İyiler unutulmaz Süleyman Hocam…

Bizim çocukluğumuzda nahiye olan Gümüşhane‘nin Köse ilçesinde Süleyman Doğan isminde bir hocaefendi vardı. Cuma hutbelerinde onu dinleyenlerin mendilleri yıkanmış gibi olurdu; çünkü onu dinleyip ağlamamak elde değildi. Bayram günleri cami için para toplanacağını söylerken önce kendisi cüzdanını çıkarırdı. Bugün gibi hatırlıyorum, o zaman inşaatlarda çalışan işçiler 10 lira yevmiye alırlardı, para çok kıymetli idi. İşte o zamanlarda Süleyman Hoca’nın birkaç defa “500 lira benden” dediğine şahit olmuştum.

Hocanın sesi iyi değildi, fakat medresede okumuştu; Arapçayı iyi biliyordu, hitabeti mükemmeldi. Bunların hepsinden daha üstünü sosyal yönünün çok iyi olmasıydı. İşçi- memur, zengin- fakir demeden herkes ile diyalog kurardı. Bizden daha yaşlı olanlar onu daha iyi tanır ve bilirler. Kimin yanında “hoca” kelimesini konuşsanız akla ilk gelen kişi o olurdu. Şu anda ilçemizde ikamet eden herkesin babası, dedesi, kadını, erkeği ile ondan bahsetmeyen yoktur. Şimdilerde kanaat önderi deniliyor; işte Süleyman Hocamız o vasıflarda bir alimdi.

Osman baba vardı

Bizler 8- 9 yaşlarında üç arkadaş sabah namazı öncesi camiyi açma yarışı yapardık. Köksal Pala (vefat etti) Kemal Araç ve ben… Sokaklarda elektrik yok, sokaklar çamur, saatimiz yok böylesi zor şartlara rağmen. Süleyman Hoca bize ödül olarak mevlid şekeri verirdi, çok sevinirdik.

Evimiz camiye çok yakındı. Bizim evden biraz aşağıda Osman Baba namı ile bilinen güzel bir insan vardı. Gençlik yıllarında sıhhatliymiş, gözleri sonradan âmâ olmuş. Cuma günleri gelini Muazzez Yenge onu camiye götürürdü. Bizim evin önünden geçerken rahmetli babam; “Oğlum koş, Osman Babanın elinden tut camiye götür” derdi.

Elini tutar önce öperdim… Onun yaptığı güzel dualar hala kulağımda yankılanıyor: “Bu bizim Yahya’nın oğlu mu? Allah Teala seni iki cihanda aziz etsin; dünyada ve ahirette mutlu olasın, Allah celle celaluh seni sevdiği kulların arasına katsın.” Tabii çocuk halim ile bu duaları anlamasam da yumuşacık elleri, tatlı dilleri gönlünde yer etmiş olmalı ki cuma günleri erkenden evin önüne çıkar onu beklerdim.

Süleyman Hoca bir cuma günü vaaz yaparken İsra Suresi 72. ayetini açıklıyordu. “Bu dünyada kör olanlar ahirette de kör olacaklar” deyince, minbere yaslanmış dinleyen Osman Baba birden yüksek sesle “hey hey!” diye bağırdı. Süleyman Hoca mesajı almış olmalı ki; “Kafa gözü kör olanlar değil kalp gözü kör olanlar” diyerek cümleyi tamamladı.

Yardımseverdi

Süleyman Hoca’nın ekonomik yönü iyi olduğundan maddi manevi sıkıntısı olan herkes onun yanına giderdi. Kimin özel bir problemi olsa rahatlıkla ona söylerdi.

Askerden gelmiş ve nişanlanmıştım. Ziraat Teknik’te 3 bin lira maaş ile çalışıyordum. Bizim o zamanki usule göre beşi birlik denen bir takı yapılırdı; o döneme göre çok pahalıydı; o zamanın parası ile 45 bin TL idi. Benim maaş 3 bin TL bir takı 45 bin TL ne ilginç değil mi?

Diğer eşyalar nasıl alınacaktı? Babam ile Süleyman Hoca‘ya gittik, o zaman Hoca’nın mobilya mağazası vardı. Babam durumu izah edince o güzel insanın dilinden şu cümleler döküldü: “İstediğiniz her şeyi alabilirsiniz, hiç ödeme yapmayacaksınız, ne zaman Allah Teala bu yavrumuza verirse o da getirir bize öder.” Ömür boyu bu cümleleri unutamadım. Mekke, Medine başta olmak üzere yaptığım tüm dualarımda onu anarken gözyaşlarımı tutamadım.

Yüce Rabbim kapılar açtı, işçi sendikaları ile iş verenler arasında bir sözleşme oldu, bize toplu olarak 50 bin TL verdiler. Maaşımız 3 binden 8 bine çıktı, kısa zamanda borçlarımızı ödedik. Yıllar ne kadar da hızlı geçti. Hocamız 17 yıl bizim orada görev yaptıktan sonra Kelkit ilçesine gitmişti. Fakat Hocamızla irtibatımız her zaman devam etti.

