Sade hayat imandandır…

Ümit Şimşek Hoca ilmi ile âmil tevazu sahibi gerçek bir âlim ve münevverdir. Eğer onu tanımayanlar varsa, onlara Hoca’yı mutlaka tanımalarını tavsiye ederim. İlim ve irfan dünyamızda, kırkın üzerinde eseri olduğu halde onun kadar mahcup ve tevazulu acaba kaç kişi vardır? Acaba kaç kişi onun gibi hayatının tamamını ilme ve insanlara faydalı olmaya vakfetmiştir? O benim için ilham veren berrak bir Müslümandır. Hiç kimsenin hatırı için bir hakikati eğip bükecek birisi değildir. Ömrü boyunca mütevazı ve sade bir hayat yaşamıştır. Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın Hoca’mı Ümit Hoca’nın Üsküdar’daki evine götürdüğümde apartmandan çıkarken bana; “Beni böyle güzel bir Müslümanla tanıştırdığın için Allah razı olsun” demişti.

“Övgü,” çok ihtiyaç duyulmadıkça kullanılmaması gereken bir üsluptur aslında. Nitekim yazı dünyamız birçok gereksiz övgülerle doludur. Fakat Ümit Hoca’nın eserlerini okuduğunuz zaman veya seminer ve konferanslarını izlediğiniz zaman burada az bile söylediğimi anlayacak ve bana hak vereceksiniz. Sözlerimi, ilim ve irfan sahiplerine ilgi uyandırmak için söylenmiş sözler olarak değerlendirmenizi istirham ederim. Çünkü bizi doğrulara, erdemlere, faziletlere sevk eden kıymetli şahsiyetleri dinlemeye her zamankinden fazla ihtiyacımız var.

9 Ağustos 2011 Salı günü 30. Kitap ve Kültür Fuarı’nın Beyazıt Sohbetleri adlı etkinliğine katılan Ümit Şimşek Hoca “Sade Hayat” konulu bir söyleşi gerçekleştirmişti. Bu söyleşinin bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Konuşmasının başında bugün tüketim kültürü dediğimiz kültürün tamamen kendi insanını bile sömüren Batı medeniyetinin bir ürünü olduğunu ifade eden Ümit Şimşek şunları söyledi: “Sade hayatın benimsenmesi için ilk önce tüketim kültürünü reddetmemiz gerekiyor.

Kapitalizmin tüketim kültürü esasında bir dindir ve bu dinin mabedi de alışveriş merkezleridir. Her dinin bir küfür kelamı vardır, yani onu söylediğinizde o dinden çıkmış olursunuz. Tüketim dininin küfür kelamı da ‘yeter’ sözcüğüdür. Kanaat yani. Yeter dediğiniz anda aforoz edilirsiniz.”

“Zekât verebilmek için çalışmak” diye bir söylem ortaya koyan Ümit Şimşek konuyla ilgili dikkat çekici bir ayeti hatırlatarak şunları söyledi: “Sade hayatın bir başka hususiyeti de paylaşmaktır ki Kur’an bunu; ‘İhtiyaç olanın fazlasını verirler’ (Bakara, 219) diyerek ifade eder. Yeteri kadar imkânı olan kim olursa olsun zekâtını verir, bunun oranı bellidir. Fakat bunun üstünde bir de fazilet çizgisi vardır ki bu fazilet çizgisini herkes kendisine göre çizer. Yani kendimize bir sınır çizmeli ve bundan ötesi kardeşlerime aittir demeliyiz. Ahmet Muhtar Büyükçınar Hoca, Mü’minun Suresi’ndeki zekâtla ilgili “vellezinehüm lizzekatü faillun” ayetine dikkat çekerdi. Mü’minlerin özellikleri sayılan bu ayetlerde ‘zekâtı verirler’ demiyor; ‘Ancak zekât için çalışırlar’ diyor. Yani o mü’minler mal yığmak için çalışmıyorlar, zekât verebilmek için çalışıyorlar. Sonunda da ne oluyor? Firdevs cennetinin varisleri oluyorlar.”

