Necip Fazıl’ın cenazesinde neler yaşandı?

Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken, çok sevdiğim şair Necip Fazıl Kısakürek’in öldüğü haberini duydum. Merhumun Çile isminde bir şiir kitabı vardır, o kitabı satın alıp bir solukta okuyup su gibi içtiğimi hatırlarım. Öyle hoşuma gitmişti ki o güne kadar öyle güzel şiirler hiç okumamıştım.  

Cenazesinin Avrupa yakasındaki Fatih Camii’nden kaldırılacağını haber alınca sıra arkadaşım aynı zamanda şair olan Bolu Geredeli Mehmet Arslan ile cenazeye gitmeye karar verdik.  Şairin bizim gibi seveni çok olduğundan, her taraftan insanların sel gibi cenaze namazını kılmak için camiye aktığına şahit olduk.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

Özal da gelmişti

Cenaze öğle namazını müteakip kaldırılacaktı. Bir de baktım bir grup geliyor. Güvenlik görevlileri kalabalığı açarak gelenlere yol vermeye çalışıyor. Öğle namazını caminin avlusunda kıldıktan sonra, ben hemen fotoğraf makinamla birlikte avlunun kenarındaki duvarın üstüne çıkarak fotoğraf çekmeye başladım. Grubun önündeki kısa boylu, etine dolgun olan daha önce medyadan tanıdığım merhum Turgut Özal’dı. Ben hemen fotoğraf makinamı alıp, deklanşöre basarak onun ve arkadaşlarının fotoğraflarını çektim.

Bildiğim kadarıyla Turgut Özal İTÜ mezunudur, hesap uzmanıdır, çok zeki, çok sempatik, aynı zamanda namazını kılan dindar bir insandır.

198O’de zannediyorum Turgut Özal, Demirel hükümetinde müsteşarken; “24 Ocak Kararları” diye birçok insanın bildiği sıkı bir denetimle kemer sıkma politikası uygulamış ve ekonomiyi düzeltmeye çalışmıştır. Hükümet tabii ki kısmen başarılı oldu ama ekonomik kıriz kıskacındaki halk o dönemi çok zor atlattı.

1980 ihtilalinden sonra Bülent Ulusu isminde birini askerler başbakan yaptılar. Altılı cunta dediğimiz generaller gelince ekonomi bir hayli bozuldu. Tabii asker görevini iyi yapar, askerlikten anlar, ekonomiden anlamaz… Dolayısı ile araştırmışlar, soruşturmuşlar, bakmışlar ki çok hoşlanmadıkları halde Turgut Özal’dan başka hükümete girip, bu bozulan ekonomiyi düzeltecek piyasada başka bir insan gözükmüyor. Kendisine hükumete girmesi için bir teklif göndermişler.

Bunun üzerine ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak hükümete girdi. Zor da olsa ekonomiyi belli bir düzeye getirdikten sonra, yeni bir parti kurup siyasete atılacağı söylenmeye başlanmıştı. Gerçekten daha sonra Anavatan Partisi adıyla bir parti kurdu. 83 sonrası seçimlere katılarak ilk etapta iktidara gelmeyi başardı.

Dolup taştı

O gün cenazede caminin iki avlusu, dışı, hatta sokak ve caddeler dolup taşmış, söylenene göre 1 milyon kişiden fazla insan cenaze namazı kılmak için koşmuştu. Bir dörtlüğünde şair şöyle söylüyordu:

Son günümde olmasın çelengimtop arabam;
Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam.

Yani öldüğümde şatafat, görkemli bir cenaze töreni istemiyorum, dört tane inançlı insan tabutumu alsın, gömüleceğim yere kadar götürüp beni defnetsin bana yeter demek istiyordu. Vasiyeti üzerine şairin cenazesini yani tabutunu gençler omuzlarına alıp, Eyüpsultan mezarlığına kadar götürmek üzere yola çıktılar.

