Kalp sürekli değişen, etkilenen ve halden hale giren bir varlıktır. Müsbet ya da menfi olarak insanlar sürekli bir şeylerden etkilenirler. Mesela insan sürekli tartışma yapan ve birbirlerine laf yetiştiren kavgacı kimselerin katıldığı televizyon programlarını izlese, farkında olmadan kalbi kararır. Sosyal medyada ahkâm kesenleri, takipçi yarışına girenleri, beğeni telaşına kapılanları takip etse, farkında olmadan nefsani akımlara kapılır.
İnsanın kalbi sürekli taşlaşma ve kararma tehlikesi altındadır. Yalan, gıybet, gaflet, su-i niyet ve türlü günahlarla kalp iyice hasta olur. Bunun şifası zikir etmek yani Allah’ı hatırlamaktır. “Zikr eylesen de şükr eylesen de/ Fikr eylesen de yârin unutma” diyen Darendeli Osman Hulusi Efendi ne kadar güzel söylemiştir.
Salihlerle tanışın
Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i Şerifleri okuyup öğrenmek ve anlamları ile amel etmek her Müslümanın birinci görevidir. Bunun yanı sıra bir de sadıklarla beraber olmak ve iyilerle hemhal olmaya çalışmak da güzel amellerdendir. Siz hangi dünya ile meşgul olursanız yavaş yavaş o dünyanın içine dalarsınız. İyiliklerin, faziletlerin, takvanın, ihlasın dünyasına girmek istiyorsanız tavsiye ederim salih insanlarla bir şekilde tanışın. Çünkü hal insandan insana transfer olan bir olgudur.
Fakat salihler sohbetini her zaman bulmak mümkün olmasa gerektir. İnsanlar her gün bir miktar dini istismar etmeyen, ihlaslı, samimi kimselerin yazılarını okumuş olsalar, bir müddet sonra o samimiyetin yansımalarını kendilerinde müşahede ederler. Ne var ki nefis kimseyi beğenmemekte, basit görmekte ve salihler sözünün ilaç olduğunu bir türlü idrak edememektedir.
Ahiret âlimleri
Ruhsuz insanlar hangi kavrama el atmışlarsa o kavramı batırmışlardır. Mesela “ilm”i bir bilgi yığını zannetmişler, “âlim”i de o bilgi yığınına sahip olan kimse olarak kabul etmişlerdir. Oysa ilim Allah Teâla’ya götüren bilgidir. Sadece dini ilimler değil bütün ilimler insanın Allah Teâla’yı tanımasına vesile olur. Yeter ki o ilmi fıtrat üzere talim edelim.
Büyük âlim İmam Gazali Hazretleri’nden “ahiret âlimleri” bahsini okuduğumuzda ilim üzerine bildiğimiz bütün ezberler alt üst oluyor. Ahiret âlimleri, dünyalığa, mala, mevkie kıymet vermeyen, ilim ile dünyalık elde etmeye çalışmayan, ahireti dünyaya tercih eden, ilmiyle amel eden, işi sözüne uyan, ibadet ve tâate teşvik eden, ilmi ahiretine faydalı olan tevazu sâhibi kimselerdir. İmam Gazali’ye göre ahiret âlimlerinin alâmetleri ise şunlardır: Haşyet (Allah korkusu), tevazu (alçak gönüllülük), güzel ahlak ve zühd (dünyaya rağbet etmemek).
Geylani Akan Hoca her ne kadar her fırsatta; “Ben hoca değilim, ben emekli polis memuruyum” dese de o fakirin gözünde gerçek bir ahiret âlimidir. Buna ilaveten Allah Teâla kendisine bir hitabet nimeti ikram etmiştir ki bu sayede kendisine dünyanın birçok ülkesine gitmek ve oralarda tebliğ ve davet çalışmaları yapmak nasip olmuştur.
Onun hitabeti yumuşak, tatlı ve gönül alıcı bir hitabettir. Onun için bir kişiye ulaşmak ile bin kişiye ulaşmak arasında fark yoktur. Salonları dolduran binlerce izleyiciye de hitap etmiştir, “Bizim oğlan pek asi onunla bir konuşsanız” diyen hacı abinin oğluna da hitap etmiştir. Nereye çağrılırsa gitmiş, imkanları nisbetinde hiçbir kimseyi geri çevirmemiştir.
