Ümmet top gibi savrulurken…

Bazı yangınları su ile söndürürsünüz, bazı yangınları üzerine toprak atarak söndürürsünüz. Bazen de bir orman yangını olur, günlerce söndüremezsiniz. Bütün bunlar neticede fiziki yangınlardır. Fiziki yangınlar şöyle ya da böyle söndürülebilir ancak yürek yangınını söndürmek kolay değildir. Yürek yandı mı bir defa kolay kolay sönmez.

Yürek yangını çeşit çeşittir. Genç yaşta evladını kaybeden bir annenin yüreğindeki yangını söndüremezsiniz. Genç yaşında eşini kaybeden bir insanın acısı tariflere sığmaz. Küçük yaşta anne babasını kaybetmek, kardeşini kaybetmek nasıl bir yangındır; düşünebiliyor musunuz? Bazı yangınlar ölümle olur, bazı yangınlar hastalıklarla, çilelerle olur. Bazı yangınlar da vardır ki onun bir benzeri dahi yoktur.

Göz yaşları sel oldu

Çocukluğumuzdan beri her Ramazan geldiğinde Filistin’de Gazze’de yangın haberlerini duyarız. Bu yangının içinde hem fiziki yangın, hem vicdani yangın, hem de yürek yangını var. Filistin’deki yangının şiddeti, acısı çok büyüktür. Az önce saydığım yangın çeşitlerinin hangisini ele alırsanız alın, bunlara yürek dayanmaz.

Bu yazıyı Medine-i Münevvere‘de Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem‘in kabr-i şerifine yakın bir yerde yazmaya çalışıyorum. Medine dendiği zaman gönüllere bir huzur, bir muhabbet, bir sevgi gelir ama bugün gönlümüz çok yaralı. Birkaç gün önce Arafat’ta vakfeye durduk, gözyaşları sel oldu. Hocaefendiler çok güzel dualar yaptılar. Hepimizin yüreği Gazze’deydi, Filistin’deydi…

Müzdelife‘den Mina’ya yürürken acziyetimi anladım, yoruldum, susadım, dokuz aydan beri su bulamayan Gazzelileri düşündüm. Küçük yaşta babasız anasız kalan, ekmeksiz, aşsız kalan yavruları düşündükçe gözlerimiz çeşmeye döndü. Şeytanı taşlarken aslında kendi şeytanımı taşlamaya çalışıyordum. Dünyadaki şeytanları taşlayamıyorum, gücüm yetmiyor, aciz kalıyorum.

Yürek yangını

Akşam oldu, yorgun argın otele geldim. Otelde maç denilen oyalamaca ile ülkemin gençliğinin sokaklara döküldüğünü duyunca yüreğim hepten yandı. Eyvah bu kardeşlerimiz o mazlumların feryatlarını duymuyor mu? Bizlere sitem eden Filistinli kardeşlerimizin görüntülerini hiç mi izlememişler? Yıkımlar arasında iftar yapan kardeşlerimizi de mi görmemişler?

Bir de ne göreyim? Mekke‘deki otelde benim kardeşim ihramıyla maç izliyor. Elin oğlu bir avuç gücüyle koskoca bir ümmeti top gibi kaleden kaleye savururken, vurup saha dışına taca fırlatırken, bazen okulları, bazen hastaneleri, bazen işyerlerini, bazen insanların evlerini başlarına yıkarken, benim kardeşim televizyon karşısında kendinden geçiyor.

Çocuklar öldürülürken, evler başlara yıkılırken Müslümanlar böyle bir zamanda maç izleyerek, sokaklara düşerek, tezahürat yaparak aslında benim yüreğimdeki yangını daha da fazla körüklediler. Müslümanlara yapılan zulümler için hayatı durduramayanlar, 90 dakika nasıl da hayatı durduruverdiler? Hiç bir zulüm Müslümanların maç kadar ilgisini çekmedi. Şairin dediği gibi; “Derdim çoktur hangisine yanayım?”

Derdimiz çok

Evet çok derdimiz var hem de çok… Şuursuzluk derdimiz var, gayretsizlik derdimiz var, hedefsizlik derdimiz var… Çocuğuna sahip olamayan anneyi mi dert edesin, malına faiz katan babayı mı dert edesin, haram paralar ile kurban kesmeye çalışan adamı mı dert edersin? Göbekleri açık sokaklarda gezmeyi marifet sayan zavallıları mı dert edersin?

Adına okul, üniversite dedikleri yerlerde bir A4 kağıdı verilirken karşılığında alınan edebi, hayayı mı dert edersin? Mezuniyet partisi adı altında yapılan rezaletleri görünce hangisine yüreğim yanmasın? Gemilerde hoplayan gençleri, konser salonunda yer kapmak için koşan gençleri görünce vicdanı olan insanların yürekler yanıyor elbette.

Ülkemiz nasıl da işgal edilmiş böyle. Ülkemizi tankla topla işgal etmemişler, kültürel yönden işgal etmişler, ekonomik yönden işgal etmişler. Ülkemizin eğitimi ile ülkemizi işgal etmişler. Maalesef bizler hala uyuyoruz. Dinimizi, örfümüzü, ahlakımızı nesillere aktaramazsak yarın Allah korusun çocuklarımız dinsizlerin safına geçer.

Bize spor adı altında kaval çalıyorlar, biz uyuyoruz. Sosyal medya ile, diziler ve filmler ile kaval çalıyorlar, biz uyuyoruz. Biz uyanıncaya kadar ahlakından, edebinden, hayatından, değerlerinden ediyor, sokaklara salıyorlar… Ne zaman uyanacağız? Kıyamet sabahı uyandığımızda bu gafleti fark ederiz ama o zaman da iş işten geçmiş olur.

Dua diyoruz

Hasılı yüreğimdeki yangın öyle büyük bir kor haline geldi ki tavaf ederken de şeytan taşlarken de sönmedi. Medine-i Münevvere‘yi ziyaret ederken sönmedi. Halimi her şeyi bilen Rabbime arz ediyorum, Zaman zaman elimden gelen ne var diye düşünüyorum, neler yapabilirim diye düşünüyorum, bir şeyler yapamadığımı görünce daha da üzülüyorum.

Teselli bulduğum bir tek şey var ki o da alemleri yoktan Yaratan’ın muhakkak bir hesabı vardır. O’nun hesabını bekliyorum. Derken Ali İmran 140. ayeti hatırladım, derince bir nefes aldım. “Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız bilin ki o topluluk da benzeri bir yara almıştı. O günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz ki Allah gerçek müminleri ortaya çıkarsın ve uğrunda şehitleri olsun diye. Allah, zalimleri sevmez.”

Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler. Duanın mekanında Resul’ün diyarında ellerimi açıyorum: “Ya Rabbi bizleri istikamet üzere yaşayanlardan eyle. Ya Rabbi Ümmet-i Muhammed’e şuur ve gayret ver. Hakk’ın hakim olması için çalışmayı bizlere nasip eyle. Bizi gaflet uykusundan uyandır. Amin”

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.


Şunlara Gözat

Dedem mültecilere çok hizmet etti

Dedemin, birlikte bulunduğumuz son beş yıl içinde, evde on defa akşam yemeği yediğini bilmiyorum. Akşam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.