Sarı Ferit’e de rahmet olsun…

Kosova’nın Prizren şehrinde gezerken kendimi hayal aleminde yada tarihi bir romanın en zevkli sayfalarında dolaşıyor gibi hissediyordum. Orada tanıdım Sarı Ferit ‘i. Rüya şehir Prizren’e çok yakışıyordu.

Arkaya doğru taradığı artık kırlaşmaya başlamış sarı dalgalı saçları, ilerlemiş yaşına rağmen fit vücuduyla o da gerçek hayatın çok ötesinde bir roman kahramanı gibi idi.

Sarı Ferit gençlik yıllarını İzmir’de külhanbeylik yaparak geçirmiş namlı bir bitirimdi. Derin bir nefes alıp kalın sesiyle o yılları anlatırken adeta tekrar tekrar yaşıyordu, gece hayatının rajonlarını, gazino basmaları, haraç almaları vs…

O kadar çok param vardı ki diyor.. Çanta çanta, çuval çuval para… Ve paralarını, makinaları (tabanca) herhangi bir yerde değil arabasının bagajında zulalıyormuş Sarı Ferit.

Namı alıp başını yürümüştü, şan ve şöhretinin zirvesinde idi ve bir gece… O gece sağa dönüyor olmuyor, sola dönüyor olmuyor… Saçını başını yoluyor, düşünceler iç hesaplaşmalar…

Sabaha karşı iş iyice zıvanadan çıktı diyor. Ağlıyorum ama ne ağlama!

– Ülen ne biçim bir hayat bu? Dedim kendi kendime… Allah’ın karşısına hangi yüzle çıkacaksın serseri…

Önüme baktım haram, sağım solum her şeyim haram… Araba, arabadaki para, üst baş her şey haram, yediğim içtiğim haram… Hepsi yumrukla, tabancayla zorbalıkla elde edilmiş.

– Bıraktım ülen! dedim kendi kendime.

Ve o sabah Sarı Ferit haram olan her şeyi terkediyor dostlar. Elbiselerine ilişiyor gözü bir ara, onlar da haram parayla alınmış. Kendi deyimiyle “o biçim fiyakalı” kıyafetlerini hiç düşünmeden cayır cayır yanan sobaya atıveriyor.

Buradan sonrasını artık gülerek anlatıyor;

– Ülen attık elbiseleri filan da… Hiç hesaplayamadık, bu sefer de çulsuz, cıbıldak kaldık ortada. Sağa baktım sola baktım abimin eski birkaç paçavrasını buldum . Çaresiz giydim ama halim çok fena, palyaçoluk yani… Sizin anlayacağınız o gün İzmir’i titreten külhanbeyi Sarı Ferit gitti, beş parasız çulsuz Ferit kaldı…

Sarı Ferit benim hayatımda tanıdığım en muhteşem adamlardan biri oldu dostlar. Gerçek bir kahramandı. Tövbe olayından sonra ata toprağı olan Kosova ‘ya geliyor. Eski Bursa’ yı andıran Prizren sokaklarında üzerlerinden silindir gibi kominist sistem geçmiş genç, yitik, yaralı yüreklere derman olmaya adıyor kendini. Kosovalı gençlere Allah’ı anlatıyor, imanı anlatıyor, Osmanlı’yı anlatıyor…

Anlatıyor da anlatıyor…

Ve zamanı doluyor hak vaki oluyor, bir kaç sene önce emaneti teslim ediyor sahibine. Vefat anında yanında bir başka güzel adam, hafız Necmi kuran okuyor. Sonrasında;

– “Doktorum o yaşadığı gibi öldü. Teslim anında o kadar sıra dışı güzel hadiseler yaşandı ki anlatamam” diye kulağıma fısıldıyordu Necmi kardeş.

Öyle ya; Peygamberimizin de buyurduğu gibi;

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz,
nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.”

Dr. Faruk Öndağ/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.