Kendimize saygımız olsun…

Yaptığımız işi nasıl yaptığımız, kendimize saygımızla alakalıdır. Biz bazen devlet için, bir kurum ya da kuruluş için ya da herhangi bir şirket veya firma için çalışırız. Veya kendi işimizde çalışır ve başkalarına bir hizmet sunarız. Bizim dışımızdakiler için yaptığımız her iş aslında kendi hayatımızın bir parçasıdır ve o iş ile aslında biz kendi hayatımızın tuğlalarını öreriz. Bir anekdot anlatılır:

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmiştir. İşveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işinden ayrılmak, eşi ve büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam sürmek istediğinden bahseder. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecektir. Emekli olmak onun için bir ihtiyaçtır. Ne var ki müteahhit iyi isçisinin ayrılmasına üzülür. Ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica eder.

Keşke bilseydi

Marangoz kabul eder ve işe girişir. Ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydır. Baştan savma bir işçilik yapar ve kalitesiz malzeme kullanır. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizliktir! İşini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için gelir. Dış kapının anahtarını marangoza uzatır. “Bu ev senin” der. Şimdiye kadar gösterdiği emeklere bir mükafat olarak evi ona hediye eder. Marangoz şoka girer, yaptığından utanır.

Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı? Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatimizi kurarız. Çoğu zamanda, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.

Biz de birer marangoz gibiyiz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikeriz. “Hayat, bir kendin yap tasarımıdır” demiştir bir bilge kişi. Bugün yaptığınız davranış ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurmalıyız.

Biz merkezci olmak

Hayatımızı güzellikler, iyilikler ve doğrular üzerine inşa edersek, ben-merkezci değil, biz-merkezci bir anlayışla olayları ve olguları değerlendirirsek bütün bir toplum kazanır. Bizler de toplumun bir bireyi olarak kazananlardan oluruz. 

Kazan-kazan yaklaşımı hem insani hem doğal hem de bilimsel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda bütün bir toplum kazançlı çıkar. Mümin her zaman kazanan kimse değil midir zaten? Niyeti halis olan kimse niyeti ile her zaman kazanır

Kazan-kaybet ya da kaybet-kazan formülasyonları toplumun bir kesimini sözde mutlu ederken, diğer kesimini ise mağdur etmektedir. Mutlu olduğunu zanneden kesim de toplumun tümünün mutlu olmadığı bir ortamda, mutlu olamayacağı tecrübeler göstermiştir. “Herkesin kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, benim de kurtuluşum olamaz” düşüncesi asil bir düşüncedir. Bir Bilge kişi; “Neye odaklanırsanız, hayatınızda o çoğalır. Dünyada iyiliği ve güzelliği çoğaltmak için çalışın” der.

Nelson Mandella; “Hayatını kimse seni izlemiyormuş gibi yaşa, herkes seni dinliyormuş gibi konuş. Sesiniz değil, sözünüz yüksek olsun” der. Zihin dünyamızı tüm tortulardan arındırarak, insan merkezli ve sevgi odaklı bir anlayışla davranışlarımızı dizayn edersek, bu durumdan herkesin kazançlı çıkacağı açıktır.

Hayatımızı inşa ederken, gelecek tasavvurumuzu inşa ettiğimizin farkında olmalıyız. “Farlarımızı uzun yakarak” geleceğimizi inşa ettiğimiz zaman, bütün bir toplumun geleceğini inşa ettiğimizin bilincinde olmak durumundayız. O zaman inşa ettiğimiz evin, kimin için inşa olduğunun bir önemi yok. Önemli olan, inşa olunan evde “canların” bir hayat süreceğidir. Bu canlar ha benim olmuş, ha başkasının olmuş, ne fark eder?

Erdemli kişilik

Davranışlarımız, karakterimizi belirler. Davranışlarımızla, etrafımızdaki insanlara rol-model oluruz. Bilgi birikimimiz önemlidir, hiç kuşkusuz. Ancak bilgilerimiz- söylemlerimiz, eylemlerimizle örtüşmeli ve davranışlarımıza yansımalıdır. Davranışa dönüşmeyen bilgi, bilgi değil “malumattır.” Malumatın bireye ve topluma bir faydası ya da katkısı yoktur. Zamanın ruhuna uygun bir söylem, söylemi hayata yansıtan bir eylem ve bütün bir toplumun güvende olduğu bir davranış… İşte herkesin ve her kesimin özlemle ve hasretle beklediği erdemli kişilik.

Marangoz çürük bir bina yapmıştı ve o bina sonunda kendisinin oldu. “Ne ekersen onu biçersin” sözü bir kez daha hakikatini ortaya koydu. Bir anekdot anlatılır: “Dağlık bir bölgede usta çırağıyla yürürken, çırak çocuğun ayağı taşa çarpar ve can acısıyla “ah” diye bağırır. Dağdan, “ah” diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder ve merakla, “Sen kimsin” diye bağırır ama aldığı tek cevap, “Sen kimsin” olur.

Çocuk bu cevaba kızar ve “Sen bir korkaksın” diye bağırır. Dağdan aldığı cevap, “Sen bir korkaksın” olur. Çocuk, ustasına bakar ve “Ne oluyor?” diye sorar. Usta çocuğa yönelerek, “oğlum dikkat et” der ve vadiye doğru, “Sana hayranım” diye bağırır. Karşı vadiden “Sana hayranım” cevabı gelir. Usta, “Sen harikasın” diye bağırdığında, bu kez vadiden “Sen harikasın” cevabı gelir. Çırak şaşırmıştır. Ama hala ne olduğunu anlayamamıştır.

Usta açıklar: “Oğlum, insanlar buna yankı derler ama gerçekte yaşamın ta kendisidir. Yaşama ne verirsen, sana onu yansıtır. Yaşam, senin davranışlarının aynasıdır. Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sevmelisin. Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan, insanlara saygılı davran. Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster. Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı olmasını istiyorsan, önce sen hoşgörülü ve sabırlı olmalısın. Oğlum, yaşamda ne ekersen onu biçersin. Bu fıtrat yasası, yaşamın her yönü için geçerlidir.”

Hayatta tesadüflere yer yoktur                                 

Yaşadıklarımız, yaptıklarımızın yansımasıdır. Hiçbir şey tesadüf değildir. İhtiyari fiillerimizin karşılıklarını yaşarız. Hayatımızı güzelleştirmenin, mutlu bir hayat yaşamanın yolu, zihin dünyamızı her türlü kirden arındırarak, herkese Rol-Model olabilecek bir yaşantıyı sergilemekten geçer. Mevlana der ki:

“Cömertlikte ve yardım etmede AKARSU gibi ol.

Şefkat ve merhamette GÜNEŞ gibi ol.

Başkalarının kusurlarını örtmede GECE gibi ol.

Alçakgönüllülükte TOPRAK gibi ol.

Öfke ve kızgınlıkta ÖLÜ gibi ol.

Hoşgörü konusunda DENİZ gibi ol.

Ya olduğun gibi görün,

Ya göründüğün gibi ol”.

Bu güzel öğütler çerçevesinde hayatı tanzim etmek, bu istikamette yol almak ve bu kriterler çerçevesinde geleceği inşa etmek, herkesin ve her kesimin yararına olacaktır. Bunlar aynı zamanda kendimize olan saygımızın da parametreleridir

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

Bir yorum

  1. Ağzına, yüreğine, kalemine sağlık Değerli Hocam.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.