Bu iş sanıldığı kadar kolay değildi. Çünkü Fatih Camii’nden Eyüpsultan Mezarlığı’na kadar o kalabalıkta cenazeye götürmek saatler sürebilecekti. Gençler şairin vasiyeti üzerine tabutu omuzlayıp, mezarlığa götürmeye çalışırken, bir taraftan da görevli bir albay ve yanındaki askerler gençlerden tabutu alıp araca koymaya çalışıyordu. O arbedede bir ara neredeyse tabut yere düşecekti.

Askerler almak için hücum ediyor, gençler vermemek için direniyordu. Albay baktı ki bu iş böyle olmayacak elindeki telsizle bir yerlerle konuştu, biraz sonra kalabalık bir asker ve polis grubu cenazeye iştirak etti. Sonra zorla da olsa asker ve polisler gençlerin elinden tabutu alarak cenaze aracına koyup, Eyüpsultan mezarlığına götürmeye çalıştılar. Fakat o kalabalıkta araçla gitmek de çok kolay olmamıştı.

Sakallı genç

Elimle fotoğraf makinamla kalabalıkla birlikte Edirnekapı’ya kadar yürüdüm. Orada bir olaya şahit oldum. Öğrenciler tabut elimizden alındı diye polis ve askerleri protesto ediyorlardı. Protestoya katılan sakallı bir genci polislerin yakalayıp zorla araçlarına götürdüğünü gördüm. Genç adam araca binmemek için polislere direniyordu. Ben hemen fotoğraf makineme sarıldım; o anı fotoğraflamak istedim.

Tam o anı çekerken biri geldi, makineme öyle bir vurdu ki makine neredeyse elimden fırlayacaktı. Bereket versin makine boynuma takılıydı. Takılı olmasa çoktan yere düşüp parçalanmıştı. Makineme vuran adam sivil birisiydi; “Ne oluyor kardeşim?” dedim. “Ne olduğunu görürsün, seni de alıp aynı yere götürürse anlarsın, çekme diyorum sana” dedi ve yanımdan ayrıldığında baktım belinde silahı var; anladım ki istihbarattan sivil bir polisti.  

Cenaze Eyüpsultan Mezarlığı’na götürüldüğünde mezarlık etrafı asker ve polisler tarafından tutularak, içeriye kimsecikler alınmamış, sadece yakınlarının kabri başına girmesine müsaade etmişler.

Ertesi gün okula vardığımda yanımda oturan şair arkadaşım Mehmet Arslan’ın olmadığını gördüm. Necip Fazıl’ı çok sevdiği için mezarlığa girmeye karar vermiş ve arkadan bir yerden duvardan tırmanırken polisler kendisini yakalayıp, götürmüşler ve nezarete atmışlar. Meğer Mehmet onun için okula gelememiş. Neyse ki hafta başı yani pazartesi günü Mehmet’i okulda görünce sarıldık, hasret giderdik, nasıl olduğunu bana anlattı; biraz hüzünlendik, biraz da güldük..

O bir üstattır

Gençliğin şuurlanmasında çok büyük rolü olan Üstad Necip Fazıl’ın hepimizin üzerinde emeği çoktur. Onun şiirleriyle yetişti bizim nesil. Zindandan Mehmed’e Mektup adlı şiirinde şöyle diyordu:  

Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı? .. Belki… Daha ölmedim!

Aynı şiirin son dörtlüğünde de şair şöyle der:

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Mehmet aslında kendi oğlunun ismidir. Fakat Anadolu’da yüz binlerce hatta milyonlarca Mehmet isminde insan, genç vardır ve Mehmetçiğe, bizim askerlerimize verilen isimdir. Dolayısı ile şiirin anlamı çok kapsamlı ve pek çok manidardır. Allah Teâlâ rahmet eylesin mekânı cennet olsun diyorum.

Şiirin tamamını okumak isterseniz buyurunuz.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Sebastian’dan Süleyman’a bir iman hikâyesi…

            Eski ismi Sebastian yeni ismi Süleyman… O bir Fransız ve 2000’li yılların başında din …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.