Ne güzeldir o zikir meclisleri…

Rahmetli Tahir Büyükkörükçü Hocamız, ne güzel vaazlar yapardı öyle. Sanki hakikatleri altın bir kase ile önümüze koyardı. Öyle güzel misallerle konuyu anlatırdı ki hayran kalınırdı. Onun vaazlarına sanki melekler iştirak ederdi. Öyle bir manevi hava olurdu ki bunu çokları hissederdi. Onu dinleyenler, Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in aşkıyla coşardı, heyecanlanırdı.

“Siz de biraz Allah için coşun, bir heyecanınız, bir coşkunuz olsun” derdi. Bazen de; “Biz bu kürside en içten duaları yapıyoruz, bazı kardeşlerimiz amin deme külfetine bile girmiyor, dudakları hareket etmiyor” diye sitem ederdi. İsterdi ki herkesin kalpleri kanat çırpan bir kuş gibi atsın, imanının heyecanını hissetsin. Ah onun o güzel vaaz videolarını genç kardeşlerimiz dinleseler ne güzel olur… Dinleyenler de çoktur elbette…

Kalplerin gıdası

Biz Tahir Hocamızı ne kadar anlatsak, az kalır. Zaten anlatamayız da. Onun kalbi Allah aşkıyla, Peygamber sevgisi ile öyle coşmuştu ki her gittiği yerde Allah kelamından başka bir şey konuşmazdı. Aşıklar hep sevdiğini düşünürmüş, gece gündüz sevdiğini anarmış. O da öyleydi. Sadece sohbet meclislerinin değil zikir meclislerinin de müdavimi idi. Çok duygulu idi, gözleri hemen yaşarırdı.

“Neylerem dünyayı neylerem malı, Neylerem keşmiri neylerem şalı” ilahisini dinlerken nasıl da kendinden geçerdi. Onun derdi dünyanın geçici metaı değildi. Rabbimizin rızasını isterdi. Onun gıdası zikrullahtı. Allah dostlarının hepsi öyle değil midir kardeşlerim? Onlar bizi zikir sofralarına çağırırlar. O ne güzel sofradır öyle. O sofraya doymak mümkün mü?

Gün içerisinde dünyevi işlerle bunalan sineler zikir sofraları ile nefes alır. Zikir sofraları, uzaklaşanları yakınlaştırır, katılaşanları yumuşatır. Allah’ı zikretmek gönüllerin şifasıdır. Ondan mahrum olanlar en büyük nimetten mahrum olmuştur. Şuur olmadan zikrin de bir anlamı olmaz. Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uyulur, teslim olunursa, o zaman zikir dilden kalbe iner.

Zikir halkaları

Rabbimize hamd ediyorum, gençlik yıllarımızdan itibaren bizi zikir sofralarından mahrum etmedi. Manevî bir âlem olan zikir halkaları geldi şu an gözümün önüne. Anlatılması güç bir mânâ iklimi idi tabii ki onlar. Samimiyetin doruk noktaya ulaştığı anlar idi. Yasaklı yıllardı o dönemler. Öyle rahat rahat toplanmak, zikir etmek yoktu. İlla ki bir tedbir alınır, biraz endişe duyulurdu.

At, araba yoktu, bisikletle ya da yayan gidilirdi. Şimdiki gibi kapılarda lüks arabalar dolu olmazdı. Böyle büyük, boyalı salonlar ne gezer, evler değil gönüller genişti. Herkeste bir heyecan, bir muhabbet, bir aşk vardı o günlerde. Maddenin değil mânânın yoğurduğu insanlardı katılanlar. Allah dostlarının iklimine yabancı değillerdi.

Hangi sohbete gitsek, sonunda bir halka kurulur, sohbet başkanı işaret edince Kur’an-ı Kerim okunur, salavat-ı şerife getirilir ve zikir yapılırdı. Âh ne güzel! Bazen hafî bazen cehrî. Hafî başlayıp sonra cehrîye dönerdi bazen de. Âşıklar aşk ile ağlar, bağrı yanıklar coşkuyla Allah der… Der der ama kimileri kendinden geçer.

Hakk’ı zikretsin dilin,
Budur Cennet’te yerin,
Tesbîhi meleklerin,
Lâ ilâhe illâllah.