Kimler ağlasın?

Bir gün İstanbul Şirinevler‘de hemşerilerimiz ile birlikte olduğumuzda, arkadaşlardan bir tanesi telefon görüşmesi yaptı, bize döndü ve “Başımız sağ olsun Süleyman Hocamız vefat etmiş” deyince orada bulunan herkes buna çok üzüldü. Kimisi ruhu için Fatiha okuyalım dedi, kimisi dualar etti, kimisi onun iyiliklerini güzelliklerini andı. Bizden yaşça biraz büyük birisi ise sürekli ağlıyordu. “Neden ağlıyorsun” dendiğinde şunları söyledi:

“O kim biliyor musunuz? 60’lı yıllarda İstanbul’dan memlekete gittim. O yıllarda yaşantım düzgün değildi. Gençliğin de etkisiyle kılığımız kıyafetimiz başka türlüydü. İçkili lokantada yemek yiyordum. Masamda içki vs her türlü şeyler vardı. Bir anda sağ yanımda Süleyman Hoca’yı görünce şok oldum. 16 köyün bağlı olduğu bir nahiyenin merkez cami imamı olacaksınız, caminin yolu üzerindeki lokantada içki içen bir insanın yanına oturacaksınız; bu ne cesaret…

Süleyman Hoca elini omuzuma koydu; ‘Sizi Allah için seviyoruz . İster içki için, ister içmeyin. İster namaz kılın, ister kılmayın; ben sana kardeşim demişim’ dedi ve kalktı gitti. Sanki o anda dünyaya yeni gelmiştim, gözümün önünden perdeler kalkıyordu. Garsonu çağırdım; ‘Gel kardeşim şu içkiyi kaldır’ dedim. O anda işaret parmağımı kaldırdım; ‘Şahit ol Ya Rab, ben içkiyi bıraktım ve namaza başladım’ dedim. Hemen oturduğum yerden kalktım, abdestimi aldım, doğru camiye gittim. Namaz sonrası Süleyman Hoca’nın bana sarılması ile gözlerimden yaşlar boşandı. O beni namazla buluşturdu… O beni Kur’an ile tanıştırdı. O beni Rabbimin yoluna ulaştırdı. Ben ağlamayım da kimler ağlasın.”

Ömür boyu önde

Ağabeyimizin anlattıkları ne kadar da ibretli, öyle değil mi kardeşlerim? İmamlık görevinin ne denli şerefli ve kıymetli bir iş olduğunu anlamak için daha fazla söze gerek var mı? İnanan her insan, zengin- fakir, işçi- memur kim olursa olsun imamların huzuruna gidiyor. Ne mutlu sorumluluk duygusu ile imamlık yapanlara! Ömür boyu önde gidiyor, öldükten sonra da gönüllerde taşınıyorlar.

Kötü yoldan dönenlerin hayatlarında muhakkak bir önder, bir yol gösteren olmuştur. Gönüllerde iz yapmak için Süleyman Hoca gibi olmak gerekir. İnsan bildikleri ile amel ederse, Mevlâ ona bilmediklerini de öğretir. Bilenler ilimlerine kendileri saygı gösterirlerse, Allah onların sözlerini bereketli kılar ve arkalarından onları ananlar da çok olur.

Süleyman Hocamız işte böyle güzel bir mü’mindi. Onu ve ailesini bizler de çok seviyorduk. Onun güzellikleri böyle kısacık yazılara sığmaz. Onun için özel bir kitap yazılsa bile azdır. Makamı cennet olsun. Ruhu için bir Fatiha okumayı unutmayın.

Geylani Akan/ İrfanDunaymiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Geylani Akan Hocamızın bu yazısından merhum Süleyman Doğan Hocamızın ne kadar da güzel bir insan olduğunu anlıyoruz. Ve onu rahmetle ve Fatihalarla yâd ediyoruz. Yazıda bam teli diyebileceğimiz iki bölüm var ki onlara bir kere daha dikkat çekmek istiyorum. Malum olduğu üzere evlenmenin masrafları ve bir takım zorlukları vardır. Hele ki maddi olarak imkanları olmayan kimseler için bu çok daha zor bir durumdur. Merhum Süleyman Hoca evlenme arifesinde olan bir gence yardım ederek o gencin ömür boyu dualarına giriyor. Mekke ve Medine’de yaptığı dualarında da unutulmuyor. Bir iyiliğin nerelere kadar uzandığı görebiliyor musunuz? Yazının diğer bam teli ise merhum Süleyman Doğan Hocamızın içki içene “Biz seni kardeş bildik, seni seviyoruz” demesi. Ne kadar tesirli bir muhabbet örneği… İslam böyle tebliğ edildiğinde demek ki sözler tesir edebiliyor. Mevla bizleri de bu gönül dilini konuşanlardan eylesin.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir yorum

  1. Mehmet Zeki Aydın

    Etkileyici bir yazı. Böyle insanlar vardı yine de var. Bize düşende ibret almak ve böyle insanların çoğalması için dua etmek. Teşekkür ederim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.