Lütfi Doğan hoca iyilerdendi…

Lütfi Doğan Hocamız bizim memleketimizin insanıdır. Gümüşhane’nin Köse ilçesine bağlı Salyazı beldesi doğumlu olduğu için biz çocukluğumuzdan beri onun ismini çokça duyardık. Memleketimizdeki bütün hemşerilerimiz Hocamızı tanırlar, severler, sayarlar. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millet Vekilliği yaptığı için ülke çapında da tanınıyor.

Peki tanıyanlar onun hakkında ne söylüyor? Herkes onun ne kadar faziletli bir alim olduğunu, ilmiyle, edebiyle, ahlakıyla örnek olduğunu anlatıyor. Biz de onun iyilerden olduğuna bütün kalbimizle şahitlik ediyoruz. Cenab-ı Hak Hocamızı “İnnel ebrara lefî naîm” (Şüphesiz ki iyiler naim cennettedir.) ayetinin sırrına mazhar eylesin. (Bkz. İnfitar, 13)

Önce Yasin okurdu

Fakir Ankara’da polis memuru iken Hocamızla tanışma fırsatı bulmuştum. Bazı insanları uzaktan seversiniz, tanıyınca muhabbetiniz söner. Bazı insanları da tanıdıkça muhabbetiniz artar. Her görüştüğünüzde katbekat ondaki güzellikleri görüp hayran olursunuz. İşte biz de Hocamızı tanıdıkça kendisine hayranlık duyduk.

Yıllarca ziyaretine gittik, sohbetiyle nimetlendik. Siyasi çalışmalarda çok zaman beraber olduk. Hocamız sıradan bir siyasetçi değildi. Seçim çalışmaları yaptığımız zaman Hocamızı otelden alırdık, araca bindiği zaman önce müsaade ister; “Bir Yasin-i Şerif tilavet edebilir miyim?” derdi. Yasin’i okur ondan sonra dünya kelamı konuşurdu.

Bir gün ilçemizde bir kahvehanenin önünde konuşurken bir vatandaş; “Hocam siz hiç başka partilerin kusurlarını söylemiyorsunuz. Başka kişilerin noksanlıklarını anlatmıyorsunuz. Her fırsatta ayet hadis anlatıyorsunuz” deyince Hocamız tebessüm etti ve “Başkasına çamur atmak için çalışırsanız önce kendi elinizi çamur edersiniz. Başkalarının kusurlarıyla uğraşmayalım, biz kendi güzelliklerimizi söyleyelim” dedi.

Tanıdıkça sevdik

Evet o hep güzellikleri anlatırdı. Bizim de Hocamızla ilgili anlatacağımızı çok güzellikler var. 1980’li yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nda koruma polisi olduğum zaman Hocamızla daha sık görüşmeye başladık. Bakanlıkta olan olumsuzlukları görünce Hocamızla istişare yapmaya gittim. “Hocam artık bu bakanlıkta çalışamam. Ben bu bakanlıktan ayrılmak istiyorum” dedim. “Siz ayrılınca yerinize daha iyi birisi mi gelecek? Siz orada durun, ümmet-i Muhammed’e faydalı çalışmalar yapın” dedi.

Bir gün Milli Eğitim Bakanı ile Gaziantep’e gitmiştim. Müsait bir zamanda namaz kılmak için bir camiye girdim. Namaz kılarken arkada bir vatandaşın beklediğini gördüm. Biz polis olduğumuz için etrafa biraz tedirgin ve temkinli bakarız tabi. Sünneti kıldım farzı kıldım, vatandaş hale bekliyordu. Namazdan sonra geldi yanıma. Elimizdeki telsizi görünce onun için durmuş. “Siz polis misiniz?” dedi “Evet” dedim.

