Çocuk yaşta Namaza başlamıştım. Camiye her gittiğimde anlattıkları şeyler çok hoşuma gidiyordu, can kulağı ile dinliyordum bir yandan da hafızaya kaydediyordum. Falan yerde bir âlim veya arif var dediklerinde üşenmeden oraya gidiyordum. Bazen yalnız bazen grup halinde oluyorduk. Oralar bana gül bahçesi gibi geliyordu. Kokladıklarımı dağıtmayı çok seviyordum.
O zamanlar kahvehanelerde Televizyon yoktu. Büyükler tatlı tatlı anlatırdı etrafındakiler de dinlerdi. Onların arasında olmaktan çok zevk alıyordum. Yıllarca hapishanede kalmış bir abi öyle ilginç şeyler anlatıyordu ki… Hapishanelerin bambaşka bir dünya olduğunu işliyordu.
Bir ara etrafındakilere baktı en genç bizi görünce elini omuzuma koydu; “Seni çok sevdim büyükleri dinlemeyi seviyorsun. Bir ömür yaşayan insanların tecrübeleri öyle her yerde bulunmaz. Tecrübe hem bilgidir hem de pratiktir” dedi. Derin bir nefes aldıktan sonra; “Senin yaşında olduğum zaman bu anlattıklarımı bilseydim inan ki hayatımı böyle perişan etmezdim” diye ilave etti.
İlk okuduğum kitaplar
Hayat böyle devam ederken elime bir kitap geçti Amentü Şerhi isminde. Ondan sonra Huzur Sokağı’nı okudum; Şule Ablamızın makamı cennet olsun, çok güzel yazmış. Aman Allah’ım kitap okumak da bambaşka güzelmiş.
Artık okumadan duramıyordum. Herhalde bu yüzden olsa ki yolculuk yapmayı çok seviyorum. Çünkü okumak için bir fırsat oluyor.
Daha sonra Hekimoğlu İsmail’in kitapları derken okuma serüvenim hep devam etti. Hay Allah az kalsın unutacaktım. Günümün ilk Kitabı Rabbimin Kelamı oluyor tabi ki… Toplumun içerisinde sıkıldığım anlarda en yakın camiye giderim bir kaç ayeti okuyup anlamaya çalışınca çelik gibi olurum. Hani derler ya bütün kitaplar onu anlamak için yazılmıştır.
İrfan Yolculuğu
Bu yazıma vesile olan kitaba gelince… Yakın zaman önce gıyaben tanıştığımız sonra da yüz yüze görüşme imkânı bulduğum Aydın Başar kardeşimin yazdığı “İrfan Yolculuğu” adlı kitabı…
Bu kitabı okuduğumda bazen üzüldüm bazen sevindim.
Kitapta bahsedilen ülkemizde İslam Davası’nın yükünü çeken nice değerimizi zamanında tanıyamadığım için üzüldüm. Onların yüce dava şuurlarına baktığımda hayran oldum. Her birinin yetişmesinde ailenin, âlimlerin ve medresesin katkısı olduğuna şahit oldum.
Kitabın içerisindeki konular sizi bazen sahabe diyarına, bazen de tarih sahnelerine götürüyor. Farklı meşreplerdeki insanlara, gruplara hele de İslam sancısı çekenlere dair sahneler sunuyor. Bunu da ötekileştirmeden, kaynaşmacı bir üslupla, gönül dili ile yapıyor.
Gönül dili önemli
Günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz kardeşliği temin etmek için kardeşlerimizin kusurlarını affeden güzelliklerini öne çıkaran bir gönül taşımalıyız. Hud Suresi 114. Ayeti hayat rehberi yapmış olsak aşılmaz dağlar, anlaşılmaz insanlar olmaz. Orada ne buyuruyor Rabbimiz: “Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder. İşte bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır.”
Bu kitabı okudum hoşuma gitti… Okuduğum bazı kitaplardan sonra içime şöyle bir duygu gelir: “Daha öğrenmem gereken ne kadar şey varmış, çok az şeyle bir hayatı bitirmişim” diyerek bir koşucu misali baştan başlarcasına çalışmalarıma hız veririm.
Ne güzel demiş şair: “Biz koşudan sonra da koşanlardanız.” Bizim davamızda “ben oldum” yoktur, “artık yeter” yoktur. “Biz her zaman yeniden başlarız” dercesine yaşarız. Bu kitap da bu duyguyu hatırlatan kitaplardan biri oldu.
Eskiden okuduklarımı unutmazdım, diyar diyar gezer anlatırdım. Şimdi unutuyorum, bir de eskisi gibi her yere gidemiyorum. Bu sebepten bu kitabı kardeşlerimin okuyup ondan faydalanmasını istiyorum. Bunun için bu yazıyı yazmaya çalıştım.
Kitap okurken de hangi cemaat, hangi grup diye bakmadan “Ya Allah” diyerek okumalı, hoşa gidenleri paylaşmalı vesselam.
Bazı alıntılar
Değerli kardeşlerim, İrfan Yolculuğu kitabından aklımda kaldığı kadarı ile birkaç alıntı yapmaya çalışayım.
Bir aile düşünün, en çok sevdikleri şey misafirmiş… Misafirleri hiç eksik olmazmış. Bu ailenin annesi çocuklarına; “Sizi yarın gezmeye götüreceğim” diye söz vermiş. Ertesi gün habersiz misafirleri gelmiş. Misafirlere gereken karşılama ve ağırlama yapıldıktan sonra evin annesi evin anahtarlarını misafire bırakarak onlara şöyle demiş: “Dün çocuklara yarın sizi gezmeye götüreceğim diyerek söz vermiştim, ben bugün sözümden dönersem yarın onlar da döner, sözümde durmam gerekiyor.” Ne kadar güzel örnek bir davranış. Sözünde duran çocukları işte böyle sözünde duran anneler babalar yetiştiriyor.
Ahmet Alabalık hoca bir konferans veriyor. Konferansın başında bir dahaki programa kalemsiz gelinmemesini rica ediyor. Allah’ın, surelerden birisinin ismini “Kalem” koyduğunu söyleyen Hoca; “Kalemi olmayanın kıyameti kopmuştur” diyor. Harika bir cümle… Anlayabilene…
Konferansta şunu işliyor: “Allah ciddidir, tarih boyunca hep ciddileri ciddiye almıştır. Biz Müslümanlar ciddi olduğumuz gün ciddiye alındık, ciddiyetimizi kaybettiğimiz zaman kaybolduk.” Ne kadar önemli tespit değil mi?
Kitaptan son bir alıntı. Abdurrahman Arslan ünlü bir düşünür, kitapta onun şu güzel tespiti naklediliyor: “Dünün Müslümanının zihnini örsle ezseydiniz hiçbir zaman şu cümleyi kurmayacaktı: ‘Efendim mini etekli de olsun, çarşaflı da olsun’ Dünün Müslüman zihni böyle bir cümle kurmazdı.
Müslümanız ama dünyaya Müslümanca bakmıyoruz.
Biz Müslümanca dünyaya bakıyor olsaydık, dünya bizim zihnimizde bu kadar değerli olmazdı.”
İnanın çok bir kısmını nakledebildim, uzamasın diye. Kitabı dilerseniz buradan edinebilirsiniz.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
Tavsiye Kitaplar ↗
Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.
Seçme Şiirler ↗
Seçkin şairlerin en güzel şiirlerini okumak için tıklayın.