İlahiler okunur

Daha nice ilahiler okunur. Zaten ilahiler gönülleri fetheder. “Ne zaman anarsam Seni/ Kararım kalmaz Allah’ım!” deyince gözyaşları dökülür. Sohbeti yapan mübarek bakar ki dayanılmaz “hûû” çeker. Zikri yatıştırır, bir sükunet kaplar bu sefer. Bakarsın bu suskunlukta bir kaside başlar: “Ezelden âşık idim Senin Gül Cemaline,/ Maksudum Sensin ey güzeller güzeli Rabbim…” Aman Allah’ım! Nasıl anlatılır ki o anlar?

“Canım kurban olsun senin yoluna/ Adı güzel kendi güzel Muhammed…” dizelerine gelince o güzeller güzelinin kokusu yayılır sanki. Gül bahçesine mi düştük Ya Rabbi. Bu ne güzellik. Onun ümmeti olmak ne büyük şeref. Onun Sünnetine sımsıkı sarılmak ne güzel bir kurtuluş. Rabbim cümlemizi onun mübarek yolundan, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten ayırmasın.

Ardından bir aşr-ı şerif ve dua. Artık gözler açılır ve ışıklar da yakılır. Çaylar bu muhabbet ile içilirdi. Sonraki sohbet ise tadından yenilmezdi. Zikirden sonra malayani konuşmalar yapılmaz, kazanılan sevaplar zayi edilmezdi. Zaten zikri yaptıran veya sohbeti yapan mübarek de bu hususu hatırlatır ve ikazlar yapardı. Bir sonraki haftaya kadar herkes halini muhafaza etmeye çalışırdı.

Zikredilen evler

Rabbimiz Kur’an’ında isminin zikredilmesine izin verdiği evlerden bahsediyor. (Bkz. Nur, 64) Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem de; “İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile ölünün misali gibidir” (Buhari, Da’avât 66) buyuruyor. Bir evde Allah Teâlâ’nın zikrinin yapılması ne güzel bir nimet öyle değil mi?

İşte bunun için aileler yarış yapardı âdeta, sohbeti almak için. Ev hanımları; “Ne olur sohbeti haftaya bize al” diye yalvarırlardı. Çünkü saliha hanım kardeşlerimiz zikrin, sohbetin, hizmetin, misafirin kıymetini bilirlerdi. Yan taraftaki odada anne ve evin kızları da sohbetleri, zikirleri dinler ağlardı. Onlar da bu sofradan paylarını alırlardı.

Çocuklar hem zikre katılırlar hem de hizmet etmeyi öğrenirlerdi. Su dağıtırlar, ayakkabıları çevirirler, büyüklerin ellerini öper dualarını alırlardı. Evin çocukları öyle eşsiz hatıralar yaşarlardı ki yıllar sonra hep bunları hatırlar ve anlatırlardı. Şimdiki çocuklar ise ne kadar da mahrum bu eşsiz terbiyeden. Yine de var ama çok azaldı sanki. O aşk ve şevk dünyalığa gitti. Kul kendine yazık etti. Arzular kapladı insanı.

Kurak kaldı

Gönül toprağımız çatladı, çorak kaldı şimdi. Toprak suya nasıl muhtaçsa insan da zikre muhtaçtır. Zikir candır. Onunla dirilir kalp ve ruhlar. Onunla huzur bulur. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur,” (Ra’d 28) ayet-i kerîmesi ne kadar açık. Güzeller güzeli Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem öyle yetiştirmedi mi güzîde ashabını? “Dilin Allah’ın zikriyle ıslak kalsın” buyurmadı mı? (Bkz. Tirmizî, Daavât, 4; İbni Mâce, Edeb, 53) 

Allah’ı sevenler her an O’nunla olmanın gayretinde bulunurlar. İşte bu zikir halkaları onu verir insana. Haftada bir bile olsa, bu şuuru alır insan. “Elleri kârda olsa da gönlü hep Yâr’da” olur. Bir de sohbet dinlemiştir ki, alacağını almıştır. Herkes sorularına cevap bulmuştur. Onun için sohbetler, zikirler insanı eğitir, yetiştirir. Coşkuyu, heyecanı diri tutar, kalplerin taşlaşmasını önler. Sohbet ve zikir meclislerine erebilmek duası ile…

Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Ömür boyu camide Emin Saraç hoca…

Bir ömür boyu camide tedrisat ile meşgul olmak büyük bir ideal, büyük bir sabır ve …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.