Böyle bir imama saygı duyulmaz mı?

Geçen gün bilinmez bir numara telefonumdan beni aradı. Numara bende kayıtlı olmadığı için tereddütle açtım. 15- 16 sene önce Almanya’da aynı bölgede görev yaptığımız, şuan Malatya’da bulunan bir arkadaşımız, bizim sosyal medyadaki paylaşımlarımızı görünce arayıp bir hasret giderelim istemiş. Yıllar sonra bu hocamızla yarım saat kadar muhabbet etmiş olduk.

Bu güzel hocamız kendi başından geçen iki anekdotu benimle paylaştı. Ben de siz değerli okuyucularımla bunları paylaşmayı kendime bir görev addettim. Bakalım beğenecek misiniz? Hocamız Diyanet tarafından Frankfurt’un Högs şehrinde görevliyken, babası musalli olan ve kendisi de liseye devam eden bir gencimiz hocamızın yanına gelmiş ve şöyle demiş:

“Hocam ben bir kıza aşığım, geceleri onun aşkından uyuyamadığım zamanlar oluyor. Ama kızın ailesi kesinlikle bir Müslümana yakışmayan, İslam’la uzaktan yakından alakası olmayan bir yapıda. Babama, anneme söylesem kabul etmeyecekler. Ben de bu kızı çok seviyorum, çıldıracağım, bana yardımcı olur musunuz?”

Hocamız da; “Elbette yardımcı olurum, bana güvenmiş gelmişsin… Ama gel sen bu sevdadan vazgeç. Çünkü hem daha yaşın çok genç, lise çağındasın, hem de evlensen bile 5- 6 ay sonra bu evliliğin bitebilir. Çünkü sen inançlı bir gençsin, evlilik hevesle sürdürülmez. Davul bile dengi denginedir” diyerek genci vazgeçirmeye çalışmış.

Çeşitli zamanlarda genç adamla bu minvalde konuşmalar yapmış. Fakat gel gör ki gönül bir defa kaymış, bir türlü toparlayamıyormuş. Bir gün gece saat 12.00’de hocamızın telefonuna “Hocam! Hakkını helal et” diye bir mesaj düşmüş. Hocamız mesajı okuyunca bu gencimizin çok müşkül bir durumda olduğunu düşünerek gece yarısı sokağa fırlamış.

Almanya’da kış olduğu için sokaklar kar ve buzmuş. Gideceği yer biraz uzak da olsa düşe kalka seri bir şekilde gencin kaldığı eve gitmiş. Kapının altından içeride bir ışığın olduğunu görmüş. Kapıya vurarak; “Ben geldim, lütfen kapıyı açar mısın?” diye seslendiğinde, içeriden zorlandığı her halinden belli olan bir ses “Hocaaam!” diye seslenmiş.

Hocamız kapıyı kırıp içeri girdiğinde gencin yerde yığılmış bir vaziyette hareketsiz yaptığını görmüş. Hemen onu dışarıya çıkartmış ve bir taksi ile hastaneye yetiştirmiş. Doktorlar anında müdahale etmişiler ve gencin bir kutu dolusu hap içerek intihara teşebbüs ettiğini, eğer 5-6 dakika daha geç gelseler vahim bir durumla karşılaşacağını söylemişler.

Midesini yıkayıp gerekli müdahaleyi yaptıktan sonra hastanenin bir odasına almışlar. O esnada polisler de olay yerine gelerek hocanın ifadesini almışlar. Kendine geldiğinde gencin de ifadesini almışlar. Hocamız gence; “Niçin böyle bir şey yaptın? Yazık değil mi kendine?” deyince: “Hocam! Babam ticaret yapıyor, bazı vergiler için bana para vermişti. Ben de o parayı kız arkadaşımla beraber çeşitli yerlerde harcadım. Verginin de günü geldi, üzerimde de para olmadığı için babama ne cevap vereceğim diyerek canıma kıymak istedim” demiş.