Zekâtta üst sınırın olmadığını söyleyen Ümit Şimşek zekât vermede yakındakinden başlama prensibinin hikmetine binaen şunları söyledi: “Zekâtı Somali’ye gönderin dedikleri zaman, hayır ilk önce Somali’ye göndermeyin diyorum. Çünkü Somali’ye gönderdiğiniz zaman zekâtı siz vermiş olmuyorsunuz; buradaki fakire verdirmiş oluyorsunuz. Buradaki fakire vermek yerine oraya verdiğin zaman kim ödemiş oluyor parayı? Buradaki fakir ödüyor; onun cebine girecekti girmiyor. Efendim diyorlar: ‘Buradaki fakir açlıktan ölmez oraya gönderin.’ O ölmezse sen hiç ölmezsin, fakirin sırtından niye yardım yapıyorsun? Bir zekât daha oraya gönder, iki zekât daha oraya gönder, ne kadar gönderebiliyorsan gönder. Bunda üst sınır yok ki! İlla ki zekâtı alt sınırdan mı vermek zorundasın?”

Mü’minlere yakışanın almaya değil vermeye odaklanmak olduğunu ifade eden Ümit Şimşek sözlerine şöyle devam etti: “Sade hayat insana insan olmanın tadını yaşatır. İnsanoğlu doyumsuzdur ve hep gelirini artırmak ister. Oysaki gelirin artması ile mutluluğun bir alakası yoktur. Asıl insanı doyum, haz, mutluluk, saadet kavramlarıyla tanıştıran şey vermeye odaklanmasıdır. Siz kendinizi almaya değil de vermeye odakladığınızda insan olmanın sırrını yakalamışsınızdır, hayatın tadını yakalamışsınızdır. Sade hayat dediğimiz şey de burada kendini göstermeye başlamıştır. Büyük insanların, dava adamlarının maddeye önem vermeyişlerinin sebebi bu bilinçte olmalarındandır. Onlar maddeden çok daha büyük gayeler peşindedirler. Ve o büyük gayenin yanında diğer şeyler küçülmeye başlar.”

“Sade hayatta hiç tüketim olmayacak diye bir şey yoktur” diyen Ümit Şimşek sözlerine şöyle devam etti: “Alışveriş bizde bir dayanışma aracıdır. İslam’da herkes kendisinden daha aşağıda olanı gözetmek zorundadır. Mânevîyat büyüklerimizin hayatlarında bunun en güzel örneklerine rastlıyoruz. Mesela Sami Efendi Hazretleri’ni anlatırlar; Dolmuşa binmeyip yürümeyi tercih ettiği zamanlarda dolmuş parasını tasadduk edermiş. Bakın buradaki inceliğe dikkat edin. Dolmuş parası sizden aşağıdakine gitmesi gereken bir para olarak düşünülüyor. Vermediğiniz zaman ondan kısıp kendi cebinizde tutmuş gibi oluyorsunuz. Onun için onu yine bir fakire veriyorsunuz. Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin de bizzat bir tavsiyesi var: ‘Pazarda alışveriş yapıp da sepetçi tutma imkânına sahip birisi varsa sakın kendisi taşımasın’ Sen taşıtmayacaksın öteki taşıtmayacak peki bu adam neyle geçinecek? İşte bizim ahlak anlayışımızda alttakini her zaman düşünme inceliği bulunmaktadır.”

Ümit Şimşek Hocamızın bir kısmını aktardığımız bu söyleşisi gerçekten ufkumuzu açtı ve bizi bazı şeyleri yeniden düşünmeye sevk etti. Daha fazlası için Hoca’nın “Sade Hayat Meydan Okuyor” adlı eserini okumanızı tavsiye ederim.

Eskiden Beyazıt’ta Küllük Vardı yazısını okumak için lütfen buyurunuz.

Aydın Başar, İran Yolculuğu, Asalet Yayınları, İstanbul, 2020. s. 15-17

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.