Dikkat edin sıradanlaşmasın…

İnsan çevresinden etkilenen bir varlıktır. Hiç ömründe kredi çekmeyen birisi arkadaşlarının çoğunun kredi ile ev sahibi, araba sahibi olduğunu görünce onlardan etkilenir. Hele bir de krediye cevaz veren kimseleri dinlemiş ya da onların yazısını okumuşsa kafası iyice karışır. Bir kereden bir şey olmaz diyerek başlar ve öyle bir hale gelir ki artık kredi onun hayatının kopmaz bir parçası olur.

Hani sen dün karşı çıkıyordun, günah diyordun, Allah’a ve Resulü‘ne savaş açmak olduğunu söylüyordun, bütün bunları bildiğin halde nasıl oldu da bu illete yakalandın? Onu o harama müptela eden şeytan ona bahanelerini de öğretir. “Bu devirde kimse kimseye borç vermiyor, iyilik ölmüş, mecbur kaldım, dara düştüm vs” kabilinden mazeretler bir biri ardına gelir.

Şeytan dolaşır

Haram bedene bir kere girince kişiyi batılın sarhoşu yapar. Öyle olur ki faiz mikrobunu savunmaya başlar. O mikroba bulaştıkça da artık onun esiri olur. Günahların sıradanlaşması dediğimiz şey tam da burada devreye girer. Ne zamana kadar? Ya iflas edip aklı başına gelinceye, ya da hasta olup yataklara düşünceye kadar. Bir de bakmış ki evlatları dahi her biri bir yerlere savrulmuşlar.

Şeytanın vücuda girmesi haramlar yoluyla oluyor. Haramlar vücuda girmeye başladı mı şeytanlar da o kapıdan başlıyorlar hücum etmeye… İki Cihan Güneşi Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem; “Şeytan, her birinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, (kendisini hissettirmeden) dolaşır” buyuruyor. (Tirmizî, Radâ 17, 1172) Damarlarında dolaşınca da bütün duygularına, hislerine, kararlarına etki ediyor.

Bir insan düşünün siyasete girmeden önce hiç yalan konuşmuyor. Sonra siyasete giriyor ve “bu siyasetin gereğidir” demeye başlıyor. Az önce toplantıda birlikte oturduğu insanların aleyhinde dışarıda konuşuyor. Veyahut da toplumu ikna etmek için gerçekleştiremeyeceğini bildiği vaatleri sıralıyor. Öyle bir hale geliyor ki eskiden bir yalan söylediğinde yüzü kızaran; “Tüh bana, yazıklar olsun benim insanlığıma” diye pişmanlık duyan adam bir yalan makinesi olmuş.

Diyelim ki devlet memurusunuz, işinizi Allah’ın bir emaneti olarak görüyorsanız ve her an bu şuurla hareket ediyorsanız şeytan size günahı sıradanlaştırma hastalığını bulaştıramaz. Ama başınızdaki amirlere göre çalışırsanız, amirleriniz yanınızdan ayrılınca şeytan amiriniz olur, sizi yoldan çıkarır. Nasıl mı? Dün işinize dakik giderdiniz, arada bir geç kalırdınız. Sonra baktınız amiriniz ses etmiyor geç kalmayı yani mesaiden çalmayı sıradanlaştırmaya başladınız. Çünkü amire göre çalıştınız da ondan.

Birkaç misal

Kars’ta rahmetli Kemal Temel isminde bir okul müdürü varmış. Evine bir çuval un almış. Okulun aracı ile onu evine götürmemiş. “Siz bu okulun müdürüsünüz, bir çuval unu bu araçla evinize götürseniz ne olacak” demişler, ısrar etmişler ama kabul etmemiş. Sonra başka bir araç gelip unu götürmüş. Devletin malını bir kere şahsi olarak kullandığınız zaman Allah korusun sıradanlaşmaya başlar o iş. Bunun farkında olanlar işte böyle dikkat ediyorlar.

Fakir uzun yıllar devlette çalıştım. Hanımını veya çocuklarını devlet araçları ile sağa sola götürenleri gördüm. “Müdür yapıyor, falan kişi yapıyor ben niye yapmayayım” dediğiniz zaman şeytanın ağına düşersiniz. Bir kere bu işlere başlayınca da; “Bu benim hakkım, bu kadarı da olmasın mı” diyerek nefsinizi temize çıkarmaya başlarsınız. Kul hakkı nedir? Devlet malı nedir? Böyle bir insana bunları anlatamazsınız. O imkanları kullanmak ona tatlı gelir. Tabi bu arada ne itibarı kalır, ne de insanlığı…

Yıllarca ilahiyat fakültesinde öğretim görevlisi olan değerli bir hocamız şöyle demişti: “Ömrümde hiçbir gün dersime bir dakika geç kalmadım.” Yine bir öğretmen arkadaşımız zil çalmadan önce sınıfın kapısına gidip orada bekliyor, zil çalar çalmaz derse giriyormuş. Hangi konuda hassasiyetiniz varsa Cenab-ı Allah size o konuda yardım ediyor.

Allah aşkına bütün kurumlara böyle bakın. Öğretmen veya herhangi memur; “Görevime bir dakika geç kalmayacağım” dese; imam, işçi, amir, patron her kim olursa olsun bu şuurla çalışsa ülkemizin durumu nasıl olurdu acaba? Bu yazıyı okuyanlardan itiraz edenler olabilir. Şu her şeye itiraz etmeyi bırakın. İnsandır, başına bir iş gelebilir veya hasta olabilir, bu gibi meşru mazeretler elbette makuldür.

Çocuk eğitimi

Sıradanlaştırma hastalığı çocuk eğitimi konusunda da karşımıza çıkar. Şunu unutmamak gerekir ki çocuğun gözünde itibarlı kişilerin veya yakın çevresindeki büyüklerin hataları onlara sıradanlaşma hastalığı olarak yansır. Bu hastalık ibadetlerde olduğu gibi Allah‘ın diğer yasaklarında da böyledir. Kötü bir ortamda yetişen bir insan için o kötülükler sıradan şeylerdir. Mesela küfür söylemek o kadar basit bir şeydir ki ağzında sakız gibi olur, her cümleye bir küfür ilave eder.

Çocukluğunuzdan beri öğrendiğiniz, duyduğunuz bazı yanlışlara zamanla siz de alışabilirsiniz… Ya da değer verdiğiniz bir insanda o yanlışı gördüğünüzde sanki normalmiş gibi gelir size… Sabah namazlarına gitmenin çok önemli olduğunu bilmeyen yoktur. Çocuk babasının sabah namazına gitmediğini görünce artık o iş ona sıradan bir iş gibi görünür.

Halbuki babasını, dedesini veya abisini camiye giderken görünce sabah namazının varlığını bütün ruhuyla hisseder. O çocuğa sizin hiçbir şey söylemenize gerek yoktur. Öğretmenini veya bir büyüğünü cami sevdalısı gören bir çocuk en güzel eğitimi onlardan almış olur. İbadet etmeye ve camilerin kuşu olmaya başlar. Eğer çocuğun hayatında örnek alacağı kimse yoksa ev ile cami yan yana bile olsa onu camiye götüremezsiniz.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.