İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel zatı görmek nasip olmuştu. İsmailağa Camii imam hatibi Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi’yi, Sultanahmet Camii imam hatibi Reisülkurra Gönenli Mehmed Efendi Hocamızı, İskenderpaşa Camii imam hatibi Mehmed Zahid Kotku gibi büyük zatları genç yaşta ziyaret edip ellerinden öpme şerefine nail olmuştum.
Tabii sonrasında imam olmuştuk ama öğrencilikte tanıştığımız bu güzel hocaefendilerin hatıraları, sohbetleri, feyizleri hep hatırımızda kaldı. Öyle bir tesir bırakmışlar ki bugün olsun hatırladıkça feyizlerinden istifade ediyoruz. Eskiden beri sohbetlerimizde bu zatlarla olan görüşmelerimizi genç arkadaşlara hep anlatırdım. Arkadaşlarımızdan da böyle konulara ilgi duyanlar ve onları ziyaret etmek isteyenler olurdu.
Bir zat varmış
80’li yıllarda, Boyabat merkez Kemal Dede Camii‘nde imam hatipken Kastamonu’da Üstad Bediüzzaman Said Nursi Efendi Hazretlerinin talebesi Allah dostu Mehmet Feyzi Efendi isminde bir zat varmış diye duyduk. Arkadaşlarla birlikte bir ziyaret edip elini öpsek, duasını alsak diye düşündük. Zaten Kastamonu’da olduğu için bizim Boyabat’a da yakın sayılırdı.
Neticede 20- 25 genç kardeşimle beraber bir küçük otobüs tutarak yola çıktık. Otobüsümüzde gençlerle Allah dostlarının durumları hakkında yol boyunca sohbetler ettik. Böyle güzel niyetlerle yola çıkınca o yolculuğun tadına doyum olmaz, inanın hala hatırladıkça o günkü sevincimizi hissediyorum.
Geçmiş günler olduğu için pek hatırlamıyorum ama Mehmet Feyzi Efendi Hazretleri hakkında kendi aramızda bir konuşma geçmişti. Kimisi hafız ve alim olduğunu söylemişti, kimisi manevi halleri var demişlerdi. Kastamonu’ya varıp bu mübareğin evinin önünde otobüsten indik ve ziyaret için izin alınmasını bekledik. Onun ziyaretleri ile ilgilenen arkadaşı bulup durumu ona izah ettik.
Aslında o günlerde hiç kimseyi ziyaretine kabul etmeme gibi bir hali varmış. Zaman zaman böyle olurmuş? Bildiğim kadarı ile Üstad Bediüzzaman Hazretleri de bazı zamanlar böyle ziyaretçi kabul etmezmiş. Artık onların kendilerine ait manevi bir halleri olduğu için onun detaylarını benim izah edebilmem mümkün değil.
Görüştüğümüz kişi bize Efendi’nin ziyaret kabul etmediğini söyledi. “Ama yine de ben bir söyleyeyim, kabul ederse sizleri içeri alırım” diyerek Efendi’nin bulunduğu eve girdi. Kapıda büyük bir heyecanla ondan gelecek güzel bir haberi bekliyorduk. Bir müddet sonra o kardeşimiz kapıya gelerek: “Hayret ilk defa ziyaretçi kabul etti. Kaç gündür kimseyi ziyarete almıyordu, sizleri kabul etti, içeri girebilirsiniz” dedi.
Huzur doluydu
Eve girdiğimizde büyük bir huşu ile selam verip kemal-i edeple gösterilen yerlere oturduk. Zaten odanın bir güzel atmosferi vardı, böyle huzurlu bir ortamdı. Rahatsız olduğu için elini bizlere uzatmadı. Elinde enfiye vardı, sürekli onu burnuna doğru çekiyordu. Zaten hasta olduğu halinden belliydi.
Şu an hangi mevzu olduğunu hatırlayamıyorum ama otobüste kardeşlerimizle konuştuğumuz mevzuları sanki daha önce duymuş gibi bir bir bizlere anlatmaya başladı. Hatta dedi ki; “Benim aslında sükût dönemim ama sizler Boyabat gibi bir yerden gelmişsiniz madem, küçük bir sohbet edelim.”
Kendisi bizleri gayet güler yüzle karşılamıştı. Bir müddet çeşitli konularda konuştuktan sonra; “Sorusu olan var mı?” deyince, gelen gençler arasında benden başka soru soran olmadı. “Hadsizlik olmazsa muhterem hocam ben bir şey sormak istiyorum” dedim… Başıyla “buyur evlat” derecesine tebessüm etti.
“Muhterem hocam evvela ellerinizden öperim, hürmetlerimi arz ederim. Fakir âcizane Diyanet İşleri Başkanlığı’nda imam hatip olarak görev yapıyorum. Başkanlıktan gelen bir hutbede ‘Hac turizmi’ tarzında ifadeler vardı. Onu okumak durumunda kaldık, tabi cemaatimizden büyük çapta tepkiler aldık. Okumasaydık belki ceza alacaktık. Bu hutbeyi okuduğumuz için dinen bir sorumluluğumuz olur mu?” diyerek sorumu sormuş oldum.
Mübarek insan şöyle bir gülümsedi ve “Her zaman okuyabilirsiniz” dedi. O yıllarda böyle ufak tefek şeyler için soruşturma açar, imamlara çok sıkıntı verirlerdi. Bu zat da Allahu a’lem “hac turizmi” gibi bir kelime yüzünden atraksiyon yapıp da mağdur olmamızı istemiyordu. Belki de; “Bu gariban bir gençtir, mesleğinden atılmasın” diye düşünmüştü belki. Her böyle durumda bayrak kaldıracak olsaydık, bu mesleği bu güne kadar yapmamız mümkün olmazdı.
Sonradan bu olayı bir başka arkadaşa anlattığımda; “Hocam bu mübarekler her zaman müsbet hareketten yanadır. İnsanların bir anlık fevri tepkilerle yanlışa düşmelerini istemezler. Sen camiinde talebe okutuyorsun, hizmet ediyorsun, bu hizmetine devam etmen daha önemlidir. Ufak tefek şeylerde problem yaşarsan, hizmetlerin geri kalır.” demişti.
Hasılı kelam Mevlam bu güzel zatı bize ziyaret etmeyi nasip etti. Daha sonra onun seyyid olduğunu, hayatının uzunca bir kısmını yarı münzevi geçirdiğini, gerekmedikçe evinden çıkmadığını çeşitli yazılardan öğrendik. Mübareğin bir özelliği ziyaretine gelenlerin haline ve hareketine göre onlara faydalı olacak şekilde konuşurmuş.
Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com
BENZER YAZILAR
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.