Sadece Allah’ın rızası
Allah Teâla’nın güzel kabiliyetler verdiği, ilim sahibi birçok kimse işi kitap pazarlamaya ve dünyevi menfaate tahvil ederken Geylani Hoca, Üstad Necip Fazıl’ın “Sadece Allah’ın rızasındalar” diyerek tarif ettiği gönül erlerinden olmuştur. Gençlik yıllarımda Yahyalılı Ali Ramazan Efendi’yi bir ziyaretimde; “Efendim bütün kitaplarınızı” okudum demiştim de; “Onlar pek önemli kitaplar değil, nice önemli kitaplar var” demişti. Kuşkusuz bu sözleri tevazudan kaynaklanıyordu. Sürekli kendi kitaplarından bahseden ve nefsani bir bağ ile kitaplarına bağlı kimselerin haline bakıyorum da ne kadar da bu ruhtan uzaklar.
Geylani Hocamın şuana kadar altı kadar kitabı bulunmaktadır. Bu kitapları sağ olsunlar insanlara ulaştırmayı dert edinen samimi kimseler çeşitli çalışmalar yapıyorlar. Geylani Hocam ise hiçbirisinden tek kuruş kazanmadığı gibi onun bu kitapları yazarken tek derdi sadece onları insanlara ulaştırabilmektir. Tanıdığı, tanımadığı, karşılaştığı birçok insana bu kitapları hediye etmiştir.
Herkes samimi bulduğu kimseler için çağımızın sahabesi benzetmesini yapar. Bana; “Bu çağda sahabe ruhu ile yaşayan birisi var mı?” diye sorsanız, elbette bu soruya cevap vermek haddimiz değildir ancak Geylani Hoca gönlümüzde böyle bir intiba bırakmıştır. Allah Teâla lütfetti kendisi ile birçok vesile ile görüşmek nasip oldu. Bu görüşmeler için Mevlamıza hamd ediyorum. Bu görüşmelerde telefonunun hiç susmadığına, sürekli bir yerlere davet edildiğine şahit oldum.
Her fırsatta tebliğ
Bir gün kendisi ile İstanbul Şirinevler’de buluştuğumuzda bağırsaklarımda biraz sorun olduğu için çeşitli kafeterya, lokanta gibi yerlere girmek ve lavabolarını kullanmak zorunda kalmıştım. Lavabodan çıktığımda her seferinde kendisini birileri ile tanışırken ve tebliğ yaparken gördüm. Bu kısa süre zarfını bile bir davet fırsatı olarak görüyordu. Lokantanın bahçesindeki masada oturmuş üç kişi ile sohbet ederken onlara kredi ve faiz günahının afetlerinden bahsediyordu. Yine bir çay ocağında oturduğumuzda, orada bulunmayan birisinin gıybeti edilince Geylani Hocamın yüzü birden bire asıldı ve zaman kaybetmeden uyarısını yaptı.
Geylani Hocamın dimağı ter temizdir, anlattığı meselelerde Kur’an ve Sünnet çizgisinin dışına çıkmaz. Yanlış itikatlarla, bozuk düşüncelerle, bozuk insanlarla işi olmaz. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ile adeta arkadaş olmuştur. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetini birçok boyutu ile yaşamaya çalışır. Mesele bir yere giderken hediye götürmek, hastaları, yaşlıları ziyaret etmek ve dostları hatırlayıp bir vesile ile aramak gibi faziletlere hep dikkat eder. Güzel insanları birbiriyle tanıştırarak arada gönül köprüleri kurmayı da ihmal etmez.
Kendisine imrendiğim birçok konu vardır ama en çok da onun kulluktaki istikrarına imrenirim. Yani doğru bildiklerini yaparken düzen ve disiplin ile yapmasıdır. Bizim arada bir ya yapıp ya da yapamadığımız güzellikleri kendisi hayatının rutini haline getirmiştir. Kur’an okumadan evden çıkmamak ve cemaate devam etmek gibi… Allah Teâla bizlere de istikrar denilen bu büyük nimeti nasip eylesin.