“Bir polis memurunun namaz kılması ne kadar bizi mutlu etti biliyor musunuz? Sizi tebrik ediyorum” dedi.
İsmimi sordu, “Nerelisiniz” dedi, “Gümüşhaneliyim” deyince; “Öyle mi dur hele senin boyuna sarılayım, gözlerinden öpeyim. Çünkü Lütfi Doğan Hocamız da Gümüşhaneli. Biz örnek insan olarak Lütfü Doğan Hocamızı biliyoruz. Hocamız Resulullah’ın hayatını iyi bilen, sünnetini yaşama gayretinde olan bir alimdir” dedi ve duygulu bir şekilde boynuma sarıldı.

Çok nezih bir insandı

Hocamızın çok nezih bir insan olduğunu bilmeyen yoktur. Biz biraz onun yanında belki biraz ham kaldığımız için onun nezaketini tam anlayamıyoruz. Hocamız çok ince düşünceli bir insandı. İnsanların kusurlarını yüzlerine söylemezdi. Bu konuda aynı dava arkadaşı merhum Erbakan Hocamıza benzerdi. Bu iki büyük insanın insanlara muamelesindeki nezaket çok farklıydı.

Hocamızın nezaketi ile ilgili bir hatıra paylaşmak isterim. Bir gün Ankara Balgat’taki vakıfta beraberdik. Bir öğretim görevlisi arkadaş yurtdışında bir öğrenciyi okutmak için Arapça bir yazı getirdi; “Şöyle bir yazı hazırladık hocam siz bunu imzalar mısınız?” dedi. Hocamız yazıya baktı yazıyı getiren beyefendinin ismini zikir ederek: “İsterseniz bu yazıyı bir daha gözden geçirin” dedi.

Hocanın bakışından anladık ki yazıda bir noksanlık var. Evrakı getiren Hoca da anladı; “Özür dilerim kusura bakmayın” dedi ve yazıyı alıp gitti. Hayret ettim, biz olsak; “Şurası noksan, şurası şöyle derdik veya şurasını düzeltin gelin” derdik. Hocamız karşısında akademisyeni incitmemek için çok hassas davranmıştı. Orada insanlar olduğu için onların içinde bir akademisyenin hatasının üzerinde durmaya ar etmişti.

Meclis konuşmaları

Hocamızın Millet Vekili olduğu zamanlarda Meclis’teki konuşmaları da çok ilginçti. Bir gün Meclis’te milletvekilleri birbirine girmişler, öyle olmuş ki birbirlerine yumruk atanlar, hakaret edenler olmuş. Bir Van milletvekili Meclis kürsüsünden; “Şimdi Lütfi Doğan Hocamızın burada konuşmasını beklerdim” demiş. O zamanki meclis başkanı; “Sizden sonra falan partiden bir milletvekili konuşacak ondan sonra da Lütfi Doğan Hocamız konuşacak demiş.

Bu arada başka partili milletvekili hocamızın yanına gidip; “Ben konuşmamdan feragat ediyorum benim yerime de siz konuşun” demiş. Hocamız kürsüye çıkmış 20 dakika konuşmuş. Meclis başkanı; “Arkadaşlar hocamıza bir 10 dakikalık daha süre verelim mi?” demiş. Bütün meclis; “Lütfen Hocamıza süre koymayın, Hocamız istediği kadar konuşsun” demişler. Evet Hocamız meclisin beyefendi abisiydi hocasıydı. Edep ve mü’min vakarı ile herkeste heybet ve saygı uyandırıyordu.

Onun bu yönüyle ilgili bir de şöyle bir hatıra anlatılıyor. Lütfi Doğan Hoca senatör iken başka partili bir senatör Korkut Özal Bey’e gelmiş ve “Korkut Bey, Lütfi Doğan Hoca lütfen mutlaka senatoya gelsin. Gelmezlik yapmasın” demiş. Korkut Bey ise; “Kendisine söyleyeyim ama onun gelmesi sizi niye ilgilendiriyor merak ettim” deyince o senatör şöyle cevap vermiş: “Lütfi Doğan Hoca senatoda olunca diğer senatörler uslu uslu oturuyor, adab-ı muaşerete dikkat ediyor, hiç kimse kaba saba laflar etmiyor’ demiş.