Hocamız ne kadar para lazım olduğunu öğrendikten sonra parayı ona verip genci bu durumdan kurtarmış. Müslümanın bir sıkıntısını giderenin Allah da hem bu dünyada hem de ahirette sıkıntısını giderir. Sevgili Peygamberimiz hadislerinde bunu bize haber veriyor. Hocamızın bu iyiliği genç üzerinde çok etki bırakmış. O günden sonra o gençle hiçbir zaman irtibatını kesmemiş. Gencimiz daha sonra okuyup doktor omuş. Hasılı Allah hocamıza önce bu gencimizin hayatını kurtarmayı sonra da onu içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmayı nasip etmiş. Şimdi size soruyorum, böyle bir hoca sevilmez mi?

Şimdi gelelim hocamızın anlattığı diğer anekdota. Bu hatura da bence çok kıymetli. Hocamız Almanya’da görevli iken mayasıl hastalığı çıkmış. Ondan başka teravih namaz kıldıracak kimse de yokmuş. Namaz vakti yaklaşınca abdestinde sorun olduğu için ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bir türlü kestiremiyormuş. Darda kalanın yardımına Allah yetişir diyerek ellerini açmış ve şöyle dua etmiş:

“Ya Rabbi! Şu anki durumumu bilen Sensin. Ramazan boyunca 30 gün mukabele okuyacağım, sohbet vereceğim, teravih namazını kıldıracağım. Fakat bu vaziyette bu görevi yapabilmem mümkün değil. Darda kalanların imdadına yetişen Sensin Ya Rabbi! Senden Ramazan’da bu derdimin benden alınarak Ramazan’ımı en güzel şekilde geçirmeyi diliyorum. Bana yardım eyle Yarabbi!”

Tam elini yüzüne sürmüş ki kısa bir müddet sonra derdinin tamamen izale olduğuna şahit olmuş. Ve hemen boy abdesti alarak camiye koşmuş. 30 gün Ramazan boyunca bu hastalıktan üzerinde hiçbir eser kalmamış. Tabi hocamız çok müteessir olmuş ve “Rabbime ne kadar şükretsem azdır” diyerek Allah’a hamd etmiş.

Gel gelelim Ramazanın sonu gelmiş. Bayram namazında cemaatten bir miktar yardım toplamışlar. Caminin dernek başkanı bu paranın içerisinden bir miktarını ayırarak hocamıza takdim etmiş. “Hocam! Çok hakkın geçti, azımızı çoğa say, lütfen şu miktarı kabul eyle” demiş. Hocamız; “Başkanım! bu parayı ne için topladık? Cami için. Öyle olmasa bile ben para karşılığında sizden bir şey talep etmedim. Çünkü benim devletim bana maaşımı veriyor” demiş.

Dernek başkanı; “Ee hocam biz her sene böyle bir hediye veriyoruz” deyince Hocamız da “Ders okuduğum hocam benden paraya tamah etmemem hususunda söz aldı. Kesinlikle bunu kabul edemem” deyince orada bulunan bir Hacı Efendi duygulanmış ve ağlamaya başlamış. Hocamıza sarılmış ve “Hocam sana karşı saygım bir kat daha arttı” demiş? “Allah sizin sayınızı arttırsın. Allah sizden razı olsun” diye uzun uzun dua etmiş. Şimdi size soruyorum, böyle bir hocaya saygı duyulmaz mı?

Evet değerli kardeşlerim. Her şey maddiyat demek değildir. Maneviyat Rabbimizin rızasını kazanma yolunda emek sarf etmekle, nefse dur demekle güçlenir. Samimi insanların diğer insanlar üzerinde bıraktıkları tesir bambaşkadır. İşte o hacı efendiyi ağlatan da samimiyettir. Paraya pula tenezzül etmeyen insanların toplumda bir saygınlığı olur. Üç kuruşa tenezzül eden insanların ise izi değil isi olur. Gittikleri yerlere kara bulaştırırlar.

Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Öncü neslin abisi Prof. Dr. Osman Nuri Çataklı

1895 yılı civarında İstanbul Mercan’da dünyaya gelen Abdülaziz Bekkine Hazretleri tüccar Halis Efendi’nin oğludur. Tahsiline …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.