Sünnet İslam’ın temel kavramlarından ve temel kaynaklarından biridir. Sözlükte yol yordam, tarz, uygulama gibi anlamlara gelir. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır dediğimizde anlatılan budur. Mesela Allah’ın da bir sünneti vardır dendiğinde, O’nun da eşyaya ve olaylara, oluşa ve fesada, insanların duygu, düşünce ve fiillerine karşı bir tavrı, bir karşı fiili ve bir kanunu vardır diye anlaşılır. Ve kendi ifadesiyle ‘Allah’ın sünnetinde değiştirme olmaz’, O aynı şartlarda birine başka diğerine başka davranmaz.
Resulüllah’ın sünneti, onun Kuranıkerim’i bir peygamber olarak ve Allah’ın kontrolünde uygulama tarzıdır. Allah Kuranıkerim’i ona vahyetmiş ve onun şahsında Kuranıkerim’in nasıl hatasız yaşanabileceğini göstermiştir. Onun bu yaşamasında öncelikle insanlarla olan ilişkisi söz konusu olduğu için sahabe de onun eğitiminden geçmiş ve âdeta özel yaratılmış bir nesildir. Kuranıkerim’in insanlarla ilişkisi onlar üzerinden gösterilmiştir. Onun için Kuranıkerim’i ve Sünneti anlamada sahabenin önemi ve ayrıcalığı vardır.
Canlı Kur’an
Hep söylediğimiz gibi, Sünnet Kuranıkerim’ın canlı kılınmış halidir. Sahabeden sonra bu örneklik Tabiinle, Tebe-i tabiinle, onların ardından da cumhur-i ulema, Sevad-ı azam, Ulü’l-emr ve kısaca ‘el-Cemaa’ ile sürmüştür ve ancak böyle devam edebilecektir. İşte bu yola ‘Ehl-i sünnet ve’l-cemaa’ diyoruz. Hem buna karşı olanlar, hem de bunu sulandırıp kendi ideolojilerini Ehl-i sünnet olarak gösterenler dini doğru anlamayanlardır. Resulüllah’ın birden çok yaşama biçiminin olduğunu söylemek ne kadar makul ise, bugün birbirinden çok farklı Ehlisünnet’lerin olmasını düşünmek de ancak o zaman makul olabilir.
Dinin usulü tabir edilen akide ve ibadetler alanı, aklın şekillendireceği alan değildir. Bu itibarla bu alanda Resulüllah’ta ve onun yetiştirdiği sahabe neslinden bir örnek olmadıkça sonradan ortaya çıkan inançlar da, ibadetler de bidattir ve bunları yapanlar Ehlisünnet diye isimlenemezler.
Din; Kuranıkerim, Resulüllah’ın onu fiilen yaşaması, yani Sünnet, sonra da bunun cumhurdan cumhura bozulmadan intikalidir. Bunları devreden çıkarmaya çalışanlar, kendisinin onların yerine konulmasını istemiş olurlar.
Kültür kavramı
Kültür ise, sözlük anlamıyla ‘ekin’ demektir. Batıda Rönesans’tan sonra kiliseye ve bir bakıma vahye karşı aklın öncülüğünde oluşturulan bilginin yaygınlaşıp hayat tarzı haline gelmesiyle ortaya çıkan anlayış ve dünya görüşüne, bu yaşama biçimindeki davranış ve simgelere kültür dendi. Yani kültür, bozulmuş da olsa vahyin bilgileriyle oluşan hayat tarzı yerine, insanın ürettiği bilgilerle oluşan mukabilinin koyulmasıdır. Bu açıdan bakıldığında kültürün nesebi gayrisahihtir. Kültür; Batıda ortaya çıktığı bu ilk şekliyle seküler, profan, hümanist ve hazcıdır. Tabiata tahakkümü öngördüğü için, sömürüyü sonuç verir.
Ancak her nasıl olursa olsun elde edilen bilginin günlük hayata yansımasıyla ortaya çıkan hayat tarzına da genel olarak kültür diyecek olursak, İslam toplumunun kültür tohumları vahiy bilgisidir, yani Sünnettir. Burada Sünnet farzın karşılığı değil, Kuranıkerim’in Resulüllahça anlaşılması ve uygulanmasıdır. Bu anlamda Sünnetin içinde, emirlerin bağlayıcılık açısından farz, vacip, sünnet, müstehap ve mendûb gibi bütün tayfları vardır.
Bireyler ve toplumlar ancak kuşatıldıkları kültüre göre düşünebilirler. Elde ettikleri hayat tarzı yaşadıkları kültürle oluşur ve yeniden düşünmeleri de yine bu yaşama tarzına göre şekillenir.
Hayat boşluk kabul etmez
Hayat boşluk kabul etmez. Kültür haritanızdan kopan ve unutulan her sünnetin yerine başka bir kültür öğesi gelip yerleşir. Burada da sünnet farz ya da vacip olmayan anlamında değil, her çeşidiyle peygamberî uygulama anlamındadır. Bu kültürel kaymalar çoğaldıkça İslam bahçesinin hâkim renkleri, çiçekleri ve bitkileri yerlerini başka otlara bırakır, sonuçta da insanlar, müslüman olduklarını söyledikleri halde müslümanca düşünememeye, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar.
“Herkes kendi şakilesine göre davranır, kimin en doğru yolda olduğunu ise ancak rabbin bilir” (İsra 84) anlamındaki ayeti kerimeyi, herkes kuşatıldığı ve kendisine şekil veren kültüre göre davranır, ihtilafa düştüğünüzde kimin en doğru olduğunu öğrenmek isterseniz Kuranıkerim’e ve onun yanlışsız tefsiri olan sünnete başvurmalısınız diye anlamak mümkündür. Şu anda bizim çok farklı düşünmemiz ve İslam’ı anlamakta zorlanmamız, kozmopolit bir kültür yaşadığımızdandır. Bu kültürün içinde en çok yüzde yirmi kadar İslam kültürü vardır.
Bu sebeple Resulüllah Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem çok küçük meselelerde bile başkalarına benzemeyi yasaklamıştı. Mesela başının sadece tepesinde saç bırakan bir tıraş şekline bile izin vermemiştir. Bu ve benzeri şeyler elbette bizatihi kötü olmayabilir, başka kültürleri çağrıştırdığı için kötü sayılır ve bu konuda küçük şey olmaz.
Not: Bu yazı Faruk Beşer Hocanın Yeni Şafak Gazetesi’nde 06.04.2018 tarihinde yayınlanan makalesidir.
Sünnetin önemine dair diğer yazıları okumak için lütfen buyrun.
Prof. Dr. Faruk Beşer
İrfanDunyamiz.com
Sünnet Yolumuz ↗
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.
Hayat Kitabımız ↗
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.