Oturması yeter

Hocamız ilim erbabı münevver bir insandı. Talebe yetiştirmeyi çok seven, talebelere çok değer veren birisiydi. Aynı zamanda fakir fukaraya da çok yardım ederdi. Çok halim selim bir kişiliği vardı. Bu kadar siyasete girip çıkmasına rağmen o yumuşak huylu, o tevazulu halleri hiç değişmedi. Hocamız zaten az konuşmayı severdi. Konuşmasıyla değil daha çok duruşuyla ders verirdi.

Almanya’dan Hasan Damar Abi Türkiye’den Almanya’ya çok sayıda hoca götüreceği zaman Rahmetli Erbakan Hocamıza gelip; “Hocam çok sayıda hocayı Almanya’ya götürüyoruz. Onlara önder olarak başlarında bir hoca götürelim ki onlara yön versin” demiş ve bu iş için bazı ünlü hocaların isimlerini saymış.
“İşte şu hoca iyi hatip, falanca şöyle alim, bunlardan hangisini götürelim? Hem seyahat süresince uçakta hoca arkadaşlara bazı şeyler anlatır” demiş.

Erbakan Hocamız; “Siz Lütfi Doğan Hocamızı alın, uçağın ön tarafına oturtun, onun bir şey anlatmasına gerek yok, onun oturması yeterlidir” demiş. Eee ne demişler; altının kıymetini sarraf bilirmiş. Merhum Lütfi Doğan Hocamızın hali ve hareketleri bile bir edep dersidir. Yeri gelmişken söyleyeyim Erbakan Hocamız, eğer bir yerde Lütfi Hocamız varsa en fazla ona değer verir ve iltifat ederdi. Zannediyorum ikisi de birbirlerini gönülden seviyorlardı.

Ayaklı kütüphane

Böyle güzel bir insandan bahsedince söz uzuyor. Çünkü onun örnek halleri anlatmakla bitmiyor. Ankara’dan Rize’ye tayinim çıktığı zaman Lütfi Doğan Hocam; “Rize İmam Hatip müdürü Şakir Çolak Hoca ile tanış, bizim de selamımızı söyle” demişti. Rize’de ilk tanıştığım kişi Şakir Hoca oldu. Lütfi Doğan Hocamın ilahiyattan arkadaşıymış.

Şakir Hoca diyor ki: “Biz ilkokulda okuduk, orta ve liseyi bitirdik sonra ilahiyat fakültesine gittik. Fakültede ders anlatan hocalarımız Lütfi Hocamıza çok saygı gösterirlerdi. Çünkü Hoca ayaklı kütüphane gibiydi, okutulan ilimleri önceden biliyordu.”

Ne ilginç, Lütfi Doğan Hocamız ilkokula gitmeden hafız olmuş, medresede Arapça okumuş, ilkokulu, orta okulu dışardan bitirmiş, Erzincan müftüsü olmuş. Liseyi bitirmek için zaman bulup ders çalışmak gayesiyle Çayırlı müftüsü ile becayiş yapmış ve böylece liseyi de bitirmiş. Ankara İlahiyat Fakültesi’ni bitirdikten bir kaç yıl sonra bir gazeteci ziyaretine gelmiş; “Siz ilahiyat fakültesi birincilik ile bitirmişsiniz” deyince Hoca çok şaşırmış çünkü haberi yokmuş.

Hocamızı zaman zaman ziyaret ettiğimizde böyle çok güzel anılarını anlatırdı. Gençlik yıllarında Balıkesir’deyken yaşlı birisi müftülüğe gelmiş ve oradakilere; “Az önce camide vaaz eden genç kimdi?” diye sorumuş. Onlar da; “Ankara’dan gelen Lütfi Doğan Hocamız” demişler. Bunun üzerine Hocamızın yanına gelmiş ve şöyle demiş: “Sizi tebrik ediyorum çok edebi bir konuşma yaptınız. Fakir eski hocalardan Hasan Basri Çantay’ım.” Lütfi Hocamız onun ismini duyunca hemen müsaade isteyip elini öpmüş.

