, hemen kendisine “Mustafa! Uslu dur, ben askerliğimi yaptım” dedim. “Olsun, bir daha yapacaksın” dedi. Arkasından sanki benim onayımı alır gibi; “Tamam mı?” diye sordu. Ne diyeyim “peki” dedim. Aradan bir ay zaman geçti. İhtilal oldu ve biz tekrar askere gittik. Yani tutuklanıp askeri kışlaya gittik ve orada tam bir askerlik disiplini içerisinde bir ay geçirdik.
Arkadaşım Emrullah Ünal anlatıyor. Silleli İsmail‘i bir gün arabasına bindirmiş. Epeyce gezdirdikten sonra, İsmail’e benim hapisten çıkmam için yalvarmış. Uzun bir ikna turundan sonra nihayet, İsmail: “Hoca, bu hafta Cuma günü salınacak” demiş.
Ve aynı gün Parsanalı Mustafa sabah namazı sonrası Kapu Camii imamı Hasan Altun ile müezzin Hüseyin Arı’ya; “Bugün, Hasan Hoca salınacak” diye haber vermiş. Gerçekten o gün ikindi vaktinde tahliye edildim. Onlar da akşam ziyaretime geldiler ve Mustafa’nın haberi üzerine geldiklerini söylediler.
(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı Hatırat kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)
Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.