Geylani Hocamıza bizim kalbimizin kaynamasına vesile olan en önemli etkenlerden birisi de kendisinin hiçbir toplumsal olaya duyarsız ve sesiz kalmamasıdır. Kendisine toplumda yayılan bir münkerden bahsettiğimde yüreğinde derin yaralar açıldığını hissetmişimdir. Evet, acısını belli etmez ve yüreğinde yaşar. Çünkü o başkalarının yaralarını sarmak için çabalar.
Dert dinler
Onun kadar dert dinleyen bir kimseyi hayatımda hiç görmedim. Bazen; “Ümmetin bu kadar derdini yükleniyor, nasıl kaldırabiliyor?” diye düşününce bu işin ancak Allah Teâla’nın yardımı ile olabileceğini idrak ederim. Herkesi dinleyen Geylani Hoca kendi dertlerine gelince; “Ben yaramı gizli sarar bağlarım” türküsünde ifade edildiği gibi sadece Mevlasına açar. Yürür, konuşur, yorulur da onu bile söylemez.
Geylani Hocam bir şuur insanıdır. Polis memurluğu yaparken, devriye arabasında devletin benzini gereksiz harcanacak olsa onun artık keyfi kaçmıştır. Makam polisliği yaparken kibirli insanları görmüş üzülmüş, tevazu sahiplerini görmüş sevinmiştir. Bir seferinde kendisinden şöyle bir şey duymuştum: “Biz polis memuru iken kurumumuz bize sobada yakmamız için birikmiş gazeteleri veriyordu. Allah korusun o yalan haber dolu malum medyanın müstehcen gazetelerini yakmak için bile evimize sokmadım.” İşte böyle bir şuur insanını insan nasıl sevmez.
Son görüşmemizde İstanbul’da misafir olduğu halde ısrarla yemeğe gitmek istemiyordu. Bunun nedeni kimseye yük olmak istememesiydi. “Abi ben yemek yemeyen misafiri sevmiyorum” deyince yemeğe gitmeyi kabul etmişti. O zaman bana şunu demişti: “Sabahtan beri hemşerilerim yemek için çok ısrar ettiler ama yemedim. Bir arkadaşımız çok ısrar etti ama iyi ki de yememişim. Elindeki telefonla faizli kredi başvurusu yapıyordu.” Geylani Hocam faiz alıp verenlerin yemeğini bile yemek istemiyordu. “Faiz” kelimesini duyunca sizin de suratınız ekşiyorsa, siz de faizden nefret ediyorsanız Geylani Hocamı çok iyi anlarsınız.
Bir şahidlik
Bu sözlerim birer övgü değil, bir kardeşinin hakkındaki şahidliğinden ibarettir. Müslümanın bütün işleri destur ile olur. Manevi iznin anahtarı besmeledir. Evlere kapılarından girilir. Besmeleyi çekip, Rabbimizin izni ile bu sözleri yazmaya çalışıyoruz. Ola ki bir hata yaparız diye de daima endişe içerisindeyiz. İhlas ile o anahtar çevrildiğinde umulur ki kapıyı açmaya muvaffak olunur. Hâsılı kelam müminin her işi destur iledir. Kalpte bir tereddüt bırakan, gönlü ferahlatmayan sözler, nefsani sözlerdir ki güzel insanları rahatsız eder. İnşallah kimseyi rahatsız etmemişizdir. Varsa bir kusurumuz bizim de Sahibimiz affetsin.
Son sözler olarak kendisine hitap etmek istiyorum: “Hey gidi Geylani Hocam. Sen söylemene devam et. Varsın eski kafalı desinler, varsın beğenmesinler… Varsın vaaz ediyor, üslubu şöyledir böyledir desinler. Varsın Hakkı söyleyen sözleriniz kimilerinin hoşuna gitmesin. Allah’ı ve Resulünü memnun edin yeter. Biliyorum ki siz de bu düşünce ile yazıp söylüyorsunuz.”
Geylani Hocamın yazıları bir güzel kulun, bir salih kulun cümleleri olarak okunursa kıymeti anlaşılır. Samimiyetle yazılan sözlerin kıymetini de öyle herkes anlayamaz, nasip işidir. Sakın ola ki kibirliler gibi olmayın; “yok benim seviyem şöyledir böyledir” demeyin. Gönlü saf ve temiz olanların sözlerini okuyun ve okutun. Bu niyetle okuduğunuzda Mevlam yüreğinizi açacak ve onun sözlerinin kıymetini anlayacaksınız.
Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.