İnsan-ı kamildi

Hocamızı her ne zaman telefon ile arasam cevap verirdi veya geriye dönüş yapardı. Geri dönüş yapınca o tatlı sesi ile aynen şu ifadeyi kullanırdı. “Azizim aradığınız zaman müsait değildim, İnanın sesinizi çok özlemiştim. Aradınız, ne kadar güzel bir iş yaptınız. Hasret giderdik en kısa zamanda görüşelim inşallah” Görüyor musunuz insanların gönlünü almak ne kadar kolay. Telefona günlerce dönüş yapmayan insanların tavrına bakın, bir de hocamızın şu gönül alıcı tavrına bakın.

Bir defasında küçük bir ilçede belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşımız ile Hocamızı evinde ziyaret etmiştik. Hocamız ikramları kendisi getiriyordu. Sohbet yaparken eski günlerden bahsedince; “Bizim nöbette olduğumuz zaman” diyordu. Hocam mutfağa gittiği zaman bizim arkadaş; “Ben bir şeyler anlamadım, ne nöbetinden bahsediyor?” dedi.

Dedim ki: “Yani Diyanet İşleri Başkanı olduğu zamanı veya Millet Vekili olduğu zamanı kastediyor. ‘Ben başkanken, ben vekilken vs’ demiyor da “Nöbette olduğumuz zaman’ diyor.” Arkadaş; “Eyvah biz küçücük bir ilçeye belediye başkanı olduk, her yerde benim başkan olduğum zaman diyerek söze başladık” diyerek üzüntüsünü belirtti. Hocamız bizlere yine büyük bir ders vermiş oldu.

Fatsalı Necati Sezgin Hocamızın anlattığı bir hatırayla yazımıza noktayı koymak istiyorum. Lütfi Doğan Hocamız yıllar önce Ordu‘da insan-ı kamil konulu bir konuşma yapmış. Ertesi gün mahalli gazeteler şöyle başlık atmışlar. İnsan-ı kamili insan-ı kamilden dinledik.

Vefatı

Evet kardeşlerim Hocamız gerçekten de kamil bir insandı. Cenab-ı Hak lütfetti, kendisi ile tanışıp sohbetlerine nail olduk. Büyüklerin, fazilet sahibi kimselerin hatıralarını İrfandunyamiz sitesinde derleyen Aydın Başar kardeşimiz bir kaç kere; “Lütfi Doğan hocamızı yazar mısınız?” diye benden ricada bulunmuştu. En son vefat etmeden bir gün önce de Aydın kardeşim bir mesajla; “Lütfi hocamızı yazsanız çok iyi olur” demişti.

Bunun üzerine sıcağı sıcağına oturup bu yazıyı yazdım. İlave bir kaç parça eklerken vefat haberini duyduk. Sosyal medyada ve whatsap gruplarında Hocamızın vefatı gündem oldu. İnsanlar onu çok az kişiye nasip olacak şekilde hayırlı yad ederek taziyede bulundular. Hakkında çok güzel şeyler söylendi. Hocamızın mü’minlerin gönlünde bu derece yer edinmesi gerçekten bizi çok duygulandırdı.

Filistinli kardeşlerimizin şehadet haberleri ile üzüldüğümüz şu günlerde Lütfi Doğan Hocamızı da ebedi yolculuğuna uğurlamış olduk. Rabbim bir ömür boyunca Hakkın hakimiyeti için çalışan Hocamıza ve tüm geçmişlerimize rahmet eylesin. Rabbim hocamızı şehidlerimizle birlikte haşreylesin.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir yorum

  1. Allah Teâlâ Hocamıza rahmet eylesin.
    Hocamızı tanıtan yazınızdan dolayı sizlerden de razı olsun inşâallah.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.