Gençken ne isek ihtiyarken de oyuz

Geçenlerde bir dost ile hasbihal ediyoruz. Samimi bir arkadaşının anne ve babasından bahsetti. Yaşları doksana yaklaşınca ikisi de kendi hizmetlerini kendileri görmekte zorlanmaya başlamışlar. Başka şehirde yaşayan üst düzey bürokrat olan altmış yaşındaki oğulları anne babasına hizmet amacıyla emekli olmuş ebeveynlerinin yanlarına yerleşmiş.

Bu arkadaşın anlattığına göre, annesi olur olmaz her şeyden şikayet eder, küçük şeyleri büyütür hatta hiç problem olmayacak şeylerden problem üretirmiş. Özellikle babasına karşı sabah akşam dırdırı devam edermiş. Arkadaşa “annem gençliğinde de böyleydi” demiş o arkadaş.

Başka bir tanıdığım da bir akrabasından bahsetti. O da eşinden, çocuklarından, hastalığından, çevresinden, gücünün yetmediğinden devamlı şikayet eder hatta beddua edermiş. “Dili o kadar bedduaya alışmış ki eşyalarına dahi beddua ediyor” dedi. O bayan da gençliğinden beri aynı şeyleri yaparmış.

Benim de 80 yaşın üzerinde akrabalarımdan tanıdığım bir teyzemiz var.

Ne zaman görsem ya Kur’an okuyor olur ya da elinde tesbih, tesbih çeker. Hal hatır sorduğumda “Allah’ıma çok şükür” derken gözlerinin içi güler bütün içtenliğiyle o cümlenin yüreğinin taa derinliklerinden geldiğini hissedersiniz.

Hele “çok şükür”deki “çok” ve “şükür” kelimelerine yaptığı vurgu beni hep hayran bırakır. Bu cümleyi söylerken yüzü çok sevdiği hediyeyi almış bir çocuğun yüzü gibi sevinçli olur.

Halbuki, bu akrabamızın hayatının bazı dönemlerinde kendisinden kaynaklanmayan bazı sıkıntılarını ben biliyorum. Ki o sıkıntılara maruz kalan bir çok kişi depresyondan zor çıkar…

Ayrıca, bazen sorunca bazen de sormadan çocuklarından ve torunlarından stayişle bahseder onları dualarla anar.

Aslında bir kaç yıldır zihin bulanıklığı yaşıyor. Mesela bazen kıldığı halde namazını tekrar kılar. Orucunu, hatta Ramazan olduğunu unutur. Yani akıl melekeleri tam sağlıklı çalışmıyor.

Fakat gençliğinden beri devamlı yaptıklarını yapmaya devam ediyor. Dilinden dua ve şükür eksik olmuyor. Bu da onu çevresinde değerli ve sevimli kılıyor. Çoluk çocukları onun bakımında ve ona hizmette kusur etmiyorlar.

Burada anlatmak istediğim mesele şu:

Bizler gençliğimizde ne isek ihtiyarladığımızda da oyuz.

Yani bizler gençliğimizde (yaşlanmadan önceki zaman) kendimizi neye alıştırmışsak ihtiyarladığımızda da onları yapıyor ve söylüyoruz.

Bu sebeple yaşlanmadan bazı güzel davranışları kazanmalı ve onları alışkanlık haline getirmeliyiz. Yine yaşlanmadan sevilmeyen davranış ve sözlerimizi de terk etmeliyiz ki yaşlanınca problem yaşamayalım.

Ali Uslu/ İrfaDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.